Bu satırları, daha önce de, bir başka yazımda nakletmiştim. Önemine binâen tekrar naklederek başlıyorum:
“Birinci Umumî Harpten mağlûp çıktık. Galip olan İtilâf devletlerile bir mütareke imza edildi. Fakat bu mütarekenin hükümleri hilâfına olarak memleketimizin bir çok yerleri bu devletlerin askerleri tarafından işgal edildi. Halkına zulum ve hakaretler yapılmağa başlandı. Bu meyanda Samsun’a da İtilâf devletlerinin asker ve zabitleri çıkmıştı. Bir yandan da Rum Metropoliti Yermanos tarafından idâre edilen Pontoscu Rum eşkiyasının Türk köylerini basıp yakmaları, kadın ve çocuk, ihtiyar genç Türk köylülerini feci şekillerde öldürdükleri görülüyordu. İçin için kan ağlayan bütün Türkler gibi Samsun halkı da fevkalâde bir yes, nevmidî ve heyecan içinde bulunuyordu.” (Bknz. Tüccardan: Hasan Umur; Cibali Kızorta Okulu Matematik Öğretmeni Âdil Pasin, Tan Matbaası, 1944, Sf.6)
Hasan Umur ve Âdil Pasin, bundan yüz yıl evvelin Samsun’unu ve Türkiye’sini böyle anlatıyor...
Biz de, bunun muhakemesini ve muhasebesini yapalım: Bu vatan toprakları ve bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar ne hâldeymiş, bir görelim.
“Bu devletlerin askerleri” denilen alçaklar, niçin ve hangi sebeplerden dolayı bizim vatanımızı “işgal” etmişler? Düşünelim!..
Onlar işgal etmişler de, biz niçin buna zemin hazırlamışız, nelerle ve birbirimizle hangi didişmelerle ve cedelleşmelerle meşgul müşüz? Düşünelim!..
Bir cihân harbinden “mağlûp” çıkmışsın...Düşman kuvvetler, neredeyse iliklerine kadar nüfûz ederek her yeri istilâ edip murakabesi altına almış...Düşünülem!..
Şu İngiliz, dünyanın bir ucundan gelip Samsun’da veya başka Türk yurtlarında hâkimiyet kurmuş...Rum Metropoliti Yermanos’un idâre ettiği “Pontoscu Rum eşkiyası, Türk köylerini basıp yakmış”, “Türk köylülerini feci şekillerde öldürmüşler”. Düşünelim!..
Yâni...Hiç tereddütsüz bir ifadeyle “Bıçak kemiğe dayanmış” atasözü bir hakîkat olarak karşımıza çıkmış...
İşte...Mukaddes Millî Mücâdele hareketi böyle başlamıştır...Vatan, baştan başa düşmanlar tarafından istilâ ve talan edilmektedir.
Hasan Umur ve Âdil Pasin anlatmaya devam ediyor: “Erzurum, Sıvas Kongrelerinden sonra Ankara’da merkez kuran (Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti temsiliyesi) bu münferit düşünceleri etrafında toplamak cazibesini göstermeye başlıyordu...”
Samsun’da ise; “İlk içtimalar, aralarında reis yaptıkları, Boşnak zade Süleyman Beyin evinde yapılıyor, nizamname dediğimiz mukarreratın beşinci maddesine göre, Samsun şubesinin on âzâdan ibaret olması icap etmekte olduğundan heyetin on kişiye ikmali isimlerinin bildirilmesi hakkında Ankara’da Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Kongre Reisi bulunan Mustafa Kemal Paşadan gelen emirde bildiriliyordu..
Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Samsun şubesi bu suretle teşekkül ettikten sonra bir de mühür kazdırılarak evlerde toplantılar yapmağa ve Ankara ile muhabere etmeye başlandı. Halkın tenviri için Millî Mücadeleye ait gelen merkez telgrafları itimat ve emniyete lâyik görülen zevatı Sadi tekkesinde toplayıp onlara okunuyor, bir taraftan da Cemiyete gizli gizli aza kaydediliyordu.” (Bknz. A.,g.,e. Sf. 7-8)
Tabiî ki, bu kadar değil!..Nice nice hâdiseler zinciri devam edip gidiyor...Eserin okunması lâzım...
Ancak; düşününüz ki, kendi ülkende, “gizli gizli âzâ kaydediyorsun” ve emniyetli olabilecek fazla bir mekân bulamıyorsun...Niçin?
Çünkü, kendi memleketin İngiliz işgalinde, Rum çetelerin baskısı altında...
Çünkü; “Düşman askerleri sokaklarda” binbir türlü rezilllik yapmaktadırlar...
Çünkü; bu “işgal kuvvetleri şehirde...sarhoşluk ve terbiye mefhumu ile telifi kabil olmıyan kepazelikler” yapmaktadırlar.
Çünkü, bunlar; “Bankalar caddesinde tabancasını çekerek kaldırımlara doğru ateş etmiş ve bir Türkün ayağından yaralanmasına sebep olmuştu.” (Bkn. a.,g.,e., Sf. 12)
İşgalciler, bu işleri nerede yapıyor? Benim öz vatanımda!..İşte, esas mes’ele!..Yâni, memleketin, 19 Mayıs 1919’dan önceki hâli bu!..
Hasan Umur, “Samsunda On Beş Sene” adlı kitabında da, bu zor günlere dâir bir hâtırasını şöyle anlatır:
“Bir gün Samsun ufuklarında üç yelkenli göründü. Rusyadan cephane geliyordu. Akşam yakındı. Cephanelerin derhal boşaltıması ve uzaklara taşınması gerekiyordu. Kayıkçılar, çaparcılar derhal hazırlandı. Halk iskeleye doğru koşuşuyordu. Samsunda bir kaynaşma göze çarpıyordu. Herkes kendine göre bir vazife aldı. Akşam karanlığı basarken cephaneler tamamen boşaltılmış, hattâ icabeden yerlere sevki de temin edilmişti.” (Bknz. Hasan Umur, Samsunda On Beş Sene, Güven Basımevi, İstanbul 1947, Sf.52)
Bu cümlelerde ne denilmek istenmektedir söyleyeyim: Artık, millî şuûr birlik hâline gelmeye başlamıştır...Yâni, Millî Mücâdele rûhu dediğimiz şey teşekkül etmektedir.
Tekrar edelim: Millî Mücâdele kolay kazanılmamıştır!..Nice terler dökülmüş, nice sıkıntılar, endîşeler yaşanmış, nice kanlar dökülmüş, nice canlar verilmiştir!...
Millî Mücâdele bir millî şuûrdur hareketidir, böyle bilinmelidir, böyle devam etmelidir...
Millî Mücâdele, Türk’ün, Anadolu’daki büyük direniş hareketi, çıkış-kükreyiş-kendine geliş ve ‘varoluş’ mücâdelesidir!
Bu şuûr, Samsun’da başlamış, Erzurum’da, Sivas’ta, Amasya’da hareket bulmuş ve bütün vatan sathına yayılmıştır!..
Ve bu şuûr, hiç aksamadan/aksatılmadan kesintisiz bir şekilde yaşamalı/yaşatılmalıdır.