Anneler Parkı çok şey öğrenilecek bir alan Samsun İlkadım’da.
Bir şeye sahip olmak yeterli midir? Bir şey olmak mıdır asıl olan? Bu parka girince anlar insan pek çok şeyi… Eğer gören gözü, sorgulayan bir aklı var ise…
Çocuğu olmak, köpeği olmak, tarlası olmak bir insanı ne kadar yüceltir?
İnsan, kendisinde var olanlarla mı iyi insandır, sahip olduklarıyla mı?
Herkes sahip olduklarının hakkını verebilecek donanımda mıdır?
Çok kapsayıcı bir adı var: Anneler Parkı.
Bir iki uyduruk heykelcik dışında ANNE’liği çağrıştıran nesi var ki?...
Oyun bahçesi Suriyeli çocuklarla doldu. Eh, ara sıra anneleriyle gelen çocuklar olmuyor değil.
Suriyeli çocuklar, dallarını kıra kıra parkın olmamış eriklerini yeme yarışı yapıyorlar.
Köpek gezdirme alanı olarak fena değil. İç donuyla sokağa fırlamış yusyuvarlak ve yaşlı genç bir sürü adam it güdüyor. Hem de günün ortasında…
İnsanın bir işi olmalı söz gelimi. Köpeği varsa mesai saatleri dışında gezdirmeli.
***
Bir anne zor yürüyen bebesini getirmiş ve köpeğini de.
Bebek, kendi başına düşe kalka dolaşıyor çayırda… Annesi, onun düştüğü yerden kalkışını görmüyor. Görüp sevincini paylaşmıyor, gülücüğü ile alkışlamıyor yavrusunu…
Daha ötelere gidecek gücü olduğunu söylemiyor yavrusuna ne gözleri ne sözleri…
Anneler parkında böyle bir anne gördü gözlerim.
Bütün ilgisi köpeğinde…
Onun maskaralıklarıyla çok mutlu. Azıcık uzaklaşsa telaşla çağırıyor yanına. Eğiticilik hünerini köpeğinde geliştiriyor belki, kim bilir?
***
Yaşlı bir kadın güvercinler için ıslatıp getirdiği ekmekleri boşaltıyor çimlerin üstüne.
İrice bir köpek koşarak atılıyor ekmeğe.
Delikanlının biri zevkle seyrediyor köpeği…
Belki içinden “Böyle bir köpeğim olsa” diye geçiriyor.
Kadın:
-Ben onları kuşlar için getirmiştim, diye yakınıyor gönlü kırık.
-Ha kuş ha köpek yemiş, ne fark eder, diye gülümsüyor delikanlı.
Köpeğin sahibi zannettiğim bu aymaza nasıl bir ders versem, bu yaşlı kadının gönül kırıklığını nasıl tamir etsem diye düşünürken bakıyorum ki köpek bir başkasına ait…
Çağırıyor aç itini adamsı adam. Merdivenleri koşarak varıyor izansız sahibinin yanına, kuyruk sallıyor, minnettarlık gösterisi yapıyor…
Kaç zamandır karnı rızık görmemişse artık, köpekleşerek uzanıyor ayaklarının dibine…
Nasıl minnettar olmasın ki? Ya sahibi onu Anneler Parkı’na getirmese o ıslatılmış ekmekleri nereden bulup yumulacaktı?...
Dönüp sesleniyorum o gence:
-Dedem “elin verdiği yiyeceği koklamadan yiyen itten hayır gelmez” derdi, deyince:
-Bunun yaşı küçük, bir yaşında var yok, diyor bilgiç bilgiç. Hem ev köpeği bunlar, sokak köpeği değil ki… Bunlar özel mama yerler, diye bana akıl veriyor.
-Daha iyi ya işte, asıl bu yüzden başkasının elinden bir şey yememeli ev köpeği. Özel mama yiyen köpek her gördüğü yiyeceğe saldırır mı?... Sokak köpeği gibi davranır mı ev köpeği?... Dost var, düşman var. Ev köpeği bilmeli bunu. Böyle bir köpeğim olsa, hem de bir yaşında, oracıkta terk ederim…
Şaşkın şaşkın baktı yüzüme çakma köpek uzmanı genç.
-Herkes çocuk sahibi, köpek sahibi, mal sahibi olmamalı. Sorumluluk duygusu gelişmemiş olanları sokağa bile salmamalı…
-Niçin?
-Niçini mi var? Tam bir sosyal bombadır bunlar. Çocuğu olsa çocuğu kendisinden büyük bomba… Köpeği olsa el yalıyla doyurtur köpeğinin karnını. Mal sahibi olsalar azgınlığın zirvelerinde dolaşırlar sorumsuzlar…
Anlamadı, baktı yüzüme:
-Senin köpeğin olsa, başkasının ekmeğine sarılsa yüzün kızarmaz mı, dedim.
Baktı yine bir süre daha:
-Yani, dedi.
-Köpektir hadi, her gördüğü yiyeceğe uzanır, diyelim. Sahibi olarak köpeğinizi ikaz etmez misiniz?
-Ederim.
-Öyleyse sizin çocuğunuz da olsun, köpeğiniz de, malınız da…