Her konuda eline kağıt alıp açıklama yapmak, meselenin boyutunu hafife almaktır. Mesele sadece seçim kaybetme meselesi değildir... Onun ötesinde doktrin içerisinde varlığını sürdürmeye çalışan ama liderine, teşkilatına karşı güvenini kaybetmiş bir yapı ile karşı karşıya kalındığı görülmektedir.
Ülkücüler, sadece liderden ve teşkilattan ibaret bir yapı değildir
Ülkücü Hareketin içerisinde her karmaşık durumda ele alınan ve sadakat ölçen bir sihir gibi sarılan lider, teşkilat, doktrin üçlemesi vardır. Ancak buradan kastedilen genelde de lidere olan bağlılık ifade edilmektedir. Biz burada şunu hatırlatmak isteriz ki, biz lidere değil, doktrine bağlıyızdır. Doktrinin izin verdiği ölçüde de lidere bağlı olan bir siyasi harekettir. Ülkücüler, sadece liderden ve teşkilattan ibaret bir yapı değildir. Her halde üzerinde en fazla ihmal edilen ve sadece tekerlemenin içerisinde kullanılan bir kavrammış gibi algılanıyor. Aynı zamanda Ülkücüler, doktriner bir hareketin mensuplarıdır. Lider de, teşkilat da doktrin çerçevesi içerisinde hareket etmek zorundadır. Burada önemli olan, lider ve teşkilattan ziyade doktrindir. Doktrine uyulmadığı düşünüldüğünde, insanların bunu sorgulama hakkı vardır. Doktriner olmak, ne yaptığını bilmek, ne istediğini bilmek, ne yaptığının farkında olmak, ülkülerinin peşinden giderken neye hizmet ettiğinin şuurunda olmaktır.
Lider, doktrin çerçevesinde teşkilatın çemberini muhafaza etmek ve bu çemberi yine doktrin (yani ilkeler) etrafında genişletmekten sorumludur. Gelen gelir, gelmeyen gelmez... Yaptım oldu gibi yaklaşımlar da elbette bir liderin yapabileceği yaklaşımlardır. Bir de bütün bu tabloya bakarak, her şeyi liderin bildiği, liderin organize edebileceği, derinliklerini liderin kavrayıp uygulayabileceği ama Ülkücülerin hele hele bu meselelere yıllarını vermiş veya okuyarak meselelere vakıf olmuş insanları hiçbir şeyden anlamaz gibi gören anlayışlar da bizim geleneklerimizde olan bir yaklaşım değildir. Ancak yukarıda ısrarla ifade ettiğim husus gibi, Ülkücüler doktriner birer Türk Milliyetçisidir. Ülkücüyüm, Türk Milliyetçiliği fikrine gönül vermiş herkes, benim gözümde kıymetlidir.
Bir de lider, teşkilatı içerisinde görev dağılımı yaparken, liyakat esasına göre hareket etmek zorundadır. Bu da bizim iman esaslarımızdan birisidir. On kişilik bir yere amir atanırken, işi ehline veriniz emrine uygun hareket etmek gerekir. Buna göre hareket etmeyenler, hem Allah'a hem Resulüne hem de orada bulunan insanlara karşı ihanet etmiş gibidir. Liyakat ve ihlasın birlikte olması en büyük temennidir. Ancak liyakat mı ihlas mı önemlidir derseniz, liyakat ihlasın önündedir.
Ülkücülerin umudunu, birbirine bağlılığını zedelemeye de hakkı yoktur.
Böyle durumlarda yazılı açıklamalardan ziyade, güveni ve samimiyeti yeniden tesis edebilecek mekanizmalar oluşturmak gerekir. Liderin yazılı açıklama ile geçiştirilmeye çalışılan problemlere karşı, teşkilatında yazılı cevaplar verebileceği mekanizmaları geliştirmesi doğaldır. Bu satırları da bu yönüyle değerlendirmenizi isterim.
Ülkücü Haraket'e ve edebe bağlılığı koruyarak yapılan her eleştiriyi yapabilmek gerekir. Ancak teşkilat ruhuna zarar verecek söylemlerden uzak durmakta da yarar vardır.
Çünkü Ülkücüler geleceğe dair her daim umut taşıyan bir harekettir.
