Kutsal topraklarda en çok etkilendiğinm yer Nur Dağı yokuşu ve zirvesi idi. Bir okul bitirmek igibi bir şey Nur Dağı için ayırdığınız 6 saat. Zahmet ile 1,5 saatte yokuşu tırmanıp tepesinden de Kâbe tarafını temaşa ederek Hazreti Muhammed’i ve asli yerinde o dönemki Mekke toplumunu düşünmek tam bir medrese eğitimi idi.
Cebeli Nur’dan son nefesime kadar taşımak istediğim şu dersi çıkardım: Günah da sevap ta bize ait ama içinde insan olan bir din çıkış yolu bulabilir.İnsan olan yani yaşam tasarımında; dişi ve er olmayan.
Hazreti Muhammed 35-40 yaşları arasında sevgili eşinden mi uzaklaşıyordu? Yoksa Mekke'de toplumuna yaklaşmak için bir yol mu arıyordu? Ne de berbat bir toplumdu!
Kadın hiç mi hiç yoktu bu toplumda?
Medine kuzeyinde “Şeref dansı” denen bir uygulama vardı ki bunların içinde en meşhuru Salome’nin dansı diye bilinir. İncil’de geçer. Asil ailelerin kızları misafirleri karşılama, uğurlama veya düğün gibi benzeri törenlerde dans ediyorlar. Karşı taraf ise ona bir hediye takdim ediyordu. İşte böylesine “kadın” merkezli kültür; Filistin ve Arabistan topraklarında yaşanıyordu.
İçinde adeta açık genelev bulunan vadiyi işgal eden bir cemiyette yüce Peygamberimiz türleri 10 çeşit evliliği iptal edecekti:
Nikâh-ı muta; geçici anlaşarak evlenme
Nikâh-ı sigar; (takas evlenmesi); mehir ödememek için kızların karşılıklı değiş tokuş edilmesiydi.
Nikahı bedel; İki erkek anlaşarak hanımları değiş tokuş etmeleriydi.
Nikah-ı Hıdn (veya Khidr); Hür kadın açıktan zina yapamadığı için gizli dost edinmesi Nikâh-ı istibda; Asil erkeklerle birlikte olarak asil bir çocuk doğurmak için birliktelik yapmak
Gurup evlenmesi; çoğu kardeş olan ve on kişiden az bir grup bir kadınla birlikte olur oğumdan sonra kadın bizzat kendisi babayı tayin ederdi.
Müşterek nikah; bazı erkekler bir kadını dost edinip çocuk doğunca kadın birisini kendisine eş olarak seçmesiydi.
Biga nikahı; kapısına bayrak asan kadın erkekleri evine davet edip çocuk olunca bilirkişi (kaif) babasını tayin ediyordu.
Cebeli Nur yokuşunda düşündüm durdum; 6. asır sonunda Hazreti Muhammet geldiği zamanda insanlar çırılçıplak Kâbeyi tavaf ediyordu. Anladığım kadarıyla Kâbe bir “altar” veya “sunak” idi.İbrahim peygamberden kalan “Hanif” hatırası bir mescit idi.İbrahim peygamber Tevrat, Tekvin bölümünde iki sunak yaptığından bahsedilir. Birisi Kenanlıların yaşadığı More Meşesi, diğeri ise Beytel ile Ay Kenti arasında çadırını kurduğu yerde yaptığı sunak idi. (Yaratılış 12/1-9) Acaba bu iki “sunak” ile bağlantılı mıydı? Bilemiyorum. İslâm kültüründe olmayan bir “sunak” Kâbe’nin başlangıcı mıydı? Kâbe ölçüleri itibariyle içinde cemaatle ibadet edilen bir yer olamazdı, herhalde.
Kısacası Hira ile Kâbe arasındaki 5 km. mesafe bizi bugün ile Hazeti İbrahim arasındaki engin ve uzun tarihe götürüyor.
Aradığımız “tevhit” esası imanmız olan “tevhit” olmak zorundaydı.
Kâbe’yi tefekkür ederken bunu öğrendim.