Her Türk evinde bir dede, bir nine, ikisi de, hatta bazen dördü de birlikte yaşarlar. Ama anneanne en önemlisidir.
Bir Türk evine misafir gittiğiniz zaman, salonun bir köşesinde, bir koltuğa oturmuş bir nine veya bir dede görürsünüz. Saçları boyalı makyajlı, modern nineleri demiyorum, beyaz topuzlu, koyu renk elbiseli nineleri düşünüyorum. Bir Türk evine girince her şeyden önce ninenin elini öpmek gerekir. Bu onun hakkıdır ve o, bunu bilir. Türk ninelerin çok anısı vardır, atasözü, bulmaca ve tekerlemenin âlâsını bilirler. İş işlemek için gözlükleri, yün şalları ve Isparta’dan gelme gül kokuları vardır.(...) Nineler çocukların ilk öğretmenleridir. Bütün Türk çocukları iki okula gider: Nineninki ve öğretmeninki…
(...) Bana göre dünyanın bütün ülkelerinin Türk nine ve dedelerine ihtiyacı vardır. “
( Bknz: Anna Masala, Türkiye’ye Aşk Mektuplarım, T.C. Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 2000, sy. 12-13)
Bâzılarına göre, İtalyan Ord. Profesör Anna Masala şaşırmış olmalıdır. Çünkü; her sözünde, “ Türk evi, Türk nineler, Türk çocukları, Türk nine ve dedeleri”, deyip duruyor. Onlar için böyle tahrik edici(!) kelimelerin söylenmesi, hiç de hoş (!) olmasa gerek!
Hele, bir de şu cümlelerini okuyunuz: Aman Allah’ım!
“ Türk dünyasına yaklaşmaya başladığımda ondokuz yaşındaydım. Az kelime biliyordum: “ Günaydın, teşekkür ederim, hoş geldiniz…” Türk tarihini, dilbilgisini ve edebiyatını çalıştıkça Türkiye’yi sevmeye başladım. Yıllar boyunca Türklerin dostu olmak istedim, bunun için çok çalıştım. Bugün bu şeref bana yetmiyor: “ Manevi Türk’üm” diyebilmek isterim, hatta Atatürk’ün sözleriyle “ Ne mutlu Türk’üm diyene” diyebilmek isterim. “