Sanırım Milliyetçi Hareketin en önemli problemi de buradan kaynaklanmaktadır. Hatta bunun ötesinde farklı ve derin problemler de bulunmaktadır. Ülkücülerin genelinde oluşan sorunu, sadece seçim sonucunda meydana çıkmış bir öfke gibi algılarsak meseleyi kavrayamayız. Seçimler, bugüne kadar ki sürecin bir nevi sonucu gibidir. Ancak Ülkücüler ilk defa memnun kalmadıkları bir seçimle karşılaşmıyor... Ancak liderin veya teşkilatın herhangi bir mensubunun da Ülkücülerin umudunu, birbirine bağlılığını zedelemeye de hakkı yoktur.
Nice seçim sonuçları ile karşılaşılmıştır ancak insanımız Ülküdaşına, liderine, davasına yönelik en ufak bir kuşku duymazdı. Çünkü en haklı dava, en doğru davanın içerisinde olduklarını biliyorlardı. Zaferin Allah'tan geldiğine iman eden bir hareketin mensupları olduğunu hissediyorlardı. O yüzden hepimiz için bir şiar olmuş olan Başbuğ'un sandıktan tek bir oy dahi çıkmazsa hak bildiğimiz yoldan dönmeyeceğimizi ifade eden sözüne her ülkücü bağlıydı. Çünkü Ülkücüler geleceğe dair her daim umut taşıyan bir harekettir.
Erciyes Zafer Kurultayının iptal edilmesini anlayan bir tek Ülkücü var mıdır acaba?
Son yazımda bahsettiğim gibi Milliyetçi Ülkücü Hareket, çok farklı kuşakları içerisinde barındıran ve bu anlamda da oldukça tecrübeli bir harekettir. Liderin yapması gereken de, bu hareketin içerisinde bulunan her ferdin gönlünü almasıdır. Sanırım beklenen de budur. Bunda da epey geç kalındığını da görüyoruz. İnsanlar kendince tavır almaya başlamış ve meseleyi olur olmadık her yönüyle kaşıyan bir insanlarla karşılaşıyoruz. Haklı oldukları tarafları da görebiliyoruz, acımasız ve kurulu ve kurgulu eleştiri yapanları da görebiliyoruz. Ülkücüler, bunları ayırt edebilecek potansiyele de sahiptir.
Erciyes Zafer Kurultayının iptal edilmesini anlayan bir tek Ülkücü var mıdır acaba? Belli adayların neden kendi bölgelerinden değil de, başka yerlerden gösterilmesini makul gösteren bir Ülkücü seçmen var mıdır? Başarılı olanın ödüllendirildiği, gönlünün alındığı, vefanın gözlendiği bir sürece yakın zamanda şahit olamadığımızı görüyoruz. Bu süreçten memnun olanların, Ülkücülerden ziyade, makam mevki koltuk kapanlar olduğunu da görebiliyoruz.
Ülkücüler, dava hukuku içerisinde herkese saygı gösterir. Ancak Ülkücüler aynı zamanda şahsiyet sahibidir. İnandıklarını yaşamak ister, inandıklarının yaşandığını görmek isterler. Hareketin, yani Ülkücülerin bizatihi içerisinde olmadan meseleleri çözemezsiniz. Ülküdaşının gönlünü elimizde kağıtlarla veya miting meydanlarında alamazsınız. Burada da en önemli problem, Ülkücü Hareket, sohbet kültürünü kaybetmesinden kaynaklanmaktadır. Bunun lider ve teşkilat mensupları tarafından yeniden tesis edildiği takdir de, güven ve sadakat gelişir. Bu anlamda da Ülkücülerin, yayılma metodunda da sohbetin önemli bir yeri vardır. Bunları lider etrafında yeniden tesis etmek ve asıl işimiz olan insana yatırım yapmaya devam etmektir.
Ama kırılan gönülleri yeniden onarmak bu dönemde kolay olmayacaktır. Bu tartışmaları çok uzatmadan, doktrin çerçevesi içerisinde lider ve teşkilat ruhuna zarar verecek tavır ve davranışlardan uzak durarak meseleler üzerine düşünmek, tartışmak ve eleştirmenin zamanıdır. Bundan da kimse gocunmasın... Mesele yazılı açıklamalar yaparak geçiştirilecek bir meseleyse, ben de şahsen kendi adıma bir dipnot olsun diye buradan yazılı bir cevap veriyorum.
