Ülkemizin çok zorlu günlerden geçtiği ve 1916 koşullarına geri döndüğü şu günlerde kendimize bakarak yeniden tefekkür etmenin zamanı geldi. Kendimize karşı ne kadar dürüst olursak çevremize karşı da o kadar güven vereceğiz. Bizim sorunumuz İslam dini ve İslam dinine dayaylı yaşam ve siyaset tarzımızı düzenlemekle sıkı fıkı ilişkilidir.
“İslam ümmeti” ülküsüyle siyaset geliştirince ülkesi ve milleti olmayan; öbür dünyada yaşayıp bu dünyada yeyip içen bir insan üretmekteyiz. Hal böyle olunca da sorumsuz din duygusu ve algıladığı “iman metre“ kıstası içinde; ne kadar ülke ve ne kadar millet kavramı varsa o kadar millet olabilmekteyiz. Bu açıdan laiklik son derece hayati önem arzetmektedir. İslam dünyasına nasıl bakmamız gerektiği de bu noktada kilitlenmektedir. Yeryüzünün en büyük İslam ülkesi Endonezya bu açıdan ibret verici bir örnek olarak önümüzdedir. İslam cematlerinin “Umat İslam” avazelerinin arada sırada haykırışıldığı bir ortamda bir kısmısı komediye benzer, bir kısmısı insanlık dışı uygulamalar süregen olarak her yıl tekrarlanan bir gündeme dönüşmekte olduğu bir Endonezya örneğinden söz ediyoruz. “Ümmet bunun neresinde?” dedirten ve uygulamalar olarak her yıl Ramazan ayının başlamasına ramak kala icra edilmekte; bir hafta kadar mutad ülke gündemini işgl etmekte ve 4 güne varan farklı tarihlerde oruç tutmaya başlanmaktadır. Bir tarafta hükümet; Kementerian Agama denen Din Bakanlığı’nın tespit ettiği tarih; diğer tarafta cemaatların belirlediği tarih. Mübareklerin hepsi de şeriat ve de ümmet lafını ağızdan bırakmıyor. Ama gününde dahi birleşilemeyen bir oruç ibadeti; zulüm ve eziyete dönüşmekte olduğunu ülkede tuttuğumuz iki Ramazan orucunda bizzat müşahede ettik. Ülkemizdeki “temkin” vakti uygulamasını bu noktada hatırlamanızı isterim. Benzeri bir zihniyet ülkemizde de mevcuttur ve ülkesel kontrol altındaki Diyanet’in serbest kaldığı anda ne tür bir kargaşa ve kaos; ucu açık ve tükenmeyecek bir “fasit daire” içinde tartışmaların başlayacağını hemen göstermektedir.
Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, Kuzey Afrika ülkeleri, Tacikistan, İran ve diğerlerine baktığımızda gerçekten İslam dininden soğutan ve uzaklaştıran bir dizi uygulamaları görmekteyiz. Mutlak otorite, “Kadiri Mutlak Allah” adına hareket edenler, otorite tanımayan otorite dizisi içinde her şeyi ama her şey her türlü rezaleti kendi şeriatları içinde mübah, helal gibi kavramlarla izah etmektedirler. Uzağa gitmeden ülkemizdeki laik bir ülke örgütlenmesi içinde olmasına rağmen Diyanetin arada sırada güldüren, kızdıran, hayrete düşüren 10. asır fetvalarına baktığımızda durumu daha net ve berrak idrak edeceğiz. İlahiyat profesörü, fakih, müfessir gibi titirli, böylesi insanların devletin idari makamlarına oturduğunu düşünemiyorum bile. Kızına tecavüzü düşünme konusunu soran ahmak–sapık karışımı yaratık ile onu ciddiye alarak cevap verenleri önce dağlara; denizden yüksekliği en az 2500 metre olup insan değil de hayvanların yaşadığı yaylalara sürgün etmeli arada sırada kontrol edip hayvanlara zarar verip vermediğini de teyit etmeli herhalde. Diyanetin fetvalarını 1995 li yıllarda Japonca dergilerden takip eden bir müslüman olarak ne kadar eziyet çektiğimi anlatamam. İçinde insan olmayan, hanımlarımız, sevgililerimiz, kızlarımız değil de sadece “ere hizmet eden dişi” olan bir Dünyadır İslam dünyası. Şükürler olsunki Türkiye omurgası laiktir de İslam dini de korunmaktadır. Yoksa yandık. Böylesi geri ve ilkel zihniyet tepki görmektedir. İslam dünyasında “ulama” deyince Millet Mecisleri bile hükümsüzdür de ondan. Demek oluyorki İslam Dünyasına bakmadan önce kendimize bakmalı ve ülkemizin İslam zihniyetini yargılamalıyız. İslam Dünyası, İslam Ümmeti ifadeleri, kendi insanına dahi güvenmeyen, şeriat adına yüzde 30 faizle şirketlerin kurulduğu, hırsızlık, kumar ve fuhşun gizlice çok yaygın olduğu cemiyetlerdir.
