Miryakefalon Savaşından sonra Romalılar, Anadolu’yu geri alma ümidini kaybetmekle beraber ülke çok büyük felaketlere maruz kalmıştı. Haçlı Seferleri sırasında Batı Anadolu’daki Türklerin yerlerini terk ederek İç Anadolu’ya çekildikleri yetmezmiş gibi Haçlıların kutsal yerlerine ilerledikleri güzergâh tarumar olmuştu. Ancak esas acı Moğol istilası ile birlikte geldi. Anadolu’nun siyasi vaziyeti büyük ölçüde değiştiği gibi Moğol idaresi ile birlikte ülkenin ekonomik durumu da oldukça kötüleşti. Bununla birlikte Anadolu’yu Türkiye haline getiren dönüşüm o kadar güçlüydü ki bütün dünyayı kasıp kavuran Moğollar, bu iradeyi ortadan kaldıramadı. Üstelik Moğolların önünden kaçarak Anadolu’ya gelen Türkmenler, Batı Anadolu’daki Türk nüfuzunu yeniden canlandırdı. XIV. yüzyılın başlarından itibaren ülkedeki Moğol hâkimiyeti zayıflamaya başlayınca Anadolu’nun her yanında bağımsız Türk beylikleri ortaya çıkmaya başladı. Bunlardan birisi de ülkedeki Türk birliğini yeniden tesis etmenin yanı sıra Anadolu’dan doğup bir cihan devleti haline dönüşecek olan Osmanlı Beyliği idi.
XII. yüzyılın sonlarından itibaren başlayan değişim beylikler döneminde daha da belirgin hale geldi. Artık siyasi hâkimiyet Türkler arasında el değiştiriyordu, bir başka gücün Türkiye’de hâkimiyet tesis etmesi neredeyse imkânsızdı. Osmanlıların Balkanlara yayılmasından sonra endişeye düşen Hıristiyan dünyası, bir yandan kendi bünyesinde birliği sağlamaya çabalarken diğer taraftan Osmanlı muhalifi Türk unsurlarla ittifak yaparak Türkiye’de nüfuz edinmeye çalışmaktaydı. Ancak başarılı olamadılar. Osmanlı Devleti tarihin seyrini değiştirecek işler yapmaya başladı. 1389 Kosova ve 1396 Niğbolu yenilgileri Osmanlıların durdurulamayacağını gösterdi. 29 Mayıs 1453’te İstanbul’un fethedilmesi ise Hıristiyan âlemi için bir çağın kapanmasını gerektirecek derecede önemli bir olayken Sultan Mehmed ve ordusu, Peygamber övgüsüne mazhar olmuş bir biçimde tarihteki yerini almaktaydı.