Basında bir haber okudum. Belki de, ben, yeni farkettim. Aynen şöyle: “TÜRKİYE Kızak Federasyonu tarafından Erzurum’da bu yıl ilki düzenlenen Kulüpler Erzurum İl Birinciliği ‘natürel kızak’ yarışması yapıldı. Palandöken Kayak Merkezi’ndeki Kent Ormanı’nda hafta sonu yapılan yarışmaya 27 kulüpten 46 sporcu katıldı...”
S(ı)poru her zaman alkışlarım!..Fakat...dil, farklı bir şey; ona hiç kıyamam!..
Bu satırlardan bir tâbiri öne çıkarmak zorundayım: “Natürel Kızak Yarışması!”
Bir milletin hâfızasını çökertmek ve huyunu/mizacını/tabiatını/karakterini değiştirmek istiyorsanız, önce, onun dili’ni bozmakla, tahriple işe başlayacaksın.
Onu, âdeta, şaşkın ördek hâline getirip, birbirinin yüzüne aval aval bakan kişiler topluluğu hâline sokacaksınız.
Bu isimle bir yarışmaya katılanların hepsi birinci olsa ne olur, olmasa ne olur!?
Senin, “tabiat-tabiî-tabiatıyla-tabiî olarak” gibi, bütün Türk Dünyâsı’nın kullandığı, ninenin-dedenin bütün ecdâdının, bildiği, konu-komşunun söylediği, çoluk çocuğunun haykırdığı, bakkalının- kasabının konuştuğu dilden dile gelmiş, gönül gönüle nakledilmiş kelimeler silsilen bulunuyor da, sen, çıkmışsın F(ı)ransızca “natürel” kelimesiyle kurulmuş bir terkibi yarışmanın başlığı olarak alıyorsun, bu, nasıl iştir?
İşin yanlışlığına bakınız ki, “natürel”, Türkçe’mizde “tabiî” demektir. Yâni; “tabiî kızak yarışması” öyle mi? Bu nasıl Türkçe’dir, söyler misiniz?
Kaldı ki, -en azından- şanlı Erzurum’da, elli seneyi aşkın bir süre önce mezun olmakla iftihar ettiğim koskoca bir üniversite, ve o üniversitenin de, bir Edebiyat Fakültesi bulunmaktadır. Oranın kıymetli hocalarına müracaat edip, bu yarışma için, Erzurum’a münâsip bir isim bulunamaz mıydı?
Vah! Diyorum, vah! Boynu bükük, sâhipsiz Türkçem, vah!..Sen, bizim hâfızamızdın; sen, bizim, haysiyetimizdin; sen, bizim hâkimiyet ufkumuzdun; sen, bizim, türkülerimizdin, şarkılarımızdın, kükreyişlerimizdin, nefesimizdin; sen, bizim, tarihle irtibatımızdın; sen, bizim, varlık şartımızdın!
Atatürk’ün: “Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir” sözünü, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” hâline getirip, sözdeki Türkçe kelimeleri, tavuk kanadı gibi yolup, sâdece F(ı)ransızca “karakter” kelimesini orada bırakanlar neyin peşindedirler? Bu mantık da, aynı mantık!..
Meselâ; “İstiklâl Marşı”mızdaki; “Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;/ Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin, istiklâl” mısrâlarını, bir sonraki nesiller anlamasınlar mı? Bunların yerine; “Bağımsızlık Marşı”, “Hakkıdır, özgür yaşamış, bayrağımın özgürlük;/Hakkıdır, Hakk’a tapan, ulusumun bağımsızlık”
Denmesini nasıl düşünebilir ve nasıl teklif edebiliriz?
Kaldı ki; “tabiat, tabiatiyle, tabiatsız, tabiat üstü, tabiat üstücülük, tabiî, tabiîleşmek, tabiîlik, tabiîyat, tabiiye, tabiiyeci, tabiiyet” gibi pek çok yerde ve deyimde de kullanılan bu kelimenin yerine, bizimle hiçbir ilgisi bulunmayan “natürel” kelimesinin kullanılması, asla kabul edilemez bir durumdur.
Bu, tıpkı, pazaryerinde, bâzı kişilerin, bu ifadeleri bir şey sanarak, “doğal domates-organik biber-natürel salatalık” demesi gibidir!!! Türkçe, kan kaybetmeye devam ediyor, selâhiyetliler ve mes’uller ise, hâlâ derin bir suskunluk içersindedir!..
Prof. Dr. Mehmet Kaplan, “Dil Davası” başlıklı yazısında şöyle der: “Türkiye’nin en mühim kültür davası, hiç şüphesiz, dil davasıdır. O, bütün davaların başında gelir. Onu hal etmedikçe, kültürle alâkalı diğer meseleri hal etmeye imkân yoktur. Çünkü düşünce ve duyguları nesilden nesile, insandan insana nakletme vasıtası olan dil, her türlü kültür faaliyetinin temelini teşkil eder. İnsanoğlu, dil vasıtasiyle, dile dayanarak düşünür; dil vasıtasiyle bilgi edinir; millî ve içtimaî tesanüt dil ile olur.”
Ne yazık ki, bu şekilde verilen isimlerle, Türkçe’deki tahribat, bozulma ve zayıflama yolu açılmakta; bile bile-göz göre göre, kültürümüzdeki çıkmazlara sebebiyet verilmektir.
Kısacası; güzel Türkçe’mize yazık oluyor!..Binlerce senelik Türkçe birikimimiz, hebâ oluyor!..