Demeyin ki, ihtimallerle, olmazlarla, konuşmayın!..Yaşasaydı, diyorum, yaşasaydı!.. Mevcut hâlimiz için acaba neler söylerdi !..
Tabiî ki; sâdece Âkif değil. Meselâ, bunu, Alp-Arslan yaşasaydı, Fâtih yaşasaydı, Mustafa Kemal yaşasaydı... neler söylerlerdi, nelerin yapılmasını isterlerdi, diye artırabiliriz!..
Âkif diyor ki;
"Bir zamanlar biz de millet, hem de ne milletmişiz;
Gelmişiz dünyâya; milliyet nedir öğretmişiz!
Karanlıkken bütün âfâkı insâniyyetin,
Nûr olup fışkırmışız tâ sînesinden zulmetin."
Târih, bize, ne olup ne olmadığımızı gösteriyor da, biz, kendi öz kıymetlerimizin hangi mevkide bulunduğundan habersiziz, belki de nâsipsisiz!..
Târihin verdiği işâretleri, birer ibret numûnesi olarak yerli yerine koyamamamız da işin cabası değil mi?
İçimizdeki kısır, basit, mânâsız, hasis, kindâr, kibirli, vurdumduymaz, kaale almaz, aşağılayıcı...tavırlarla bozulan 'millî şuûr ve millî kültür kimyâmız', hâlâ tahlil edilebilinmiş değil!..
Günâhlarımızı başkalarına yüklemenin, başkalarının sevaplarını da cebimize indirmenin peşindeyiz, niçin?
Fazîlet mücâdelesi vermek, insânî olmak bu mudur?
Dışımız kaynıyor, içimiz ateş küresi, yanıyoruz!..Hangi mânâda mı söylüyorum?
Hem ferdî, nefsî ve hem de içtimâî, cihânşümûl!..
Aslında; içimiz de, dışımız da, hangi mânâda düşünülürse düşünülsün, birer volkan patlamasına hazır vaziyette!
Âkif'in "Kıssadan Hisse" şiiri çok bilinir, çok söylenir, her zeminde dillendirilir de, iç muhtevâsı bir türlü idrâklere nüfûz ettirilmez. Aslında, 'içtimâî kimyâyı' tâmir için bundan daha güzel, daha âhenkli bir söz de bulunmaz:
"Geçmişten adam hisse kaparmış...Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i tekerrür diye ta'rif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? "
Bizi, bize getirmesi, kendimize döndürmesi için, 5 Şubat 1330 (1912)' da yazdığı "Uyan" şiirinde, Âkif; mes'eleye, bir mânevî işkence ve bir kültür dâvâsı olarak bakarak, bize intikal eden/ettirilen kıymetlerin hakkıyla bilinmesini ister:
İbret verici bu şiirin yalnızca bir kıt'asını sunuyorum:
"Ey koca Şark, ey ebedî meskenet!
Sen de kımıldanmaya bir niyyet et.
Korkuyorum Garb'ın elinden yarın,
Kalmıyacak çekmediğin mel'anet."
Büyük mes'ele, irtifâ kazanması gereken büyük dâvâ ve bulunulan zamandan istikbâli hedefleyen ve gören ideal bir zihin tarassudu!..
"Şark" ve "Garb/Batı" kelimeleri sâdece birer 'uyarı' kelimesi!..İşin esâsında, târihî bir tahlil yatıyor. Târihî kültür çatışmalarının muhakemesi, ister Türk-Dünyâ, ister Hıristiyan- İslâm, ne derseniz deyiniz, budur!
Biz, "bu dünyâya" hem "milliyet nedir öğretmişiz" ve hem de "insâniyyetin bütün âfâkı karanlıkken, zulmetin tâ sînesinden nûr olup fışkırmışız".
Peki, bulunduğumuz yer neresidir, söyler misiniz?
Hâlâ 'uyanıcı' değilsek, ne yapsın Âkif, ne yapsın târih inşâcıları, bunca fikir adamları, bunca san'atkâr, bunca kahraman ve bunca devlet adamı!..