Kul hakkı, insanların maddi ve manevi haklarına saygılı olmak söz ve davranışlarla onlara zarar vermemektir. Dinimiz İslam’da, insanın hayatı gibi, namus ve şerefi, haysiyeti, hürriyeti, malı-mülkü de, koruma altındadır. Bu sebeple, Kur’andaAllah’ın emir ve yasaklarının çoğunun kul hakkı ile ilgili olması konunun önemini ortaya koymaktadır. Nitekim bir kutsi hadiste Sevgili Peygamberimiz Yüce Allah’ın, Kulunun kul hakkıyla huzuruna gelmemesini, uyarısında bulunduğunu, haber vermiştir. Bu durumda Kul hakkı, Allah’ın hakkından önce gelmekte, tövbe ve şefaat ile de affı mümkün olmamaktadır. Kısaca, kim din kardeşinin bilerek veya bilmeyerek maddi ve manevi hakkını üzerine geçirmişse, ölmeden önce hak sahibini bulup, özür dilemeli ve helalleşmelidir. Eğer kişi ölmüşse, yakınlarıyla helallik dilenmeli ve ölen kişiye ise dua edilmelidir. Sayısız Tövbe de etsen bunun hak sahibi ile haleleşmeden başka çaresi yoktur.
Bu durumla Sevgili Peygamberimiz biz ümmetini şöyle uyarmıştır:“Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce hak sahibiyle helalleşsin, ahrete bırakmasın! Helâlaşmadan ahrete gelirse, o kişinin ibadetlerinden elde ettiği sevaplardan alınıp hak sahiplerine dağıtılır. Eğer yaptığı iyilikler bu hakları ödemeye yetmezse, onların günahlarından alınıp hak yiyenin üzerine eklenir. Böylece sevapları elinden gitmiş, günahları da artmış olduğundan cehenneme atılır.” Ayrıca Peygamberimiz önüne borçlu, yani kul hakkı bulunan bir cenaze getirildiğinde onun namazını kıldırmaz, ancak borcu ödendiği takdirde kıldırdığı, haber verilir. (Buhari- Müslim) Peygamberimizin bu uyarısını, dünya ve ahret saadetimiz için kendimize rehber edinmeliyiz.
Dinimizin kul hakkına bu denli önem vermesinin nedeni, kul hakkı yemenin yalnızca kişilerle sınırlı olmayıp, topluma da zarar vermesindendir. Çünkü insanların birbirlerinin haklarına saygı gösterilmediği bir toplumda, birlik ve beraberlikten, huzur ve kardeşlikten söz edilemez. Bu durumda, Allah’a karşı görevlerimiz yanında insanlara karşı olan görevlerimiz, özellikle de kul hakkına karşı son derece duyarlı olunmalı, yapılan her ibadetimiz bizi kul hakkından kaçınma ve dikkatli olma seferberliğine yönlendirmelidir.
Kul hakkına giren konular nelerdir kısaca onu görelim: Dedikodu, gıybet, iftira, mümin kardeşini aldatma, hakaret, aşağılama, hafife alma, mahcup etme, alaya alma, lakap takma, hoşlanmayacağı bir isimle çağırma kul hakkıdır. Yalan söyleyerek kandırmak, ticarette aldatmak, sözünde durmamak, hırsızlık yapmak, devlet- millet malına zarar vermek, işverenlerin işçilerine az bir para karşılığında çalıştırıp hakkını yemesi kul hakkıdır. Apartmanda gürültü yapmak, üst kattan alt kata bir şeyler silkmek, arabada yüksek sesle müzik dinlemek kul hakkıdır. Amirin emri altındakilere adaletsiz davranması, makam ve mevkisine güvenerek haksız ve hukuksuz mal elde etmek, devlet malına zarar vermek, devlet aracını kendi özel işlerinde kullanmak, yargıç iseniz adaletsiz karar verme, yöneticilerin toplumu görüş ve düşüncelerine göre ayırarak hizmet verme kul hakkıdır. Örnekler çoğaltıla bilir…
Özetle ifade edersek, Günümüzde madde, menfaat, hırs ve gaflet karışımı kavga ikliminde, maalesef kulluk bilincimiz zayıflamış, hâliyle kul hakkı da neredeyse önemsenmez olmuştur. Yaşanan olaylar, sözlü- yazılı çirkin ifadeler, karşılıklı veya arkadan bir birimizi kırıp dökmeler, ağza alınmayan hakaret içerikli elle- dille yapılan saldırılar alıp başını gittiği ortamı yaşıyoruz. Tüm bu yaşananların ardından, şöyle veya böyle ben din kardeşimin kalbini kırdım, hakkını üzerime aldım, özür dileyip helalleşeyim diyenimiz günden güne azalıyor. Allah ve Peygamberinin kul hakkıyla ahrete gelmeyin uyarıları, çoğumuzun umurunda bile değil. Dinimizde bu kadar önemli yer tutan kul hakkına büyük bir titizlikle riayet edelim, hem dünyadaki itibarımız arttıralım, hem de ilahi hesap gününde işimizi kolaylaştıralım. Allah’a emanet olunuz.