Poşet kelimesini oldumolası sevemedim, bana çok çirkin ve kaba geldi. Şimdilerde ise ‘meşhûr’ oldu. Herkes onu konuşuyor!..
Gençlik dönemimde, “file” ve “torba” vardı. Nice zaman sonra, hatırlayamıyorum, hayatımıza “poşet” girdi ve bu F(ı)ransızca kelime, Farsça ”töbre”den, Türkçeleşerek, diğer yüzlerce yıllık kelimelerimizle kaynaşıp kendi zevkimizle biz olan “torba” kelimesinin tepesine binerek, onu alaşağı etmeye kalkıştı.
“Torbalamak’la başlayıp, “torba kadro”, “torba yasa”, ”çimento torbası” “ekmek torbası”, “torbada keklik”, “torba yoğurdu”, “torbacı”, “torba değil ki ağzını büzesin”, “gözünün altı torba olmuş” gibi, nice deyimde kullandığımız bu kelimenin yerine “poşet”, ne yazık ki, sâdece çarşı-pazarda, günlük hayatımızın vazgeçilmezi durumuna getirilmiştir.
F(ı)ransızca’da “poche(poş)”; cep veya çuval demektir. Pochette(poşet) ise; mendil cebi, küçük cep, küçük çanta gibi mânalara gelmektedir. Bu kelime, gele gele, bizim “torba”nın yerine geldi ammâ bir saha hâriç, ondaki güzelliği, işlekliği ve kıraklığı asla elinden alamadı.
Hangi esnafa girip, “Bana, bir torba verir misiniz?” desem, yüzüme ters ters bakıldığını görünce, kafamı çevirip geçmedim. Bunun, F(ı)ransızca bir kelime olduğunu, doğrusunun “torba” olduğunu söyledim.
Türkçe sözlükte, “Kâğıt veya plastikten küçük torba” (Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi, Sf. 1002) diye mânalandırılan poşet, bizim “torba”mızdır.
Şimdi, “p(ı)lâstik poşetler”in sağlık için zararlı olduğu gerekçesiyle kullanılmasına sınırlandırma getirilerek, “yirmibeş kuruş” karşılığında alıcıya verilmesi günün konusu olmuştur.
Karar, elbette ki, çok doğrudur!..Şimdi birkaç soru soralım. Bir: Sağlığa zararlı olduğu yeni mi anlaşılmıştır? İki: parayı veren “poşet”i alıp, düdüğü çaldıktan sonra, netîce itibariyle değişen çok mu bir şeyler olacaktır? Üç: Kimse, yirmi beş kuruş nedir ki diyemez. Bunun bile hesabı yapılmış, herkes buncağız paradan hisse almış bile!..Peki, bunun ceremesini niçin ben çekeceğim? Dört: İki büklüm bir kadıncağız veya adamcağız veya hasta bir delikanlı veya kızcağız, bir şey satınalabilmek için elinde-cebinde “torba” ile mi gezecek?
Geçenlerde bir büyük- büyük dükkâna/süpermarkete girdim. “Büyük büyük dükkân’ dememe sakın şaşırmayınız. Sözlükte,”Market, İng., Çeşitli eşyâ ve bilhassa yiyecek maddeleri satılan, alıcının işini kendisinin gördüğü büyük dükkân.” (Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi, Sf. 772) diye târîf ediliyor. Öyleyse, “süpermarket, “büyük-büyük dükkân” olmaz mı?
İşte, böyle bir “dükkâna” girip bir kilo kıyma istedim. Kasap tanıdığımdı ve “Biraz fazlası var, olsun mu?” dedi. Ben; “Tamam, olsun!” deyip, kırkbeş lira tutan hesabı ödemem için kasaya geçtim. Kasacı/kasadar, haklı olarak,“Poşet istiyor musun?” diye sordu. Tebessüm edip, “Yok, istemiyorum. Ben, bunu, böyle, elimde götürürüm.” Dedim.
Gülüştük!..Ben, dediğimi yaptım...
İki gün sonra, sebze vs. almak için mahallemizdeki pazaryerine gittim. Pazarcı, asılı duran demetten bir “poşet” çekerek, aldıklarımı ona koymak istedi. “Yirmibeş kuruşsa, vermem” dedim.
Pazarcı, “Yok, ağabey, o, bize uygulanmıyor!” dedi
Biraz sohbet ettik adamla. Hemşehrim de çıktı. Dert yandı.
Netîcede; büyük dükkâncı da bizim, pazarcı da bizim adamımız. Bu topraklar da bizim, bu hava, bu su da bizim..Bunları ne kadar korur, şunları da ne kadar temiz tutarsak, millet olarak biz kârlı çıkarız. Neslimiz sağlam yetişir, diri ve güçlü oluruz.
Yapılanların çâre olduğunu düşünsem, bu satırları hiç yazmam... Ne yazık ki, temizliği, bir şuûr olarak kazanmamışız. Onu, bir idrâk olarak geliştirip yaygınlaştıramamışız.
Ne, afişlere, “Temizlik îmândandır” yazmakla temizliği anlatmışız; ne de, patron masalarının arkasına “Müşteri velinimetimdir” yazmakla ticârî ahlâkın geliştiğini, helâli-haramı anlayabilmişiz!
Meselâ, Ege Denizi’ndeki Keçi, Koyun, Kalolimnoz, Bulamaç, Eşek..gibi on küsur adamızı Yunanlılar’ın işgal etmesini bu “poşet” meselesi kadar düşündük mü?
Meselâ; Sakarya/Arifiye’deki 1. Ana Bakım (Tank-Palet) Fabrikası’nın “işletme hakkının devredilmesi”ni bu “poşet” meselesi kadar konuştuk mu?
Meselâ; Suriye’nin Kuzeyi’nde, bir Amerika pilânı olan “tampon bölge” meselesini, kendi aramızda, tatlı tatlı “poşet” meselesi kadar tartışabildik mi?
Meselâ; Müslüman Boşnaklara olmadık zulmü yapan, öldüren, tecâvüz eden Sırbistan’dan, Besmelesiz fakat helâlinden (!) et almayı kabullenemediğimizi/hazmedemediğimizi, bu “poşet” meselesi kadar haykırabildik mi?
Meselâ; Doğu Türkistan’daki Çin zulmüne, Karabağ’daki Ermeni işgaline, Batı Trakya’daki Yunan eziyetine... bırakınız çâre aramayı, bu “poşet” meselesi kadar ihtimam gösterip zaman ayırdık mı?
Bu “poşet” işi, başka bir işmiş demek ki!..Anlayabilmiş değilim!.. Belki de, milletlerarası terörle mücâdele ‘torba’sında bu da vardır, bilemem!..