El atına binen köy ortasında iner. (Atasözü)
Enfal Suresi, 8/60. Ayetlerde: “Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın. Savaş atları yetiştirin ki bu hazırlıkla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onların ötesinde sizin bilemeyip de ancak Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutup yıldırasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız, onun karşılığı size eksiksiz ödenir, size asla haksızlık yapılmaz” der.
Dinimiz bunu öğütlerken tarihin ilk dönemlerinden beri savaş araçlarının en üstününü geliştirmiştir atalarımız. Harp sanatının büyük ustalarıdır Türkler. Bunun sebebi cesaret, eğitim kadar silah üstünlüğüdür de…
En tehlikeli silâh, özellikleri, etki alanı bilinmeyen, silâhtır.
Bizde millî konuları yanlış anlamak, suyu dikine akıtmak için kurgulanmış bir güruh var. Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh!”. sözünü anlayabilmeleri için kırk fırın ekmek yemeleri gerekir:
Sahi “Yurtta sulh, cihanda sulh” ne demektir? Özetle şu demektir:
“Eğer yurtta birbirinizi sevip barışı sağlayamazsanız gelişemezsiniz, o zaman da topraklarınızda gözü olanlar gelir, gözünüzü oyar…”.
Bunlara göre, Atatürk asla savaştan yana değildir. O, hep yurtta ve dünyada barış olsun istemektedir.
Ömrü savaş meydanlarında geçmiş büyük bir komutanın bu sözünün özetini yüz elli yıl önce söylenmiş şu beyitte bulabiliriz:
"Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh;
Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh." Abdülhak Molla
(Günümüz Türkçesiyle: Bütün devletler kurtuluş başarısını bu ibretlik sözde bulur; Şayet barış istiyorsan savaşa hazır ol.)
Bakınız Mustafa Kemal Atatürk savaşla ilgili ne diyor:
“Türkiye’nin güvenliğini amaç tutan, hiçbir milletin aleyhine olmayan bir barış istikameti bizim düsturumuz olacaktır”.
“Askeri hareketler, siyasi faaliyetlerin ümitsiz olduğu noktada başlar”.
"Derhal şu veya bu sebepler için milleti harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zorunlu ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur: milleti harbe götürünce vicdanımda azap duyamamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Ama milletin hayatı tehlikeye düşmedikçe, harp bir cinayettir. "
“Barış gerçekte bizim için ne kadar faydalı ise, muhataplarımız için de o kadar faydalı ve lazımdır. Çünkü bundan sonra ülkemizin imar ve gelişmesi için çalışmak istiyoruz”.
“Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız”.
***
Görüleceği gibi dünyadaki mücadele milletler mücadelesidir. Bu mücadelede siyasetin yetersiz kaldığı yerde askerî harekâtlar başlar.
Millî savunma sanayin yoksa sen de yoksun.
1938’den önce yerli uçak, denizaltı satıyorsun, 1970’lerde parasını verdiğin silahları sana kullandırmayan sözde müttefiklerin oluyor.
Almanya “Benim verdiğim tankları PKK’ya karşı kullanamazsın” diye tehdit ediyor.
ABD, Kıbrıs çıkarmasında parayla aldığımız uçağın lastiğini satmaz. Bir de bize parayla silah satan “dost ve müttefiklerimiz (?!?)” düşman unsurlara silah hediye (hibe/yardım) eder.
Emekli subay bir tanıdığım ”Abdullah’cığım, millî savunma aynı zamanda gizlilik ister. En tehlikeli silah bilinmez olanıdır. Dünyanın en eski ordusundaki silahlar bilinenlere eklemeler yapılmadan kullanılır mı? Söz gelimi bizim kademede Alman lastik tekerli polis panzerine palet takıp dağ, dere atlatırız, merak etme” demişti.
Yerli sanayi veya savunma sanayinde ne zaman bir adım atılsa öfkeden çıldıran, bu ülkenin ekmeğini yiyen ama aşağılık duygusu içinde, arızalı TC vatandaşları var. Bunlar basın ve yayın organlarında yuvalanan, sanat camiasında köşe tutmuş torpilliler, bir akşamda verdikleri bahşiş asgari ücretlilerin maaşından çok olan mirasyedilerdir.
1960’da Devrim otomobili başarısız olunca gazetelerinde “1,5 milyon boşa gitti” diye manşet attılar. Aynı yıl at neslinin ıslahı için 25 milyon harcanmasını haber bile yapmadılar.
Atatürk, ”Vatan savunması görevlerinden daha önemli ve yüce görev olamaz” der.
Vatan savunmasının başı istihbarattır. Günümüzde istihbaratın teknolojisinin millî olması çok önemlidir.
Millî Savunma Sanayimiz belli bir seviyenin üstüne çıkmak üzeredir. MSB, MİT, Askeri ve emniyet istihbarat dairelerinin işbirliği savunma sanayinin olmazsa olmazıdır.
Son yıllarda Savunma Sanayimizdeki gelişmeler, bizi uzun yıllar cömert müşteri gören emperyalist güçlerin ayarlarını bozmuştur.
Yaptırım ne demektir?
“Sen silah üretme, benden başkasından silah alma, sattığım ve bütün özelliklerini bildiğim silahtan başka silah kullanma, istemediğim yerde bu silahları kullanma, yoksa elini, ayağını bağlar, seni süründürürüm” demenin adı YAPTIRIMDIR.
NATO ittifakı içerisinde yıllarca teşkilatın ağır yükünü çeken Türkiye’ye uygulanan yaptırımlar dostluk ve müttefiklikle asla bağdaşmaz.
NATO üyesi bir ülkeye böyle bir yaptırım yapıldığı hiç görülmemiştir.
Olsun, “Kötü komşu insanı ev sahibi yapar” der atalarımız...
Sağ olsun bütün kötü komşular.