Türk milletine karşı duyulan derin sevgi, bağlılık ve onu güç durumdan, baskıdan uzak tutmak, Türk soyunu sevmek, korumak, yükseltmek ve yüceltmek, diline ve dinine sahip çıkmak, milletinin çıkarlarını korumak, çocuklarını örnek bir nesil olarak yetiştirmek, şerefiyle yaşamak, müreffeh, mutlu ve modern uygarlıkta en ön safa geçmiş bir ülke haline getirmek isteği ve bu isteğin yarattığı duyguya biz milliyetçilik diyoruz .
Sevgili dostlar öteden beridir bu yazıyı yazmayı planlıyordum. Bir anda milliyetcilik ve duygularım depreşti toplumun içinde bukalemun gibi ortada “ ben milliyetçiyim” diyerek çevresini ve halkı kandıranlara karşı bu yazıyı yazdım. Bu yazı bazılarının ağırına gidebilir varsın gitsin, “pilavdan dönenin kaşığı kırılsın”.
Milliyetçi olmanın sorumlulukları var. Öyle cep çıkarlarına uyduğu gibi “MİLLİYETÇİLİK, HELE DE ÜLKÜCÜLÜK OLMAZ.”.
Vatandaşlarımız, evlatlarımız başka bir partiye ait olabilir ama vatanını, milletini canından öte şekilde seviyordur.
Milliyetçiyim hele hele de ülkücüyüm diye hayıflananlardan daha varlıklı bir şekilde kalbi küt küt atan, kalbi vatan ve millet aşkı duygularıyla vatanına ve milletine sadıktır, işte “MİLLİYETÇİLİK” budur. Böyle bir vatandaş, böyle bir neslimiz kendisini “BEN MILLIYETÇIYİM, ÜLKÜCÜYÜM” diye kandıran ama “YERİNDE MİLLİYETÇİLİKTEN, ÜLKÜCÜLÜKTEN YELLER ESENDEN” daha değerlidir.
İşte bize böyle vatandaşlar, böyle nesiller gereklidir. “MİLLİYETÇİLİK NE BİR ZÜMREYE NEDE BİR PARTİYE HAS BİR OLGUDUR.”
Gördüğünüz gibi bunları büyük harflerle yazıyorum ki şöyle bir içinde bir şeyler kıpırdansın da azıcik olsun kendisine gelsin diye.
Bu milliyetçiliği ölçmek için ne bir turnusol kâğıdı var ne de ne de cihazı...
Tamamen kişinin çok içten kalbi duygularıyla hareket etmesiyle toplum içinde anlaşılır. Adam her türlü haltı yiyor, ahlaksızlık ve hırsızlık onda, faizcilik ve haram yemek onda, ormanları tahrip etmek onda, denizleri ve gölleri dinamitlemek onda....
Ormanları yak, cadde ve sokakları mezbelelik haline getir, Ben milliyetçiyim de Türküm de, Kürdüm de, Çerkezim de, Laz uşağıyım........... bilmem şu uşağıyım de, şu partiliyim de, bilmem, şuyum buyum de… sonrada milliyetçi olacaksın. Yok öyle bir dünya.. Türklüğe ve İslâm’a ait ne kadar değerler varsa küfredecek ve kültür ve medeniyetimize ait ne kadar değer varsa küçümseyecek sonrada bize “ulusallıktan” ve “ulusal sevgilerden” söz edecek…
Sabah akşam, dinimle, mukaddesatımla alay edecek, hayâsızca bir neşriyat ile vicdanlarımızı yaralayacak, sonra kalkıp, bize “din ve vicdan hürriyetinin kutsallığı” etrafında nutuk çekecek.
Tarihimi sevdiğini söyleyip, tarihimi yerin dibine batıracak, milletimi sevdiğini söyleyip, onu hor ve hakir düşürecek, vatanımı sevdiğini söyleyip, tam tersini yapacak ya da cebinin çıkarı için vatan düşmanlarıyla aynı safta yer tutacak, devletimi sevdiğini söyleyecek fakat ona vergi vermemek için, ne mümkünse yapacak var mı böyle bir milliyetçilik, vatandaşlık?
Milliyetçi insan hangi partiye ait olursa olsun mensubu olduğu millete, yani Türkiye’ye kalpden muhabbet beslemeli, milletini severken; başka milletlere husumet beslememeli, Türkçeyi ve Türk soyunu, Türk milletini (Çerkezi, Lazı, Kürtü, Bulgar göçmeni, Arnavut Göçmeni, Yugoslav göçmeni, …. Kısacası tüm Türk milletini) sevmeli, çevresinden etrafından, komşusundan, vatandaşından nefret etmemeli, her türlü; askerî, ekonomik, kültürel, siyasî ve demokrasi ve insan hakları saldırılarına karşı halkını daima korumalı, kısacası sevgili dostlar damarlarından şırıl şırıl Türk sevgisi akmalı, Nefesi Anadolu Türk milleti kokmalıdır.
