Askerî darbe, bir ülkede silahlı kuvvetler mensuplarının silah zoru ile ülke yönetimine el koyması.
Teknik olarak darbeciler genellikle ordunun yapacakları eyleme karşı tarafsız kalmasını fırsat bilerek iktidarı ele geçirir, lideri devirir, radyoların ve televizyonların vb. iletişim kanallarının işgal edilmesi gibi hükümet daireleri üzerinde bir otorite kurarlar, elektrik santrallerinin ele geçirilmesi gibi temel altyapı tesislerini ele geçirirler.
Askerî darbeler 20. yüzyılda yaygın biçimde Latin Amerika'da Arjantin, Şili, Asya'da Birmanya, Afrika'da ve Avrupa'da Yunanistan, Türkiye gibi özellikle gelişmekte olan ülkelerde gözlenmiştir. Hükümetlerin, ekonomik ve sosyal sorunları çözmekte başarısız oldukları iddiası, cuntacılar tarafından askeri darbelerin başlıca sebebi olarak gösterilmektedir.
Şevket Süreyya Aydemir 1973 yılında yazdığı kitabında 27 Mayıs Darbesi'ni bir ihtilal olarak değerlendirmesini yapıp bu darbenin neden ve nasıl bir ihtilal olduğunu oldukça uzun bilgiler vererek açıklamaya çalışmıştır“İhtilâl, toplum yapısında biriken çelişmelerin bir gün patlayışıdır. tanımlamasını yapmıştır.
Darbeler tarihinde, darbeciler başarılı olmuşlarsa kahraman, başarılı olamamışlarsa vatan haini olarak addedilmişlerdir.
Darbeler sosyolojisine bu şekilde bir giriş yaptıktan sonra ülkemizde yakın tarihimizde yapılan darbelere de bir göz atmak itiyorum.
27 Mayıs Darbesi. 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş ilk askerî darbedir.
12 Mart Muhtırası, 12 Mart 1971 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri komutanı Muhsin Batur'un imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a bir muhtıra vererek hükûmetin istifaya zorlandığı askeri müdahaledir.
27 Mayıs 1960 ile 12 Mart 1971 tarihleri arasında üç darbe teşebüsü daha yapılmış ama hepside başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
12 Mart Muhtırası, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meydana gelen dördüncü; başarılı olmuş ikinci; ve emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askeri darbe eylemidir.
12 Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 12 Eylül 1980 günü emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askerî müdahale. 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesidir.
Son müdahale ise; 27 Nisan 2007 tarihinde yapılmıştır.
27 Nisan Genelkurmay Başkanlığı Basın Açıklaması, Türk Silahlı Kuvvetleri adına Genelkurmay Başkanlığı'nın Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısı ile 27 Nisan 2007 tarihinde gece saat 23:20'de yaptığı, lâiklikle ilgili açıklama. Türkiye kamuoyunda hakim olan görüş, basın açıklamasının "muhtıra" olduğu yönündedir. Bildiri internet aracılığıyla verildiği için "e-muhtıra" olarak da adlandırılmıştır.
Tüm bu askeri müdahaleler, sivil hayata birer darbedir ve ülkemizin her yönden gerilemesine sebep olmuşlardır.
Rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in bu konuda çok ta meşhur olan bir sözü vardır.
"En kötü demokrasi, en iyi darbeden daha iyidir" demiştir.
Sevgili okuyucularım, madalyonun birde öbür yüzü vardır.
Madalyonun öbür yüzüne baktığımız zaman ise; Sivil hayatta sivil darbelerin olduğuna da şahit olduk ve oluyoruz. Bu sivil darbelerin, kişisel bazda ve kurumsal bazda olanları da olmuştur.
Rahmetli Menderes ve arkadaşlarının 1946 da başlayıp 1950 yılında yaptıkları sivil darbeyi ilk sivil darbe olarak sayabiliriz. Ancak bu darbe aslında Türk demokrasisi için çok ta faydalı olmuştur. Şöyle ki; Milli Şef döneminden, yani tek partili sistemden çok partili sisteme geçiş sağlanmıştır. Rahmetli Menderes ve arkadaşları sivil darbenin ilk yıllarında çok önemli başarılara imza atmışlardır. Ancak yıllar geçtikçe, iktidarda daha da ustalaştıkça bazı şark kurnazlıkları yapılmış ve diktatoryal uygulamalar yapılmaya başlanmıştır. Tüm bu baskılar sonucunda yani kısaca gaz sıkışması sonucunda, birde Menderes iktidarını ilk günden beri içine sindiremeyen çevrelerce askerler kışkırtılarak 27 Mayıs 1960 darbesi geçekleştirilmiştir.
Yapılan bu darbenin sonucunda askerler belki çok iyi niyetli idiler. Ama zaman geçtikçe iktidar koltuğu bazı askerlere tatlı gelmiş ve demokrasiye kaldığı yerden devam edilmesine karşı çıkanlar olmuştur. Askerin bir kısmı kışlasına geri dönmek istememişlerdir. İşte bu ayrışma sonucunda, halka verdiğimiz sözleri tutalım askerler olarak kışlamıza dönmeliyiz diyen ve 14'ler diye tabir edilen bir grup başta Alparslan Türkeş olmak üzere Milli Birlik Grubundan tasfiye edilmiş ve yurt dışına sürülmüşlerdir.
İkinci sivil darbe ise; Rahmetli Özal dönemidir. Tabii olarak Özal döneminin artıları var eksileri var.