Selam ve dua ile...
Murat Emre Şahin
Ülkücüler, sadece liderden ve teşkilattan ibaret bir yapı değildir
Ülkücü Hareketin içerisinde her karmaşık durumda ele alınan ve sadakat ölçen bir sihir gibi sarılan lider, teşkilat, doktrin üçlemesi vardır. Ancak buradan kastedilen genelde de lidere olan bağlılık ifade edilmektedir. Biz burada şunu hatırlatmak isteriz ki, biz lidere değil, doktrine bağlıyızdır. Doktrinin izin verdiği ölçüde de lidere bağlı olan bir siyasi harekettir. Ülkücüler, sadece liderden ve teşkilattan ibaret bir yapı değildir. Her halde üzerinde en fazla ihmal edilen ve sadece tekerlemenin içerisinde kullanılan bir kavrammış gibi algılanıyor. Aynı zamanda Ülkücüler, doktriner bir hareketin mensuplarıdır. Lider de, teşkilat da doktrin çerçevesi içerisinde hareket etmek zorundadır. Burada önemli olan, lider ve teşkilattan ziyade doktrindir. Doktrine uyulmadığı düşünüldüğünde, insanların bunu sorgulama hakkı vardır. Doktriner olmak, ne yaptığını bilmek, ne istediğini bilmek, ne yaptığının farkında olmak, ülkülerinin peşinden giderken neye hizmet ettiğinin şuurunda olmaktır.
Lider, doktrin çerçevesinde teşkilatın çemberini muhafaza etmek ve bu çemberi yine doktrin (yani ilkeler) etrafında genişletmekten sorumludur. Gelen gelir, gelmeyen gelmez... Yaptım oldu gibi yaklaşımlar da elbette bir liderin yapabileceği yaklaşımlardır. Bir de bütün bu tabloya bakarak, her şeyi liderin bildiği, liderin organize edebileceği, derinliklerini liderin kavrayıp uygulayabileceği ama Ülkücülerin hele hele bu meselelere yıllarını vermiş veya okuyarak meselelere vakıf olmuş insanları hiçbir şeyden anlamaz gibi gören anlayışlar da bizim geleneklerimizde olan bir yaklaşım değildir. Ancak yukarıda ısrarla ifade ettiğim husus gibi, Ülkücüler doktriner birer Türk Milliyetçisidir. Ülkücüyüm, Türk Milliyetçiliği fikrine gönül vermiş herkes, benim gözümde kıymetlidir.
Bir de lider, teşkilatı içerisinde görev dağılımı yaparken, liyakat esasına göre hareket etmek zorundadır. Bu da bizim iman esaslarımızdan birisidir. On kişilik bir yere amir atanırken, işi ehline veriniz emrine uygun hareket etmek gerekir. Buna göre hareket etmeyenler, hem Allah'a hem Resulüne hem de orada bulunan insanlara karşı ihanet etmiş gibidir. Liyakat ve ihlasın birlikte olması en büyük temennidir. Ancak liyakat mı ihlas mı önemlidir derseniz, liyakat ihlasın önündedir.
Ülkücülerin umudunu, birbirine bağlılığını zedelemeye de hakkı yoktur.
Böyle durumlarda yazılı açıklamalardan ziyade, güveni ve samimiyeti yeniden tesis edebilecek mekanizmalar oluşturmak gerekir. Liderin yazılı açıklama ile geçiştirilmeye çalışılan problemlere karşı, teşkilatında yazılı cevaplar verebileceği mekanizmaları geliştirmesi doğaldır. Bu satırları da bu yönüyle değerlendirmenizi isterim.
Ülkücü Haraket'e ve edebe bağlılığı koruyarak yapılan her eleştiriyi yapabilmek gerekir. Ancak teşkilat ruhuna zarar verecek söylemlerden uzak durmakta da yarar vardır.
Çünkü Ülkücüler geleceğe dair her daim umut taşıyan bir harekettir.