Bildiğiniz gibi ülkemize dost dediğimiz ülkelerce Türk milletini yok etmek üzere sistematik olarak resmen bir savaş yürütülmektedir.
Yugoslavya’da soydaşlarımızı katlettiler, Bulgaristan da da aynısını yaşadık, Suriye’de, Doğu Türkistan’da, Kazakistan ve Kırgızistan da yaşadık. Azerbaycan da ve Nahçıvan’da, kısacası Dünya’nın her bölgesinde kendilerini “HÜRRİYET ABİDESİ DEMOKRASİ HAVARİSİ” GÖSTEREN BU ŞARLATAN MİKROP ÜLKELER” soydaşlarımıza en ağır “ASİMİLASYONU” uygulamaktalar.
Sevgili dostlar;
Hepimiz seferber olup millî kültürü güçlendirmeliyiz, manevî değerleri yüceltmeliyiz. Devletimize samimî bir sadakat hissi içinde bağlı olmalıyız. Milletimiz ve Devletimiz için her türlü fedakârlığı yapabilecek bir hâleti rûhiyede ve ahlâkî yaşayış içinde bulunarak; milletimizin tarihine şuurla bağlanmalı, millî zaferlerle iftihar duyacak ve gururlanacak, yok olmak istemeyen, var olmak ve kalmak, yükselmek ve yücelmek isteyen, Milletini seven, koruyan, yükselten ve yücelten, bilimle ve teknoloji ile haşır neşir olan, ilmin zirvesini yaşayan, ahlakına ve dinine sadık nesiller. Türk milliyetçisini yetiştirmeliyiz.
Öyle hiçbir şey yapmadan, kılını kıpırdatmadan sadece dille “ Ben Milliyetçiyim” demekle bu iş olmaz. Bunun adı milliyetçilik değildir, böyle birisinin “münafıklıktan aşağı kalır neyi var!”
Milliyetçi dediğin milletini ve vatanını sever, korur, kollar, yükseltmek ve yüceltmek için var gücüyle çalışır. Bütün zorluk ve güçlüklere rağmen, her türlü iç ve dış düşmanlara karşı göğüs gerip mücadele eder. “Öyle korkak tavuklar gibi kümesinde kalmaz.”
Milliyetçi dediğin Müslüman, yaşadığı müddetçe imkânı ölçüsünde, kalemini, fırçasını, kabiliyetlerini, kılıcını ve imkânlarını kullanarak neyse bu mikrop ülkelerin bize açmış oldukları “HAÇLI CİHADINI” yok etmek için elini taşın altına sokmalıdır.
Günümüz emperyalist Dünya’da Milletler, birbirlerini çökertmek isterlerken, bu mikroplar her şeyden önce kültür ve medeniyetlerimize saldırmakta, genç nesillerimizi ve kitlelerimizi, kendi tarihlerinden, kültürlerinden, medeniyetlerinden, millî ve mukaddes değerlerinden soğutmak için bu ülkelerin toplum yönetme sistem mühendisleri harıl harıl çalışmaktadır, Çocuklarımızı ve vatandaşlarımızı özümüzden koparmak için türlü dalaverelerle , kendi cazibe sahasına çekmektedirler. Çocuklarımızı özümüzde olmayan fast food dediğimiz gıdalarla “OBEZ” yaptılar, sağı solu yırtık pırtık ziynet yerlerine kadar her şeyi meydanda elbiselerle moda adı altında “PALYAÇO” yaptılar. Büyüğüne saygı, küçüğüne sevgiyi kaybettirerek saygısız ve şuursuz yetişen bir nesille karşı karşıya kaldık. Teknolojiyi takip diye her çıkan elektronik cihazı (Cep Telefonları dâhil) şımarıkça hareketlerle ailelerini zorlayarak borç külfetine sokturdular.
Her şeyden önce Dokuz ay karnında taşıyan annelerimizi her gün el üstünde tutacağımız yerde işi öyle bir boyuta getirdiler ki yılda bir defa hatırlayan nesillerimiz yetişti. Don lastigi gibi her tarafa egilip bükülen milliyetçilerimiz yeşerdi bozkırlarımızda. “Nur topu gibi ruhsuz bir neslimizle karşı karşıyayız.” Hayırlı olsun!
Vakit geçmiş değil sevgili dostlar. Silkinip kendimize gelelim. Bu sorunları ancak yukarıda yazdığım milliyetçi duygularla aşarız. Öyle “TARZANCA MİLLİYETÇİLİK” le aşamayız. Aşmaya kalkarsak ne olur?
Tepe taklak oluruz. Tepetakla olmadan “MİLLİYETÇİ DUYGULARLA” çoluk çocuğumuza sahip çıkalım.
Saygılarımla