Başbakan Erdoğan'ın "hukuki süreç başlayacak" sözleri sonrası Fethullah Gülen'in ABD tarafından iadesi ya da sınırdışı edilmesi ihtimalini değerlendiren Milliyet Yazarı Aslı Aydıntaşbaş, bunun mümkün olmadığını söyledi.
Yıllarca ABD'de yaşamış, gazetecilik yapmış, ABD'yi çok iyi bilen birisi olan Aslı Aydıntaşbaş, "Erdoğan’ın Gülen’e yönelik üslubu ve başlattığı adli süreç, bırakın Hoca’nın ABD’deki varlığını zora sokmayı, tam tersine sağlamlaştırmıştır" tespitinda bulunduğu analizinde şöyle diyor:
"Erdoğan’ın meydanlarda cemaate yönelik tehditkâr üslubu ve cemaatin liderinin iadesini istemesi, Gülen’i Amerikalıların gözünde otomatik olarak Dalai Lama ya da Çin Komünist Partisi’nin yıllardır mücadele ettiği Falun Gong tarikatının lideri Li Hongzhi statüsünde uluslararası bir mağdura dönüştürme potansiyelini taşıyor."
İşte Aslı Aydıntaşbaş'ın Analizi;
15 Nisan günü ABD Temsilciler Meclisi Başkanı John Boehner, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ziyaret ettiğinde, tek konu Kongre’deki Ermeni soykırım tasarısı değildi.
Erdoğan, Amerikalı siyasetçiye Fethullah Gülen konusunu açtı. Rivayet o ki, Başbakan 17 Aralık bağlamında cemaati şikayet ettikten sonra Gülen’in Pensilvanya’da yaşadığını ve bu durumun müttefik ilişkilerine yakışmadığını söyledi. Özetle Obama’yla yaptığı telefon görüşmesinden sonra Boehner’dan da Gülen’in iadesini istedi.
Amerikalı siyasetçinin ”Sayın Başbakan kendisinin kim olduğunu bilmiyorum ve doğruyu söylemek gerekirse ben bu Gezi’ye kadar bu şahsın ismini bile duymamıştım” cevabı ise Erdoğan’ı şaşırtmış olmalı.
GÜL, ERDOĞAN VE ÇİÇEK GÜNDEME GETİRMİŞ...
Konuyu bana aktaran ve Türk-Amerikan ilişkilerini yakından takip eden bir isim, Erdoğan, Abdullah Gül ve Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in art arda Fethullah Gülen konusunu gündeme getirmesini ”Farkında olmadan Fethullah Gülen’in reklamını yapıyorlar” diye yorumladı.
Çok doğru. Muhtemelen Boehner Washington’a gider gitmez Fethullah Gülen’in kim olduğunu sorup soruşturmuş, cevap olarak da ”Batılı eğitim tarzını savunan, Türkiye’de çok sayıda takipçisi olan ve Amerika’da da 100’den fazla okulu olan ılımlı Müslüman lider” gibisinden bir yanıt almıştır. Çünkü Amerikalılar açısından olayın en basite indirgenmiş hali budur.
Amerikalılar karmaşık denklemleri sevmezler. Bir defasında bir Kongre üyesine sorduğumda Gülen hareketini heyecanla ”Ben onlara Anti-Molla Müslümanlar diyorum” diye tanımlamıştı. Terörle ilişkisi var mı? Hayır. Silahlı mücadeleyi savunuyor mu? Hayır. Batı karşıtı mı? Hayır. Güçlü mü? Evet. Peki demokrasiden yana mı? Evet.
Hal böyleyken Ankara’nın Fethullah Gülen aleyhine başlattığı hukuki süreç ve iade talebinin Washington’da yankı bulması, mümkün değildir.
Peki ya Ankara, Fethullah Gülen aleyhine “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçlamasıyla bir örgüt davası açar, bunu resmi kanallardan ABD Adalet Bakanlığı’na iletirse? Durum yine değişmez.
Hükümetin Gülen’i ”suçlu” ilan etmesi, tüm dünyanın bunu kabul edeceği anlamına gelmez.
Hatta tam tersine, Erdoğan’ın 17 Aralık sonrası Fethullah Gülen cemaatine yönelik başlattığı sert kampanya ve bürokrasideki tasfiye dalgası, Batı nezdinde bu hareketin ”persecuted minority” (zulüm gören azınlık) statüsü kazanmasına neden olacaktır. Bu durumu 10 Mart 2014 tarihli yazımda da izah etmiştim:
”Amerika’yı az çok tanıyanlar, bu ülkenin Avrupa’daki siyasi baskılardan kaçan dindarlar ve din adamları tarafından kurulduğunu bilir. Bu yüzden de dini ve siyasi özgürlükler konusunda hassastır Amerikan siyaseti.
Erdoğan’ın Gülen’e yönelik üslubu ve başlattığı adli süreç, bırakın Hoca’nın ABD’deki varlığını zora sokmayı, tam tersine sağlamlaştırmıştır. Erdoğan’ın meydanlarda cemaate yönelik tehditkâr üslubu ve cemaatin liderinin iadesini istemesi, Gülen’i Amerikalıların gözünde otomatik olarak Dalai Lama ya da Çin Komünist Partisi’nin yıllardır mücadele ettiği Falun Gong tarikatının lideri Li Hongzhi statüsünde uluslararası bir mağdura dönüştürme potansiyelini taşıyor.
Böyle bir taarruz karşısında ne mevcut ABD kanunları ne de Kongre, Obama veya daha sonraki yönetimlerin Fethullah Gülen’i sınır dışı etmesine izin vermez. Erdoğan yüklendiği sürece Gülen’in yeri sağlamdır.”
O yazıda da belirttiğim gibi, Fethullah Gülen’in Pensilvanya’daki odasından Felluce’de bir intihar saldırısı planladığını kanıtlayamadığınız sürece, bu durum değişmez.
Zaten genel manada Batı’nın Türkiye’deki gidişata nasıl baktığını, Alman Cumhurbaşkanı’ndan dinledik.
Hal böyle iken Batı (ve ABD) bu kavgayı, bir ‘çete’ ya da ‘darbe’ değil, büyük ölçüde ‘siyasi hesaplaşma’ olarak görecek, Türkiye’nin hukuki argümanlarını da Çin Komünist Partisi’ninkiler gibi kulak arkası edecektir...