Herkesin bildiği bir sır olarak kamu oyu tarafından sistemin bir parçası olarak benimsenmiştir. Bunun adı “şeriat” uygulamalarıdır. Elbette biz burada Allah’ın kitabı Kuranı Kerim ve Hazreti Muhammed’in “sünnet” ini nefsaniyeti ağır basan bu zalimlerin uygulamalarından izole etmekte olduğumuzu da ısrarla vurguluyoruz. Sıyırmak zorundayız, çünkü müslümanız. İslam Dünyasına nasıl akıl ve coğrafi gerçeklik üzerinden bakarsak ufkumuz daha da genişleyecek ve din kardeşimiz olan mazlum İslam milletlerine iyi bir örnek olabileceğiz. Bir ilahiyatçı olarak itiraf ediyorumki İslam zihniyetinde bir ıslahat olmadıkça ve İslam ülkelerine ülkenin parasıyla turistik turlar düzenledikten sonra fildişi kulelerine oturup fetva veren zihniyet değişmedikçe başımızı kuma gömmeye devam edeceğiz.
Bunun için sadece ve sadece İslam ülkelerinde neler olup bittiğini sadece ve sadece haber konusu yapıp yorumsuz bildirmek bile bir inkılabın habercisi olacaktır. İşte size tek bir haber: “Endonezya Lampung ilinde ortaokul seviyesindeki okullarda kız çocukları fuhşun yayıldığı gerekçesi ile bekaret testinden geçiriliyor.” Konu 2013 yılında Endonezya’da iken tartışılmakta ve kısaca MUI denen İslam Bilginleri Meclisi adlı Endonezya Resmi Din Kurumu yetkilleri de bu işi kanun çıkartarak yapalım şeklinde fetva vermekte idiler. Ancak 2016 yılında ise konu aleyhnide görüşler kamu oyunda yayılmaya başlamıştır. Konuyu merak edenler Endonezce lisanını anlamasalarda “test keperawanan” yazarak yutuplardan uygulamalar hakkındaki haber ve filimleri izleyip genel bir fikir edinebilirler. Konuya Endonezya hakkında yazdığımız kitaplarımızda da yer verdik. Evet sadece İslam dünyasında neler olup bitiyor şeklinde yorumsuz verilecek haberler, yurt dışına çıkan Türklerin ısrarla söylediği “müslümanlık Türkiye’de var” yargısının arka yüzündeki gerçeğe işaret ediyor: İyiki Türkiye’de laik bir iskelet var. Her ne kadar Türkiye’de laik uygulamaların tarihine baktığımızda insanımız laiklikten soğumuşsa da “laik kazanımın” ülkeyi koruduğunu kabul etmemiz gerekir. Bunu bir İlahiyatçı olarak yazıyorum. İslam ülkelerine hür bir gözle bakacaksak; köle ve kullar üreten tarikat, cemaat peşinden gidenlerin gözlüğüyle değil de ıslahatçı ve yenilikçi bir dürüstlük içinde bakmak zorundayız. Özetle millet tavrı geliştirerek bakmak zorundayız.