Mesela
•
• Yahu Yasa ile Yasa dışı arasında bir pazarlık olabilir mi? Cevap; Siz kandan besleniyorsunuz; artık beslenemeyeceksiniz.
• Sınır boylarında istihbarat faaliyetleri zayıfladı, kolluk güçleri çekiliyor mu? Cevap; Akan kan duracak ve siz bu kandan artık beslenemeyeceksiniz?
• PKK, silah bırakmıyor güçlenerek geri gelirse eğer? Cevap; Sürece zarar veremeyeceksiniz ve bu kandan beslenemeyeceksiniz...
Bu ve buna benzer örnekler çoğaltılabilir, fakat papağan endamını almış replikler artık replik değil birer nakarat hükmünde ve ANAFİKRİ de belli ''Akan Kandan Beslenmek'' ... Her sabah eşini kahvaltı hazırlayarak işine uğurlayanların, her akşam işten eve dönerken akşamlık iki ekmek alanların velhasıl vatandaşın kaygıları ve dile getirdikleri mi kandan beslenmek??? Sormayın gitsin, bu cümleler artık TARAFTARLIK duygusunun dışavurumudur ve kendinden olmayanın üzerinde İTHAM yolu etiketlemedir. FİŞLEMEDİR arkadaş bu FİŞLEME...
Daha sağduyulu olanlar ise yarım tahammül ile meseleleri dinliyor en büyük siyasal çözümü ise aklınca iki cümlelik TAYFURİST slogana sığdırıyor... ''Bize güven, gerisini merak etme sen''
Kusura bakmayınız da demokrasiler güvenmez, haklı veya haksız sorgular, çok şükür hala monarşi olmadığına göre şimdilik sorgulayacağız efendim... Siz haklı çıkarsanız da bunun onuru ile güven pekiştirirsiniz. İktidarın TARAF ve TARAFTAR uygulamalarda çok fazla destekçisi olduğu muhakkak ama geri kalan yarısı herhalde hiç bu kadar iktidardan nefret etmemişti...
KARDEŞİM ESAD'tan KATİL ESEDE'e
Bu Esad sülalesini bizim buralar yıllarca Bekaa vadisi üzerinde PKK'ya verdiği destek ile hatırlar... Hatta dönemin Ateş Paşa'sının tehditi ile Öcalan'ı sınır dışına ivedi olarak sürmüş ve HATAY konusunda ise harita itilaflı kafa tutmaktan hiç vazgeçmemişlerdi. Minimal ilişki düzeyimiz Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana o topraklar ile sürmüştür ama haklı veya haksız... Fakat hiç bu dönem kadar kör gözüme bir ilişki ağı tesis edilmemişti... Belki de olması gereken ilişkiler ağında çok ön yargılı ve aceleci davranıldı, belki de bağımsız olamadığımız bir konjoktör gereğince böyle davranmamız gerekti... Bunlar tarih ilminin ileride acımasızca cevaplandıracağı sorunlar...
Fakat şurası muhakkak ki, Hükümet'in bu politikaları resmi ve destekçileri olan hatta bir nevi kamuoyu planlamacısı isimler tarafından da eleştiriliyor. Mesela Zaman Gazete'sinden Abdülhamit Bilici twitter hesabından '' Cumhuriyeti kuranların Ortadoğu politikaları şimdi daha iyi anlıyorum'' der iken Nazlı Ilıcak ise yine twitter hesabından, Suriye konusunda aceleci davranmaktan yakınmaya başladıysa, kusura bakmayınız ama kamuoyunun üstüne ÜMMET, Birlik Beraberlik gibi, geleceği tatmin etmeyen ÜTOPYALAR ile yürüyemezsiniz. Kaldı ki, bu konuya İSLAM dini ve onun türevleri gibi dayattığınız çok farklı boyuttaki İslamcılıkları dahil edemezsiniz. Özellikle Esad'tan nefret edildiği bir dönemde bu topluma Esad'ı kardeş olarak sunanlar, şimdi ise KATİL olarak servis ettiğinde KAMUOYU buhranı ile karşılaşmaları muhakkaktır ve günü birlik politikalar, DEVAMLILIK ilkesinin temeli olan DEVLET fikri ile önce MİLLET bazında çelişmektedir. O sebeple Esad'ı veya karşıtlarını bu sınırlar içinde veya gelecekteki sınırlar içinde düşünmeyenleri, hatta bu konu hakkında fikri olmaksızın bu meseleye bulaşmak istemeyenleri ESAD'çı ilan edip, TARAFTARLIK ruhu ile kırk katır veya kırk satıra da vuramazsınız...
Derseniz ki, Esad sana göre nedir??? Cevaplayalım hemen, rejimi ile beraber Milli düşmanım gibi davrandığının, tarih şahididir ve KATİL'dir. O halde ÖSO hakkında taraftar mısın? Yine kusura bakmayınız. İleride devleti teslim alması muhtemel bu grup da ESAD kadar Katil uygulamalarda ve DEVLET olamayacak kadar çete ruhlu olarak görünüyor tarafımıza... Türk Milleti de böyle algılıyor... Suriye'nin PKK'sı ile yani PYD ile hareket eden bu gruba güvenmediği için de milleti sorgulayamazsınız. Çünkü üstünde tepinip de kabul ettirmeye çalıştıklarınız veya ESAD'ı bilmediği halde ESAD'çı diye ötekileştirdiğiniz büyük bir kesim ise bu devletin vatandaşıdır hatırlatırız.
