Sevgi güveni, güven inancı, inanç ilişkinin boyutunu, ilişkinin boyutu da kolektif imanı gösterir.
Aranızda selamı yayınız! (Müslim, İman 93-94)
Bir cemiyeti ayakta tutan en önemli unsur, güvendir. Cemiyeti oluşturan insanların arasındaki ilişkinin boyutunu belirleyen, güven duygusudur. Güven duygusu azaldığı toplumlarda da kolektif imandan söz etmek mümkün değildir. Kolektif imanın olmadığı bir toplumdan da yeni bir medeniyet tasavvuru ortaya çıkmaz.
Sevgi güveni, güven inancı, inanç ilişkinin boyutunu, ilişkinin boyutu da kolektif imanı gösterir. Bir toplumun ilişkiler ağındaki güven duygusu, kolektif imanın en önemli belirleyicilerinden birisidir. Bir medeniyet tasavvuru oluşturulacaksa, onun en önemli göstergesi kolektif imandır.
Ancak günümüz toplumlarında bireyden topluma verilen en önemli mesajlardan birisi, güvenmeme duygusudur. Arkadaşına, babana, eşine, öğretmenine, devlet adamına, polisine, hâkimine, adalete… bireyin ilişki kurduğu hiç kimseye ve hiçbir kuruma güvenmemesi gerektiğini gösteren bir dizi mesajlar içermektedir.
Sosyal sermayeyi güçlendiren, sosyal destek sağlayan kurum ve kuruluşların giderek yaygınlaştığı günümüz koşullarına rağmen, güven duygusu toplumumuz içinde giderek azalmaktadır. Öğrenci öğretmenine, çocuk ebeveynine, yargılanan hâkimine, tutuklanan polisine, seçmen seçilenlere, yönetilen yönetenlerine, cemaatin imama güven duymadığı bir zaman dilimi içinde yaşıyoruz.
Halbuki bireyin güven duygusu daha yapılan araştırmalarda 0-2 yaş arasında oluşmaya başladığını ve sosyal destek sistemiyle geliştiğini göstermektedir. Ancak daha anne kucağında güven duygusu sarsılmış ve sosyal destek sağlayan çevresiyle de güvenmeme duygusunun pekiştirildiğini görüyoruz. Bir çocuk, belli bir yaşa geldiğinde başta ailesi olmak üzere çevresindeki birçok kimseye güvenmemeyi öğrenmiş olarak kişiliğini oluşturmuş oluyor. İnsanların beden dili ile ilgilenmesinin arka planındaki sebeplerden birisi de, söz ile sözün dışındaki unsurlar arasındaki tutarsızlığı keşfetmeye çalışmaktır. Sen böyle diyorsun ama aslında böyle demek istiyorsun gibi…
Bugün gelinen noktada, güven duygusu, sosyal hayatın içindeki en önemli problemlerden birisi haline gelmiştir. Toplumsal mesajların birçoğu da güven duygusunu ortadan kaldırmaya yöneliktir. Olumsuzluk içeren mesajlar en sonunda kişinin, kendine olan güvenini de ortadan kaldırmaktadır.
İnsan ve toplumların güçlü olduğu yönler vardır. Güçlü yönleri desteklemek ve geliştirmek, bireyler arası ilişkilerde sempatiye dönüşür. Karşılıklı ilişkilerde gözümüze ilk çarpan, genelde olumsuz özelliklerdir. Hâlbuki bizim kültürümüz de güzeli görmek vardır. Ancak zaman içinde güven duygusu ile birlikte güzel düşünmeyi, güzel görmeyi de kaybettik.
Aynı düşüncedeki insanlar arasında bile derin farklılıklar olduğunu görüyoruz. Bunun en önemli sebebi beslendiğimiz ve örnek aldığımız kaynaklardaki derin farklılıklardır. Güven duygusu sarsılmış, olumsuzluklara odaklanmış ilişkiler ağının olduğu bir yerde kolektif imandan söz edemeyiz.