Sanırım Milliyetçi Hareketin en önemli problemi de buradan kaynaklanmaktadır. Hatta bunun ötesinde farklı ve derin problemler de bulunmaktadır. Ülkücülerin genelinde oluşan sorunu, sadece seçim sonucunda meydana çıkmış bir öfke gibi algılarsak meseleyi kavrayamayız. Seçimler, bugüne kadar ki sürecin bir nevi sonucu gibidir. Ancak Ülkücüler ilk defa memnun kalmadıkları bir seçimle karşılaşmıyor... Ancak liderin veya teşkilatın herhangi bir mensubunun da Ülkücülerin umudunu, birbirine bağlılığını zedelemeye de hakkı yoktur.
Nice seçim sonuçları ile karşılaşılmıştır ancak insanımız Ülküdaşına, liderine, davasına yönelik en ufak bir kuşku duymazdı. Çünkü en haklı dava, en doğru davanın içerisinde olduklarını biliyorlardı. Zaferin Allah'tan geldiğine iman eden bir hareketin mensupları olduğunu hissediyorlardı. O yüzden hepimiz için bir şiar olmuş olan Başbuğ'un sandıktan tek bir oy dahi çıkmazsa hak bildiğimiz yoldan dönmeyeceğimizi ifade eden sözüne her ülkücü bağlıydı. Çünkü Ülkücüler geleceğe dair her daim umut taşıyan bir harekettir.
Erciyes Zafer Kurultayının iptal edilmesini anlayan bir tek Ülkücü var mıdır acaba?
Son yazımda bahsettiğim gibi Milliyetçi Ülkücü Hareket, çok farklı kuşakları içerisinde barındıran ve bu anlamda da oldukça tecrübeli bir harekettir. Liderin yapması gereken de, bu hareketin içerisinde bulunan her ferdin gönlünü almasıdır. Sanırım beklenen de budur. Bunda da epey geç kalındığını da görüyoruz. İnsanlar kendince tavır almaya başlamış ve meseleyi olur olmadık her yönüyle kaşıyan bir insanlarla karşılaşıyoruz. Haklı oldukları tarafları da görebiliyoruz, acımasız ve kurulu ve kurgulu eleştiri yapanları da görebiliyoruz. Ülkücüler, bunları ayırt edebilecek potansiyele de sahiptir.
Erciyes Zafer Kurultayının iptal edilmesini anlayan bir tek Ülkücü var mıdır acaba? Belli adayların neden kendi bölgelerinden değil de, başka yerlerden gösterilmesini makul gösteren bir Ülkücü seçmen var mıdır? Başarılı olanın ödüllendirildiği, gönlünün alındığı, vefanın gözlendiği bir sürece yakın zamanda şahit olamadığımızı görüyoruz. Bu süreçten memnun olanların, Ülkücülerden ziyade, makam mevki koltuk kapanlar olduğunu da görebiliyoruz.
Ülkücüler, dava hukuku içerisinde herkese saygı gösterir. Ancak Ülkücüler aynı zamanda şahsiyet sahibidir. İnandıklarını yaşamak ister, inandıklarının yaşandığını görmek isterler. Hareketin, yani Ülkücülerin bizatihi içerisinde olmadan meseleleri çözemezsiniz. Ülküdaşının gönlünü elimizde kağıtlarla veya miting meydanlarında alamazsınız. Burada da en önemli problem, Ülkücü Hareket, sohbet kültürünü kaybetmesinden kaynaklanmaktadır. Bunun lider ve teşkilat mensupları tarafından yeniden tesis edildiği takdir de, güven ve sadakat gelişir. Bu anlamda da Ülkücülerin, yayılma metodunda da sohbetin önemli bir yeri vardır. Bunları lider etrafında yeniden tesis etmek ve asıl işimiz olan insana yatırım yapmaya devam etmektir.
Ama kırılan gönülleri yeniden onarmak bu dönemde kolay olmayacaktır. Bu tartışmaları çok uzatmadan, doktrin çerçevesi içerisinde lider ve teşkilat ruhuna zarar verecek tavır ve davranışlardan uzak durarak meseleler üzerine düşünmek, tartışmak ve eleştirmenin zamanıdır. Bundan da kimse gocunmasın... Mesele yazılı açıklamalar yaparak geçiştirilecek bir meseleyse, ben de şahsen kendi adıma bir dipnot olsun diye buradan yazılı bir cevap veriyorum.
Selam ve dua ile...
Murat Emre Şahin