Şu anda BDP Reyhanlı meselesinde hükümeti desteklediğini ifade etmiş ve Hükümet de haklı olarak birlik beraberlik çağrısı yapmaktadır. Fakat Suriye Uçağımızı düşürdükten sonra MECLİS desteğini ve tezkere hakkını sana sağlayan MHP'yi ötekileştirerek bu konuyu çözemeyeceğiniz de aşikardır.
MÜLTECİ MESELESİ ve REYHANLI
Reyhanlı'da gerçekleşen patlama, mülteci planlaması ve bunun envanteri sorunlarının da büyük bir açık verdiği izlenimi olarak belirmiştir. Hatta istihbarat faaliyetlerinin sanki, yurt dışından yurt içine çekilmesi ve sorgulayıcı istihbarat yerine pazarlıkçı istihbarat faaliyetine dönüşmesi olarak algılanmaya ve anlaşılmaya başlanmıştır. Reyhanlı büyük bir açıktır ve KAMUOYU'na bunu izah edebilecek hiçbir argüman ROMANTİK SÖYLEMLER dışında mümkün değildir. Ülkeye alınan mülteciler, planlanmakta mıdır? Bu Ülkenin vatandaşları gibi rahat seyahat hürriyeti ile ne amaçlanmaktadır. Kendi vatandaşımızın tepkiselliğini doğrudan faşizm ile yaftalayarak ne amaçlanmaktadır? Bu problemlerin hepsi kenarı dursun fakat MÜLTECİ kavramına Cumhuriyetimiz açısından baktığımda şunlarla karşılaşıyorum...
Ülkemize Ortadoğu'dan mülteci yollu olarak devamlı surette ve kesintisiz bir akış vardır ve maalesef bu mesele öyle planlı-kayıtlı falan değildir. Mesela Prens FAYSAL döneminde göç edenlerin büyük bir çoğunluğu HAKKARİ bölgesine yerleştirilmiş, arta kalanlar ise URFA, DİYARBAKIR gibi bölgelere aralıklarla gelip yerleşmişlerdir. İster HALEPÇE katliamı deyiniz, İster KÖRFEZ SAVAŞI deyiniz, bu gibi gerekçelerden dolayı İNSANİ sığınma ile devamlı surette gelen göçmenin zaman içinde vatandaşlık kazandığını ve politik argümanlara da nüfuz etmeye başladığını göreceksiniz.
Elbette ki bu 70-80 yıla yayılan sığınmacı meselesinin zaman içerisinde BÖLGE demografisi ile ilgili olarak değişiklik yarattığı da gözlerden kaçan hadisedir. Mesela bundan 40 yıl önce TÜRKMEN şehri olan DİYARBAKIR, artık Kürt şehri olarak anılmaya başlamıştır. O sebeple açık açık fark etmese de, Toplumsal Bilinçaltı ve tarihi hafızanın gözünde MÜLTECİ meselesine karşı önyargı belirdiği de açıktır.
ERKEN SEÇİM MESELESİ...
Artık sözlerimin bu noktası Devlet Bahçeli'yi ilgilendirmektedir. Ülkenin yarısı ile iktidara gelenin, seçim şartnamesinde bu uygulamalar hakkında en ufak bir açıklama yoktur ve bu meyanda MEŞRUİYET tartışması da açıktır. Sen ki, tek başına iktidar olmadığın halde, hatta iktidarı yönetmediğin halde, bir takım suçlamalarla ve ithamlar ile bu dönemde saldırıya uğrayan GENEL BAŞKANSIN... Senin döneminde Türk Sanayisinin gözbebeği olan marmara'da bir deprem en az 30.000.000 insanımıza ve milyarlarca dolara mal olmuşken, kalıcı konutları, Bugünkü alternatifin Koray AYDIN ile beraber bir yılda teslim etmeyi başardınız. Sen ki ardından en az onun yarısı kadar yıkıcı Düzce depremi ile baş ettiniz... O dönem PKK ile yaptığınız mücadele sonucu, SIFIR terör sorunlu bir ülkeyi bir sonraki iktidara teslim ettiniz. Hem koalisyon hükümeti olmanız, hem de çok fazla mesleyle boğuşmanız yüzünden yaşanan EKONOMİK DARALMA'yı görüp ERKEN SEÇİM kararı aldın, geri kalan bir buçuk yılda kaybettiğin oyları geri toplamak gibi bir amaç gütmeden SİYASAL İSTİKRAR adına ERKEN SEÇİM'e gittin...
Şimdi ülkede sosyolojik bir daralma ve kamplaşma olduğu ortadadır. ERKEN SEÇİM istemesen bile bunun ar-ge faaliyetlerini ve fütursuz davranan bir yapıya karşı her an bunu isteyebileceğini göstermeni bekliyoruz.
Çünkü yeni ANAYASA süreci ve tek taraflı çözüm süreci bu hükümetin tek başına iktidarına rağmen kapsayıcılığından uzak düşmeye başlamış, elde ettikleri gücün kibirsel kullanımı ikna edilemeyecek KAMPLAŞMALAR yaratmıştır. Bir milleti bütün kılan ve hafızası olan elbette MİLLİYETÇİLERİDİR. O halde gözlerimiz senin üstünde bekliyoruz...
Mehmet fatih DOĞRUCAN