Öncelikle belirtmeliyim ki, bugün yönetici olanların tamamı en az beş yıl bu metni okudu.
Ne oldu?
Ezberletilmiş metinle Türk olunamadığı görülmüştür. Bu kadar riyakâr, “Türk’üm” denmesi cibilliyetinde ÜRKÜNTÜ yaratan yabanlar nereden türedi?...
Danıştay niye beş yıl bekledi iptal kararını vermek için?
Danıştay’ın kararından sonra akbaba cücükleri:
- Andımız tamam, sıra Türkçe Ezan’da, diyerek eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürdü.
Sonrasını biliyoruz:
Kıyamet koptu.
Bir sürü hödük, meydanlarda andımızı söylemeye çalıştı, beceremeyip yüzüne gözüne bulaştırdı.
Siyasetin Pivot Santraforu’na gollük pas attılar. O da:
- Daha kendileri söyleyemiyor, öğrenci bunu nasıl söyleyecek diye gergefe koydu bunları…
Bir iki gün önce bulunduğum bir toplulukta “Andımızı da söyleyelim” diye seslendi biri.
Etrafımdakilerin duyacağı sesle:
- Eğer tek başına çık, dosdoğru söyleyebilirsen alnından öpeceğim, dedim.
Sonra bir arkadaşımız çıktı sahneye. Vurgu ve tonlamaları doğruya yakın bir şekilde söyletti bize.
Ne var ki 1972-1997 arasında söylenen Öğrenci Andı’nı söyletmeye çalıştı.
“Ey bu günümüzü sağlayan ulu Atatürk!
Açtığın yolda, kurduğun ülküde…” şeklindeki metni “kurduğun ülkede” diye seslendirdi. “hiç durmadan” kısmını atlayıp geçti…
Ülkü’yü ülke yaptı.
O yıllarda bazı okullar metnin doğrusunu söylerken bazıları ülkü-ülke arasında sek sek oynadı.
Atatürk’ün Ülkü ismini sevdiğini biliriz. Metnin yazarı “ülküm yükselmek” demiş, değişikliklerde “kurduğun ülküde” eklemesi yapılmış,
Zaten “Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.” Yerine “ileriye gitmektir” şeklinde karıştıranlar oluyordu.
Bu ülkede ne kadar çok Türk olduğunu haykırmak isteyen, ne kadar çok Türk’üm denmesinden ürken ekmek düşmanları varmış meğer…
Fransa’da iş yerlerinde, sınıfta, milli takımda… yoğurda pekmez katılmış gibi duran renkli insanların “Ben Fransız’ım” deyişini görmelisiniz.
Siyah Afrikalıların Fransa’da doğmamışları bile “Ben Fransız’ım” diye elini iman tahtasına vurunca çıkan sesi duysanız, şaşar kalırsınız.
Ataları bu ülkede doğmuş, bu ülkede çoğalmış, zengin olmuş insanların Türk’üm demesinin niçin namuslarına dokunduğun irdelemek gerekir.
"TÜRK değilim diyene karşı sakın ısrar etmeyin. Tanrı'nın bahşettiği şerefi istemeyen şerefsize; biz zorla şeref verecek değiliz." diyen rahmetli Elçibey haksız mı?
Yusuf Ziya Ortaç’ın “İSTİKLAL SAVAŞI’NDA” adlı şiirinden mısralarla özetleyeyim derdimi:
Ağlamaktan gözlerin kızarmıştı akları,
Büyük yas karartmıştı kırmızı bayrakları.
Boyunlar bükülmüştü, başlar durmuyordu dik,
Kendi vatanımızda vatansızlar gibiydik.
Anayurda dört yandan saldırmıştı düşmanlar;
Türkün büyük derdini Türk olmayan ne anlar?
(…)
Gelelim Andımız’a:
Andımızın ilk şekli ve sonraki değişikliklerini bilgi edinilmesi ve söylenmesi gerektiğinde dosdoğru söylenmesi için aşağıda gösterdim.
1933-1972 arası Öğrenci Andı:
Türküm,
Doğruyum,
Çalışkanım!
Yasam;
Küçüklerimi korumak
Büyüklerimi saymak,
Yurdumu milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek ileri gitmektir.
Varlığım;
Türk varlığına armağan olsun.
1972-1997 arası Öğrenci Andı:
Türküm,
Doğruyum,
Çalışkanım!
Yasam;
Küçüklerimi korumak,
Büyüklerimi saymak,
Yurdumu milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek ileri gitmektir.
Ey bugünümüzü sağlayan ulu Atatürk!
Açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta, hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım;
Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!
1997'de yapılan son değişiklikle söylenen Öğrenci Andı:
Türküm,
Doğruyum,
Çalışkanım,
İlkem;
Küçüklerimi korumak,
Büyüklerimi saymak,
Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ey büyük Atatürk;
Açtığın yolda,
Gösterdiğin hedefe,
Durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım;
Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!