Bu yazıya ilham verenleri kınamıyor, teşekkürlerimi iletiyorum…
“Bu müdüre mi çalışacağım” deyip kanun, yönetmelik ve tüzüğün emrettiklerini savsatanlar bînamaz özrü içindeki ahlak yoksunlarıdır.
“Bu maaşla bu kadar olur” deyip yan yatan edepsizler bilirim meslek hayatımda…
Amirine, bakana, başbakana… hükümete kızdığını, sevmediğini söyleyip ipe un serenler, üstlendikleri görevi gereği gibi yapmayanlar sütü ekşi mendeburlardır…
Dönemin Millî Eğitim Bakanı bütün okullara “Vizyonumuz” ve “Misyonumuz” başlığı altında birbirinin benzeri levhalar astırmıştı.
Birkaç okulda öğretmen ve idareci arkadaşlara sormuştum anlamını, doğru dürüst bir açıklama yapılamayınca içim acımıştı.
Vizyon, ufuk hedef, gönülde yatan aslan, düş mühendisliği, ideal hedef… anlamlarına gelir.
Misyon için varlık gerekçesi, görev anlayışı kapasitesi denebilir.
İnsan, ufuk hedefe varmak istiyorsa plan – projelerin gerçekleşmesini görev anlayışı çerçevesinde varlık gerekçesini unutmadan sabırla, dikkat ve iyi niyetle yoluna devam etmelidir.
Eğer hiçbir engel seni durduramıyor, hızını kesemiyorsa mutlaka gönlünde bir aslan yatmaktadır ve sen bulunduğun yerdeki “var olma gerekçen” hakkında şuur kazanmış ÜLKÜCÜ bir adamsın demektir.
Politik alandaki duruşu gelgitlerle dolu olan lüzumsuz adamlar herkesi karalar, devamlı kişileri ve olayları tartış(tır)ır.
Bu ağzı ishalliler, gündüzleri lüzumsuz yere yanan lamba gibidir ve derhal söndürülmelidirler…
Bu, akla ziyan bir insafsızlıktır, buna açıklık getirmeye çalışıyorum dikkat ederseniz.
“Akp değirmenine su taşıyan MHP ülkücülere ihanet etmiştir. Bunun aksini düşünmekte (de olarak ayrı yazılmalıdır) ihanetle eş değerdir.” gibi paylaşımlar, her ortamda dedikodu, boşboğazlık yapanlar var.
Böyle ayarı kaçmış olanlar temiz yürekli, emeğini gerektiğinde karşılık beklemeden ve çekinmeden kamunun hizmetine verebilecek insan tipi (ülkücü) olamazlar.
Bu çakalları iyi tanımak gerekmektedir.
Atalarımızın mezarı gibi torunlarımızın mezarı da bu toprakta olacaktır.
Bu topraklar bebelerimizin ilk beşiği, atalarımızın son döşeğidir.
Her vatandaşın bu topraklara borcu vardır. Bu borç, atalar mirasıdır, veraset yoluyla nesilden nesile devrolunur.
Devletimiz, en alt kurumundan zirvesine kadar görev anlayışı kapasitesi yüksek insanlarla UFUK HEDEFLERE emin adımlarla yarınlara yürüyebilir.
Herkes hayata kavrama kapasitesiyle ve kendi penceresinden bakar.
Kendimizden bir parça özellik gördüğümüz insanları daha çok severiz. Kendimizle özdeşleşen fikirler, davranışlar derecesinde insanlara sevgi ve saygımız şekillenir.
Herkes ustasına, hocasına, liderine benzer.
Okullarda müdürler birinci derecede amirlerimizdir.
Alçak, hırsız, beceriksiz, yağcı, günü kurtarma, birilerine şirin görünme heveslisi çok amirime görevimle ilgili konularda destek olmuş, aynı zamanda ayağını kaydırmak için var gücümle çalışmış bir vatan evlâdıyım.
Yeri geldi girdim odasına, kapattım kapıyı en acımasız eleştirilerde bulundum. Yeri geldi kendisine yapılan haksızlıklarda arkasında durdum…
Hayat boyu “bu alçağın burnu sürtülsün, ayağı kaysın” diye yan gelip yatmadım. İşlerimi askıya almadım…
Kurumun işleyişine zarar vermemek için çok gayret gösterdim. İlişkilerim limoni de olsa işlerimde asla gevşeklik göstermedim. Fırsatını bulduysam bazı idarecilerin defterlerinin dürülmesinde emeğim oldu…
Çok kere anlaşılamadım dostlar tarafından… Zaten böyle bir beklentim de olmadı.
Sevemediği insanlarla kurumların menfaati için ortak çalışma yapabilir insanlar.
Kamu kurum ve kuruluşları kimsenin babasının çiftliği değildir. Orada herkes işini en iyi şekilde yapmak için çalışmalıdır.
***
Yurt dışında Eğitim Müşavirleriydi amirlerimiz.
Görev yerime yakın öğretmenler, din görevlileri ve dernek yönetimiyle ortak bir toplantı yapmayı düşündüm.
Konuyu Sayın Müşavirime açtım ve davet ettim. Cevabı çok komikti:
-Bu işler için bize harcırah verilmiyor…
Sonradan öğrendim ki Paris’te bu ikinci görev dönemiymiş.
Ben böyle bir amire saygı duyar mıyım, güvenir her derdimi açar mıyım, asla…
Bütün milli bayramları Büyükelçiliğimiz ve Başkonsolosluğumuz personeli, davetliler huzurunda öğrencilerimle katılarak kutladık.
“Âşık İbretî” olarak çıktığım programda katılımcıları bağlamamla “Hoş geldiniz” diye selamlarken:
“Yıllar birbirine ekli
Kırk yıl eğitimde köklü
Müşavirim Halil Öklü
Merhabalar, hoş geldiniz” dedim diye bir arkadaşım:
-Sen bu adamı sevmezsin ama mısralar düzdün, ne iş, diye sorduğunda:
-Şahsına değil makamına hoş geldin dedik. Bir açığını bul, kaçacak delik aratmazsam namerdim, dedim.
***
Muhalefetteki bir parti, ülke menfaati gördüğü konularda iktidar partisine destek verirse vatan haini mi olmaktadır?
Özellikle dış politikada, milletin bekası, halkın yararına olacak konularda yan çizenler kesinlikle iyi niyetli değillerdir.
Muhalefet “Ayranım beyaz” diyene kırmızı ayran dayatmak değildir.
Geçmişte kazandığı şan-şöhretin yerine yenilerini koyamayanlar, yaptığı iyilikleri vatandaşların gözüne sokmayı yiğitlik zanneden, başka kapılarda itibar görüp eskimişler, aldığı siyasi ve idari görevlerde varlık gösterememiş olanlar, kamu hizmeti yaparken işlerini gevşek düzene bağlayanları ve her devirde eli yerine dili çalışan babayiğitleri biliyoruz…
Onları sadece dinliyoruz ama dikkate değer bulmuyoruz…