Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin, 45 yıldır gazetecilik yaptığını, medya olarak en zor günlerin yaşandığını söyledi.
Bedel ödemeden özgürlüklerin kazanılmadığını belirten Engin, “Ya bedel ödemeyi göze alacağız, ya da susacağız. O zaman gazeteci olarak torunlarımıza vereceğimiz cevabımız olmayacak.” dedi.
İstanbul Enstitüsü ve Pak Medya İşçileri Sendikası’nın ortak düzenlediği, ‘Türkiye’de Basın Özgürlüğü ve Demokrasi’ konulu panele katılan Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin, habere erişme konusunda zor günlerden geçildiğine dikkat çekti. Engin, “Habere ulaşma olanakları, toplum ne kadar şeffafsa o kadar mümkün ne kadar saydamsa o kadar kolay olur. Günümüzde git gide tül perdelerin arkasında değil kalın, ışık geçirmeyen perdelerin arkasında bir şeffaf Türkiye haline dönüştü. Habere ulaşma konusunda genç ya da yaşlı habercilerin önünde daha önceki yaşadıklarımızdan çok farklı engeller var.” diye konuştu.
Aydın Engin, 45 yıldır gazetecilik yaptığını hatırlatarak, “Medya olarak en zor günleri yaşıyoruz. Bu palavra değil, en zor günleri yaşıyoruz. Mali olarak da, yasal olarak da, fiili saldırılar olarak da. Bu doğrudan doğruya halkın haber alma hakkına dolaysız tecavüzdür. Ya susacağız, o zaman aynaya bakarken gözümüzü kendimizden kaçıracağız. Torunlarımız sorduğunda onlara vereceğimiz cevabımız olmayacak gazeteci olarak. Ya da bedel ödemeyi göze alacağız. Öyle sanıyorum ki basın özgürlüğü diğer özgürlüklerden farklı değil. Bedel ödemeden özgürlük kazanılmıyor. Benim bunca yıl sonra edindiğim ders bundan ibarettir.” ifadelerini kullandı.
‘14 ARALIK, CADI AVININ YENİ PERDESİYDİ’
Son zamanlarda medyayla ilgili olayları hatırlatan Engin, “14 Aralık’ta Zaman gazetesi ve Samanyolu televizyonuna yönelik cadı avının yeni bir perdesi açılmıştı. Bir o büyük olay var bir de benim de içinde bulunduğum Cumhuriyet’in Charlie Hebdo’yu yayınlaması oldu. Yasaklanan internet siteleri meselesi var. Artık yepyeni bir işlevle donatılmış eskiden farklı olan sulh ceza yargıçları bizim hukukumuzda yeni bir pencere açtı. Sulh ceza yargıçları pek çok siteye erişimi engelleme, kapatma yönünde hükümler vererek engeller ve yasaklar getiriyorlar. Özellikle MİT TIR’ları meselesinde, söylerken bile yutkunarak söylüyorum. Ne zaman sulh ceza yargıcının gazabına uğrayacak bir cümle olur bu diye. MİT TIR’ları meselesinde, çok meraklıysanız yabancı medya üzerinden ulaşmaya çalışın. Bu mümkün. Olağanüstü önemli, sorumluların Türkiye’de yargıçların karşısına değil de adalet divanına gitmelerine yol açacak kadar vahim, ürkütücü açıklamalar, belgeler ortaya çıkmaya başladı. Sapır sapır dökülüyor ve bunu ancak yasakla önleyebiliyorlar.” ifadelerini kullandı.
Charlie Hebdo meselesinde yaptıklarının kahramanlık değil cesaret olduğunu belirten Engin, “Biz mesleğimizin gereğini yerine getirmek istedik. İyi gazetecilik yapmak isteyen bunun için çabalayan insanlar olmaya gayret ettik. Kendi aramızda Cumhuriyet’te yaptığımız tartışmadan süzüp sizlerle paylaştığım cümledir. Gazete içerisinde ‘yayınlamayalım’ diyenden eksiksiz yayınlayalım diyene kadar geniş görüşler vardı. Dün elinize geçen, gazetenin içinden çek al gibi 4 Cumhuriyet sayfası. Ceyda Karan ve Hikmet Çetinkaya’nın köşelerinde de kapak karikatürü. Bu iki arkadaş kapağı köşelerine koyduğu için biz o 4 sayfanın içine koymadık.” dedi.
Derginin son sayısından Cumhuriyet’te yayınlanacak seçkiyi yapanlardan biri olduğunu belirten Engin, şöyle devam etti: “Çok fazla bir ayıklama yapmadık. Daha doğrusu ayıklamaya gerek bir durum yoktu. Fransa’da bu sayıyı çıkaranların belli bir titizlikle davrandıkları kanısındayım. Kutsalla dalga geçmeyi kendi liberal ilkelerinde var olduğunu kabul eden Charlie Hebdo takımı, bu sayıyı çıkarırken kutsalla alay etmek yerine kutsala saygılı davranmayı yeğlemişler. Eğer 16 Hebdo sayfasını görseydiniz bana hak vereceğinizi düşünüyorum.”
