Toplumu derinden etkileyen olayların izleri ve onlara ait şemalar, toplumsal hafızayı oluşturur. O izler ve onlara ait şemalar, bireylerin olduğu kadar toplumsal davranışların da şekillenmesinde etkili olmaktadır. Dini ve milli tüm özel günler ve bugünlere ait özel davranış biçimleri toplumsal dayanışmanın ve bütünleşmenin sosyal dinamikleridir. Bu dinamiklerin birey ve toplum hayatındaki yeri, inkar edilemeyeceği gibi hafife de alınamaz.Muharrem ayı da insan ve insanlık için dönüm noktaları sayılabilecek oldukça önemli olayların yer aldığı bir aydır. Bu ay, tüm semavi dinlerce de önemli bir zaman dilimi olarak kabul edilmiştir. Bu ayda meydana geldiği ifade edilen olayları, Firavun ile ordusunun sulara gark olması, Hz. Nuh’un gemisinin kurtulması, Hz. Yunus’un balığın karnından çıkması, Hz. Âdem’in tövbesinin kabul edilmesi, Hz. Yusuf ‘un kuyudan çıkması, Hz. İsa’nın dünyaya gelmesi ve semaya yükselmesi, Hz. Davut’un tövbesinin kabul edilmesi, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İs- mail doğması, Hz. Yakup’un oğlu Hz. Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözlerinin görmeye başlaması, Hz. Eyüp’ün hastalığından şifa bulması, Peygamber Efendimizin torunu Hz. Hüseyin’nin Kerbela’da hunharca şehit edilmesi şeklinde sıralayabiliriz. Üstelik bu olayların hepsi, Muharrem ayının içinde Aşure gününde meydana gelmiş olması da oldukça önemlidir. Nuh Peygamber'den itibaren aşure günü, mukaddes bir gün olarak bilinmekte ve günün önemine uygun oruç tutma gibi ibadet içerikli tutum ve davranışlar yapılagelmektedir. Bu açıklamalara göre; Hicrî senenin ilk ayı olan Muharrem ayının ve Aşure gününün, diğer ay ve günler içinde mübarek ve bereketli bir konumu bulunduğu anlaşılmaktadır.Muharrem ayı içinde meydana gelen olaylardan biri hariç hepsi insanı ve insanlığı mutlu eden ve ona kurtuluş vadeden olaylardır. Yani, sevinçle anılan olaylardır. Bu ayda meydana gelen bir olay var ki, insanın yüreğini dağlamakta ve insanlığı derinden sarsmaktadır. Kerbela olayı olarak bilinen bu olay, insanlık tarihine düşen bir kara lekedir. Hz. Hüseyin ile beraberinde bulunan kadın ve çocuklarını Muharrem ayının onuncu gününde Emevi Halifesi Yezid, onun Kûfe valisi İbni Ziyad ve adamları Kerbela da şehit ettiler. Bu olay, tüm İslam âlemini ve gerçek Allah (CC) dostlarını derinden üzen bir olaydır.Yezid,Kerbela’da şehit edilen insanların kesik başlarını gördüğünde; "Keşke Bedir savaşında öldürülen atalarım burada olsaydı da Haşimoğullarından nasıl bir intikam aldığımı ve bu manzarayı görselerdi" dedi. İşte bu sözlerin tümü, bu gayri İslamî hareketin mahiyeti ve hakikatini ortaya koyan delillerdir. İktidar hırsının iştahlarını kabarttığı Emeviler’in yapamayacakları iş yoktu.Muharrem ayı içerisinde Hz. Hüseyin gibi büyük bir şahsiyetin şehit edilmiş olması, bütün Müslümanlar için büyük bir acı olmuş, Yezit ve Emeviler hariç hemen hemen herkesi derinden etkilemiştir. Yüce Peygamberimizin “Beni seven Ehl-i Beyt’î de sever” sözü, Kerbela olayının etkilerini ortaya koymaya yeter sanırım. Bu ve