Ne kadar övünsem yeridir… Herkesin “hasta” olduğu sanatçılara (müzik, sinema-tiyatro), yazarlara, şairlere, siyasetçilere ömrüm boyunca hep ihtiyatlı yaklaştım.
Bu yüzden çok az hayal kırıklığı yaşadım.
Sesi, oyunculuğu… güzel olsa bile çok yüceltilen bir sanatçı, bana, kendisine torpil yapılıyor hissi verdi hep.
Son günlerde bir Sezen Aksu şaşkınlığı yaşandı.
Atatürk’e ve annesine yapılan çirkin iftiralar karşısında, olayı, “Düşünce Özgürlüğü” zırhına büründürmesi açıklanamayacak kadar çirkindir, toplumu inciticidir.
Bu “arızalılar kraliçesi”nin daha önce PKK ve bölücülerle ilgili ayrık otu arsızlığı görmezden gelindi. Niye? Sanatçı etiketi var ya üstünde, “ne söylese hoş görülmeli” gibi bir sakat mantık var…
Sanatçı, içinden çıktığı toplumun değerlerine sövme, düşman olma özgürlüğü içinde olamaz.
Bu milletin dilini, kültürünü, hislerini sömürerek küpü dolduran yaban soyluların ayrıcalıklı sayılması ahmaklıktır.
Alkol veya bağımlılıktan hasta olan, tedaviye giden, tutuklanan nice sanatçı gördük… Acındırıcı haberler yapıldı onlar için…
Bir tanesini hatırlıyorum: Devlet büyüğü gibi saat başı haberlerde yer aldı. Tedavisi, ziyaretçileri gündemden düşmedi.
Hapiste kaset yaptırılanlar bile var.
Milletimizin varlığı ve dirliğinden huzursuz olan, onun değerlerine kin kusan kim olursa olsun gerekli muameleyi görmelidir.
Bu torpilli azgınlar ne yapsa haber oldu. Evlilikleri, aldatması, kumarı, alkolü, kıyafeti, güzelliği, çapkınlığı (seksiliği) ön plana çıkarılan birisinin sanatçılıktan önce bir “misyonun” temsilcisi olduğuna inandım hep ve yanılmadım hiç...
Görüldü ki her biri bir üretim veya dağıtım zincirinin konu mankeni.
Yalandan bir koruma kordonu altında çıkarlar sahneye.
Bizzat şahit olduğum gibi parayla tutulmuş bir hayran kitlesi (!?!) kendini parçalayacakmış gibi üzerine atılıyor, yerlerde sürükleniyor. Korumalar zorda kalıyor sözde…
Bazı kanallarda tekrar tekrar bu görüntüler veriliyor ve üfürükten şamandıra yapılıyor…
Her kaseti çıkan mutlaka birisiyle aşk yaşıyor, çakma fotoğraflarla gazete sayfalarını süslüyor.
Nasıl olsa akıllı insanlar sevdiklerini alkışlar, düşük akıllılar alkışlananı sever…
Radyo sanatçısı bir öğrencime sordum:
-Kaset yapmadın mı daha, diye…
-Hocam kasetim var mı, yok mu anlayamadım, dedi.
-O nasıl oluyor öyle?
-Günlerce hazırlandık. Stüdyo çalışmaları bitti. Bir pazar sabahı evden çıktım, telefonum çaldı. Arayan bir arkadaşım:
-Ulan sen ne utanmaz adamsın, diye girdi söze… Meğer bir magazin gazetesinde varlığından bile haberdar olmadığım bir mankenle aşk yaşadığım yazıyormuş…
Doğruca şirkete gittim gazete elimde:
-Bu ne kardeşim, ben evli barklı adamım. Bunu bana açıklayın lütfen!...
-Oğlum, bu işin raconu bu… Kasetin çıkmadan skandalın çıkacak ki gündeme oturacaksın…
Çıktım şirketten, bir daha uğramadım… Kasetim var mı yok mu bilemiyorum.
Önce dokunulmazlığı olan torpilli bir tip bulunuyor. Ona bir aşk yaması dikiliyor, gündem belirleniyor. Aklı gelişmemiş alkışçı bir zümrenin alkışlarıyla şişirilip toplumun önüne konuluyor.
Ormanda bir osuruk yakalanır önce, ardından ona uygun bir kıç, sonra o kıça uygun bir gövde, sonra istenen alanda kullanılacak bir prototip üretilir bu toplumda…
Sinema, mankenlik, şarkıcılık, sunuculuk dizi dizi gelir ardından… Konserler, alkışçılar, uydurma ve şişirme haberler…
Kendinizle çelişirsiniz Bu kızın ötekilerden ne farkı var?... Her dizide niçin oynatılır?
Her haber programına çıkarılan seviyesiz hatuncuklar vardır. Hangi kanala gitse aynı sorular sorulur, aynı cevapları verir.
Bir kaset yapsa en damar bir hikâyesiyle gelir.
Mutlaka bir aile dramından çıkmış tipler parlatılır hep…
Bu şarkıcı o kadar da güzel söylemiyor ama niçin her programda var?... Yoksa ben mi anlayamıyorum, der, kendinizi yersiniz.
TV’lerde magazin programlarının cıvıklığını bilirsiniz. Yılışık bir ses, yayvan ağızdan salya sümük dökülen pespaye bir söyleyiş şekli…
Kim kiminle nerede ne yaptı, kim kime baktı, ne satın aldı, kaça aldı?
Kimin bıraktığını kim kaptı, aynı mekânda nasıl “piçti” oldular?.
Ayrılsalar bile nasıl dostça ve düzeyli birliktelik yaşıyorlar?
Gerçek sanatçılar öksüzdür bu memlekette…
Dün yerden bitenler yarın yiter, yerine yenisi sürülür namluya ve milletin aklına, izanına, hislerine, kültürüne taarruz edilir.
İki yıldan fazla kullanılan şöhret çok azdır.
Müzik diye üretilenler ve sanatçı diye parlatılanlar kâğıt mendil gibi tek kullanımlıktır. İşi bitince çöpe atılır.
Sezen Aksu ve benzerleri az bile sövüyorlar değerlerimize.
Bunları biz hak ediyoruz, onlar zorla sövmüyorlar.