Bedel ödemeden özgürlüklerin kazanılmadığını belirten Engin, “Ya bedel ödemeyi göze alacağız, ya da susacağız. O zaman gazeteci olarak torunlarımıza vereceğimiz cevabımız olmayacak.” dedi.
İstanbul Enstitüsü ve Pak Medya İşçileri Sendikası’nın ortak düzenlediği, ‘Türkiye’de Basın Özgürlüğü ve Demokrasi’ konulu panele katılan Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin, habere erişme konusunda zor günlerden geçildiğine dikkat çekti. Engin, “Habere ulaşma olanakları, toplum ne kadar şeffafsa o kadar mümkün ne kadar saydamsa o kadar kolay olur. Günümüzde git gide tül perdelerin arkasında değil kalın, ışık geçirmeyen perdelerin arkasında bir şeffaf Türkiye haline dönüştü. Habere ulaşma konusunda genç ya da yaşlı habercilerin önünde daha önceki yaşadıklarımızdan çok farklı engeller var.” diye konuştu.
Aydın Engin, 45 yıldır gazetecilik yaptığını hatırlatarak, “Medya olarak en zor günleri yaşıyoruz. Bu palavra değil, en zor günleri yaşıyoruz. Mali olarak da, yasal olarak da, fiili saldırılar olarak da. Bu doğrudan doğruya halkın haber alma hakkına dolaysız tecavüzdür. Ya susacağız, o zaman aynaya bakarken gözümüzü kendimizden kaçıracağız. Torunlarımız sorduğunda onlara vereceğimiz cevabımız olmayacak gazeteci olarak. Ya da bedel ödemeyi göze alacağız. Öyle sanıyorum ki basın özgürlüğü diğer özgürlüklerden farklı değil. Bedel ödemeden özgürlük kazanılmıyor. Benim bunca yıl sonra edindiğim ders bundan ibarettir.” ifadelerini kullandı.
‘14 ARALIK, CADI AVININ YENİ PERDESİYDİ’
Son zamanlarda medyayla ilgili olayları hatırlatan Engin, “14 Aralık’ta Zaman gazetesi ve Samanyolu televizyonuna yönelik cadı avının yeni bir perdesi açılmıştı. Bir o büyük olay var bir de benim de içinde bulunduğum Cumhuriyet’in Charlie Hebdo’yu yayınlaması oldu. Yasaklanan internet siteleri meselesi var. Artık yepyeni bir işlevle donatılmış eskiden farklı olan sulh ceza yargıçları bizim hukukumuzda yeni bir pencere açtı. Sulh ceza yargıçları pek çok siteye erişimi engelleme, kapatma yönünde hükümler vererek engeller ve yasaklar getiriyorlar. Özellikle MİT TIR’ları meselesinde, söylerken bile yutkunarak söylüyorum. Ne zaman sulh ceza yargıcının gazabına uğrayacak bir cümle olur bu diye. MİT TIR’ları meselesinde, çok meraklıysanız yabancı medya üzerinden ulaşmaya çalışın. Bu mümkün. Olağanüstü önemli, sorumluların Türkiye’de yargıçların karşısına değil de adalet divanına gitmelerine yol açacak kadar vahim, ürkütücü açıklamalar, belgeler ortaya çıkmaya başladı. Sapır sapır dökülüyor ve bunu ancak yasakla önleyebiliyorlar.” ifadelerini kullandı.
Charlie Hebdo meselesinde yaptıklarının kahramanlık değil cesaret olduğunu belirten Engin, “Biz mesleğimizin gereğini yerine getirmek istedik. İyi gazetecilik yapmak isteyen bunun için çabalayan insanlar olmaya gayret ettik. Kendi aramızda Cumhuriyet’te yaptığımız tartışmadan süzüp sizlerle paylaştığım cümledir. Gazete içerisinde ‘yayınlamayalım’ diyenden eksiksiz yayınlayalım diyene kadar geniş görüşler vardı. Dün elinize geçen, gazetenin içinden çek al gibi 4 Cumhuriyet sayfası. Ceyda Karan ve Hikmet Çetinkaya’nın köşelerinde de kapak karikatürü. Bu iki arkadaş kapağı köşelerine koyduğu için biz o 4 sayfanın içine koymadık.” dedi.
Derginin son sayısından Cumhuriyet’te yayınlanacak seçkiyi yapanlardan biri olduğunu belirten Engin, şöyle devam etti: “Çok fazla bir ayıklama yapmadık. Daha doğrusu ayıklamaya gerek bir durum yoktu. Fransa’da bu sayıyı çıkaranların belli bir titizlikle davrandıkları kanısındayım. Kutsalla dalga geçmeyi kendi liberal ilkelerinde var olduğunu kabul eden Charlie Hebdo takımı, bu sayıyı çıkarırken kutsalla alay etmek yerine kutsala saygılı davranmayı yeğlemişler. Eğer 16 Hebdo sayfasını görseydiniz bana hak vereceğinizi düşünüyorum.”