Son zamanlarda, ülkemize ve bütün insanlık âlemine musallat olan ‘koronavirüs belâsı’, her yaşta insanımızın hayatını altüst etmeye yetmiştir.
Böyle durumlarda, îtidâlli olmak, selâhiyetlilerin sözüne riâyet etmek, kendimize ve başkalarına zarar verebilecek her türlü faaliyetten uzak durmak lâzımdır.
Bilinmelidir ki; dînimiz İslâm’a göre korunması şart olan beş esas vardır. Bunlar, sırayla:
1. Nefsin yâni canın
2. Aklın
3. Dînin
4. Neslin
5. Malın korunması’dır.
Başta gelen, “can” yâni insanın hayatı’dır. Sağlık olmayınca, diğerlerinin hiçbir önemi yoktur. Bu sebeple; ilmin, çizeceği hakîkat ile, canımızın korunması hususunda riâyetkâr olmamız şarttır.
Belki, bugün için, tıp ilmi, bu virisün yok edilmesine yeterince imkân sağlayamamaktadır. Fakat, bu işi çözecek olan da, yapılacak araştırmaların netîcesinde yine ilim’dir.
Bu bakımdan; mevcut şartlar içersinde, “canın korunması” hususundaki îkazlara sıkı bir şekilde uymak mecbûriyetimiz vardır.
Düşünülmelidir ki, yapılması muhtemel bir hata, yalnızca kendimizle sınırlı değildir. Bu bakımdan, bu virüsü, başkalarına bulaştırmaktan da sakınmak gibi önemli bir mes’uliyetimiz bulunmaktadır.
Tabiî ki, devlet selâhiyetlileri de, insanlarımızın içinde bulundukları zorlukları aşmada yardımcı olmalıdır.
Osmanlı Cihân Devleti’nin kurucusu Osman Gaazi’nin kayınpederi Şeyh Edebali’nin şu sözü, Devlet ricâline numûne olmalıdır:
“Ey oğul!..İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın!”
Bu söz, âdeta, bugün için veya böyle günler için söylenmiş bir sözdür. Ammâ, bunun gereğini de sulh zamanında yapılacak hazırlıklarla temin etmek gerekir.
Şu an îtibâriyle, dünyadaki ölüm vakalarına nazaran, ülkemizdeki kayıp oranı çok düşük olmasına rağmen, ‘can, can’dır.
Şunu da tespit etmemiz lâzımdır ki; dünya devletlerinin koronavirüsle mücâdele için ayırdıkları bütçelere baktığımız zaman, Türkiye için, bu miktarın hiç de yeterli olmadığını görmekteyiz.
Zîrâ, dolar olarak koronavirüs için; ABD, 2.2 tirilyon; Almanya, 615 milyar; İngiltere, 412 milyar; Fransa, 373 milyar; İspanya, 216 milyar; Kanada, 83 milyar; Polonya, 51,3 milyar; Çekya, 40 milyar; İsveç, 29,2 milyar; İtalya, 27,3 milyar; BAE, 27,2 milyar; Katar 23 milyar; Japonla, 19 milyar; Hong Kong, 15,5 milyar ve TÜRKİYE ise 15 milyar ayırmıştır.
Bu saydığımız ülkelerde, kişi başına düşen ortalama yıllık gelir, 20 bin doların üzerindedir. Bizde ise, bu rakam, 10 bin doların altındadır. Bu sebeple; kişinin ve âilenin daha doğrusu “canın korunması” bakımından, bizde ayrılan bu mücâdele payı, çok ve çok azdır.
Kaldı ki; işsizlik oranının yüzde on üçleri ve üniversite mezunu işsizliğin yüzde yirmi beşleri bulduğu ülkemizde, koronavirüs mücâdelesi için ayrılan bu bütçe çok zayıftır.
Yapılan ve yapılmakta olan ciddî çalışmaları takdir etmekle beraber, bırakınız üst harcamaları, insanların çoğunun normal geçimini teminde zorlandığı da gözler önündedir, âşikârdır.
Bir taraftan, can’ının korunması için koronavirüsten kaçan vatandaşımız, dîğer taraftan da kendisinin ve ailesinin canı’nın korunması için nafaka temini peşindedir.
Sokağa çıksa bir türlü; çıkmasa, bir başka türlü tehlike altındadır.
Çâre ise, Devlet’tedir.
Para; insanı yaşatırsa ve yaşattığı sürece güçlüdür...İnsana tahakküm etmek veya onu ezmek için değil, hizmet için mûteberdir!..
Bu bakımdan; ‘paranın gücü, can’a vereceği değerle ölçülmeli’dir!
Muhibbî mahlasıyla meşhûr Büyük Türk Sultanı Kanûni Sultan Süleyman, bir beytinde şöyle der:
“Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi;
Olmaya devlet, cihânda bir nefes sıhhat gibi”.
Vatandaşımıza, bu “bir nefes” in alınmasını kolaylaştıracak tedbirleri almak da Devlet’in birinci vazîfesidir. Çünkü...
Şeyh Edebali söylüyor:
“İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın!”