Özal döneminde Türk bürokrasisinde büyük reform denilecek işlemler yapılmıştır.
Ancak pkk ve bölücülere ilk tavizler, Özal iktidarları tarafından verilmiştir.
Mesela, Özerklik ve eyalet sistemi tartışılabilir demiştir,
Kuzey Irak'taki peşmerge çobanı Barzani kırmızı pasaport verilerek Türkiye'ye davet edilmiştir.
Yine 1930'lu yıllarında konulan ve hiçbir yaptırımı olmayan resmi kurum ve kuruluşlarda Kürtçe konuşma yasağını kaldırıyorum denilmiştir. Halbuki bu yasa uygulamada zaten yoktu ama uyuyan yılan uyandırılmıştır. vs. vs.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu dönemin artıları var eksileri var. Ayrı bir tartışma konusudur.
Türkiye demokrasi tarihinde üçüncü sivil darbe ise; Recep Tayyip Erdoğan İktidarı döneminde yapılmıştır.
Bu sivil darbe tedricen ve ısıtılan kurbağa deneyinde olduğu gibi, sindire sindire gerçekleştirilmiştir.
RTE'nin 11 Yıllık iktidarı döneminde Türkiye'de yerinden oynatılmadık taş kalmamıştır.
Cumhuriyetin kazanımları olan kurumlar, özelleştirme adı altında yabancı sermayeye peşkeş çekilmiştir.
Yine Cumhuriyetin getirdiği ve demokrasi anlayışı içinde deneyimlerle kurumsallaşan birçok adet, gelenek ve teamüller yerle bir edilmiştir.
Bunları biraz açmak gerekirse;
Türk Dış diplomaside, her görüşme geçmişte kayıt altına alınırken, RTE döneminde kayıt dışı bırakılmıştır.
Atatürk ilke ve inkılapları aşağılanmış, yer yer kaldırılmış ve itibarsızlaştırma faaliyetlerine halen hızlı bir şekilde devam edilmektedir.
Anayasamızın tartışılması dahi telif edilmesi yasak olan ilk 4 maddesi tartışmaya açılmıştır.
Türk dili ve Türk Bayrağı dahi tartışma konusu yapılmıştır.
Türkiye’nin resmi Dili Türkçenin yanında Kürtçeye de okullarda şimdilik kaydı ile, seçmeli ders olarak okutulması kararlaştırılmıştır.
Bakanlıkların ve tüm bağlı resmi kurumların isimleri değiştirilmiş ve bu sayede önceki iktidar döneminden kalan bürokratların tasfiyesi sağlanmıştır.
Milli Güvenlik Kurulu'nun askeri üyeleri tedricen azaltılmış ve yapısı tamamen değiştirilerek iktidarın bir yan kuruluşu haline getirilmiştir.
PKK’lılar ve KCK’lılar serbestçe dolaşırken, onlarla mücadele eden kahraman askerlerimiz birer suç isnat edilerek içeriye tıkılmıştır.
Sivil darbenin son ayağı ise birkaç gün önce yapılan YAŞ kararları ile gerçekleştirilmiştir
Birçok kahraman asker emekliye sevk edilmiştir. Zaten büyük çoğunluğu Silivri’de tutuklu bulunmaktadırlar.
(Anekdot 1: Bu arada iktidarın Ergenekon dediği ve Milliyetçiler olarak bizlerin ise; Ümraniye davası dediğimiz davalar sonuçlanmış tutuklu askerlerimize çok ağır cezalar verilmiştir.
Askerlerimiz adına kimse endişeye kapılmasın. Kısa bir zaman sonra hepsi serbest bırakılacaktır. Gerekçesi ise PKK ve KCK'lılar için genel bir af düşünülüyor. Ancak iktidar genel affı askerler için çıkardıklarını beyan edeceklerdir. Fakat dönüp diyecekler ki; bakın biz bir af çıkardık. Ancak yasalar herkese eşit uygulanacağı için PKK’lılarda faydalanıyor bizim yapacak bir şeyimiz yoktur diyeceklerdir. Bizim öngörümüz budur. Kahin olmaya gerek yoktur.)
(Anekdot 2: Şimdi bazı arkadaşlarımız özellikle 12 Eylül mahkemelerinde haksız yere yargılanan, işkence gören ülküdaşlarımız haklı olarak serzenişte bulunacaklardır. Ancak burada, 6 defa Mamak Cezaevine girip çıkmış bir kardeşiniz olarak benim anlatmaya çalıştığımız ana felsefe suçlu askerleri savunmak değil, İktidarın yaptığı TSK’yi topyekun itibarsızlaştırma çalışmalarını sergilemektir. )
Öyleki Deniz Kuvvetleri Komutanlığına atayacak rütbeli asker bulmakta zorluk çekilmiştir. Tek bir Koramiral, Oramiralliğe yükseltilebilmiştir.
Bu son sivil darbenin nerede ve ne zaman sona ereceği ise meçhuldür.
Ben Tayyip'in g.tünün kılıyım diyenler olduğu sürece bu bir süre daha süreceği anlaşılmaktadır.
Eğer bu önümüzdeki yerel seçimlerde iyi bir oy kaybına uğratılabilirse işte o zaman sonun başlangıcı başlamış demektir.
Bu ikinci sivil darbe Türk Demokrasi tarihi adına çok talihsiz bir dönemdir.
Mevlam neyler, Neylerse güzel eyler.
Bekleyip ömrümüz yeterse hep birlikte göreceğiz.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE VE DİYEBİLENE.