Aranızda selamı yayınız! (Müslim, İman 93-94)
Bir cemiyeti ayakta tutan en önemli unsur, güvendir. Cemiyeti oluşturan insanların arasındaki ilişkinin boyutunu belirleyen, güven duygusudur. Güven duygusu azaldığı toplumlarda da kolektif imandan söz etmek mümkün değildir. Kolektif imanın olmadığı bir toplumdan da yeni bir medeniyet tasavvuru ortaya çıkmaz.
Sevgi güveni, güven inancı, inanç ilişkinin boyutunu, ilişkinin boyutu da kolektif imanı gösterir. Bir toplumun ilişkiler ağındaki güven duygusu, kolektif imanın en önemli belirleyicilerinden birisidir. Bir medeniyet tasavvuru oluşturulacaksa, onun en önemli göstergesi kolektif imandır.
Ancak günümüz toplumlarında bireyden topluma verilen en önemli mesajlardan birisi, güvenmeme duygusudur. Arkadaşına, babana, eşine, öğretmenine, devlet adamına, polisine, hâkimine, adalete… bireyin ilişki kurduğu hiç kimseye ve hiçbir kuruma güvenmemesi gerektiğini gösteren bir dizi mesajlar içermektedir.
Sosyal sermayeyi güçlendiren, sosyal destek sağlayan kurum ve kuruluşların giderek yaygınlaştığı günümüz koşullarına rağmen, güven duygusu toplumumuz içinde giderek azalmaktadır. Öğrenci öğretmenine, çocuk ebeveynine, yargılanan hâkimine, tutuklanan polisine, seçmen seçilenlere, yönetilen yönetenlerine, cemaatin imama güven duymadığı bir zaman dilimi içinde yaşıyoruz.
Halbuki bireyin güven duygusu daha yapılan araştırmalarda 0-2 yaş arasında oluşmaya başladığını ve sosyal destek sistemiyle geliştiğini göstermektedir. Ancak daha anne kucağında güven duygusu sarsılmış ve sosyal destek sağlayan çevresiyle de güvenmeme duygusunun pekiştirildiğini görüyoruz. Bir çocuk, belli bir yaşa geldiğinde başta ailesi olmak üzere çevresindeki birçok kimseye güvenmemeyi öğrenmiş olarak kişiliğini oluşturmuş oluyor. İnsanların beden dili ile ilgilenmesinin arka planındaki sebeplerden birisi de, söz ile sözün dışındaki unsurlar arasındaki tutarsızlığı keşfetmeye çalışmaktır. Sen böyle diyorsun ama aslında böyle demek istiyorsun gibi…
Bugün gelinen noktada, güven duygusu, sosyal hayatın içindeki en önemli problemlerden birisi haline gelmiştir. Toplumsal mesajların birçoğu da güven duygusunu ortadan kaldırmaya yöneliktir. Olumsuzluk içeren mesajlar en sonunda kişinin, kendine olan güvenini de ortadan kaldırmaktadır.
İnsan ve toplumların güçlü olduğu yönler vardır. Güçlü yönleri desteklemek ve geliştirmek, bireyler arası ilişkilerde sempatiye dönüşür. Karşılıklı ilişkilerde gözümüze ilk çarpan, genelde olumsuz özelliklerdir. Hâlbuki bizim kültürümüz de güzeli görmek vardır. Ancak zaman içinde güven duygusu ile birlikte güzel düşünmeyi, güzel görmeyi de kaybettik.
Aynı düşüncedeki insanlar arasında bile derin farklılıklar olduğunu görüyoruz. Bunun en önemli sebebi beslendiğimiz ve örnek aldığımız kaynaklardaki derin farklılıklardır. Güven duygusu sarsılmış, olumsuzluklara odaklanmış ilişkiler ağının olduğu bir yerde kolektif imandan söz edemeyiz.