benzeri olaylar, tarihin değişik dönemlerinde olduğu gibi günümüzde de bazı kimse ve gruplarca istismar edilmektedir. İnananlar olarak istismarcıların oyunlarını bozmak ve kurdukları tuzakları dağıtmak için, uyanık olmak zorundayız. Bunun için, tarihin belli bir kesitinde meydana gelen bu ve benzeri üzücü olayları doğru düşünmek ve bunlardan ders almamız gerekir. Kin, nefret ve düşmanlık duygu ve davranışlarının ürünü, kan ve gözyaşı olduğuna göre; Müslüman Türk’e düşen görev, bu ve benzeri üzücü olayların tekrarlanmasını önleyecek bir bilinç ve anlayışa sahip olmak; kardeşlik, birlik ve beraberliğimizi korumaktır.Meshebi ve meşrebi ne olursa olsun gönlünde azıcık Allah inancı ve insan sevgisi olan hiçbir kimse kerbelada yaşanalara sevinemez ve Yezit’i de asla haklı gösteremez. Bunun yegâne göstergesi; kimse çocuklarına Yezid ismi koymamasıdır.Hakk-Muhammed- Ali yolunu güden, Ehli-Beyt sevgisi ile yoğrulmuş ve pişmiş olan, insanın ezilmesini, sürülmesini kabul etmezler. Ezenlere zalim, ezilene mazlum derler ve ezilenin yanında olurlar. Onun içindir ki, Habil’i öldüren Kabil’i, Firavun’u, Nemrut, Ebu Cehil’i, Ebu Lehep’i, Ebu Süfyan’ı, Muaviye’yi, Yezid’i ve bunların yandaşlarını katil olarak bilip sevmezler. Çünkü; Hz. Ali Efendimiz demiş ki: “her kim haksızı severse, överse o da haksızla beraberdir.” Onun için bu toplum zalim kişi, zalim yönetim karşısında azınlıkta olsa, tek fert de olsa biat etmemiştir. Asılmış, kesilmiş ama inancını Haydar’ı Kerrar Sırrı Mürteza Ali Efendimiz gibi haksızın karşısında Zülfikar olmuş, mazlumun yanında turap olmuşlardır.Unutmayalım ki Ehl-i Beyt, hepimiz için ortak ve aşılmaz bir değerdir. Toplumlar, ortak değerlerin yaşama geçirilmesinin bir sonucu olduğuna göre; ortak değerlerini kaybeden toplumlar dağılır ve başkalarına yemi olur, gerçeği hepimizin kulağına küpe olmalıdır.Sömürünün, ayrımcılığın olmadığı, insanın önemli ve anlamlı olduğu, insanca yaşama ortamının oluştuğu, tüm insanlığın kucaklaştığı bir dünya için; başta inanç olmak üzere kültürel değerlerin çıkar için kullanılmadığı, varoluş için güç kaynağı haline gelen bir Türkiye yaratmaya çalışmak hepimizin görevi olsa gerek dersem, insanca bir hatırlatma yapmış olurum sanırım.Ahlak ve insanlık değerlerinin kalplere daha anlamlı ve önemli olarak yerleşmesini ve kökleşmesini sağlayan Peygamber Efendimizin torunu Hz. Hüseyin’in taşıdığı tarihsel onura hürmet ederek, bu hatırlatmanın hayırlara vesile olmasını kin, nefret yerine dostluk, kardeşlik ve sevgi duygularını yeşermesini dilerim. Ehl-i Beytin ruhu şad olsun, onları seven canların gönülleri şen, dilde dilekleri, gönülde muratları hâsıl olsun. Dilek bizden, kabulü Allah’tan derim.
Kapsam
28 Eylül 2018 - 15:16
Güncelleme: 28 Eylül 2018 - 20:15
Muharrem Ayının Düşündürdükleri
Kurtman Ersanlı; Muharrem ayı, umutla acının harman olduğu ay olduğunu belirterek, "Muharrem ayının ve Aşure gününün, diğer ay ve günler içinde mübarek ve bereketli bir konumu bulunduğu anlaşılmaktadır."
Kapsam
28 Eylül 2018 - 15:16
Güncelleme: 28 Eylül 2018 - 20:15