Yüz yıllardır İslam’a içten bağlı olan ve onu hayatına rehber edinen milletimiz, Ramazan ayının manevi atmosferini nefsinde, aile içinde ve toplumda en güzel şekilde yaşamış, sevinçler, ümitler, üzüntüler birlikte paylaşılmış, sofralar ve gönüller inansın inanmasın muhtaçlara açılmıştır.
Milletimizin, Haziran ayının en uzun günleri ve yakıcı sıcağı ortamında, büyük çoğunlukla orucunu tutuyor olması, onun inancına ne denli bağlı olduğunun açık göstergesidir. Bunun yanı sıra, her Ramazan ayı geldiğinde, onun kutsiyetine uygun bir havaya bürünen pek çok şey gibi Televizyonlar, Radyolar ve yazılı basının çoğunda ramazan programları takip ediliyor. Hatta kimi taşlaşmış kalemler bile Ramazan yazıları yayınlıyor, Kur’an mealleri ve dini kitaplar dağıtarak bu kervana katılıyor. Tüm bu yapılanlara iyi niyetle bakıldığında, millet olarak istisnalar dışında kutsal değerler etrafında bir kenetlenme olduğunun açık belgesidir.
Bu gerçek ortada iken, bazı duyarsız vatandaşlarımız cadde, çarşı, Pazar, çay bahçeleri ve sokağa taşan lokantalarda alenen yiyip içerek, bu hareketleriyle oruçlu olan kardeşlerine saygısız davrandıkları açık ve nettir. Asıl olan Oruç tutmayan kardeşlerimiz, Orucunu tutan din kardeşinin inancına saygı göstermesi her şeyden önce bir insanlık görevidir. Nitekim insani değerleri benimseyenler, başkalarına karşı saygılı olur sözü işte böyle günler için geçerlidir.
Kişinin oruçla ilgili sağlık sebepleri ve başka bir dine mensup olabilir, hatta inançsız da olabilir. Sağlık sorunu olan, tutamadığı oruçlarını kefaretini vererek tutmuş gibi sevabını aldığını herkes bilir. Burada söz konusu olan, oruç tutmayanların tutanlar karşısında açıkça yiyip içmelerinin yanlışlığı ve saygıda kusur etmeleridir. Yukarıda işaret edilen mazeretlerin hiç biri yoksa bir Müslüman evladının açıktan oruçlunun karşısında, yiyip içmesi hoş olmayan bir hareket olduğu gibi son derece de yanlıştır. Oruç tutmayan kardeşlerimizin, açıktan yeme- içmelerini inanç özgürlüğü olarak değerlendirmeleri iyi bir davranış değildir. İnanç özgürlüğü, inananı ve inanmayanı da bağladığından bu özgürlük, başkasının inancına saygısız davranmayı gerektirmez.
Biz bunun örneğini Avrupa’da gördüğümüz gibi, içimizde yaşayan gayri Müslimlerde de görüyoruz. Ramazan’da kilise görevlileri ve o insanlarla yaptığımız toplantılarda, Müslümanların Oruçlarına ne denli saygılı davrandıklarını biliyoruz. Hatta çalışan işçilerimiz oruçlu oldukları bilindiğinde onlar, Ramazan boyunca, daha hafif işlere verilir ve mesai sonuna kadar da saygı duyulur.
Özgürlükler kısıtlanamaz- naraları atılırken Ramazan Orucunu tutmamak ve açıktan yeme- içmeyi de bu özgürlüğün içine almak yanıştır. Çünkü Oruç ve ibadetler, kulun Allah’a karşı görevinin yerine getirilmesini ifade eder. Bu görevler yerine getirilirken, Oruç ve diğer ibadetleri yerine getirme konusunda zorlama yoktur. O kişinin iradesine bağlı. Ancak, bu benim özgürlük alanımdır mantığıyla sokak ve caddelerde, alenen yiyip içmenin de oruç tutanlara saygısızlık olduğu unutulmamalıdır. Her şeyden önce böyle bir hareket, Yaratan Allah’a karşı da saygısızlıktır. Bilinmelidir ki, Oruca saygısızlığın yaygınlaşması, toplumumuzu incittiği gibi, kardeşlik bağlarımızın da kopmasına neden olacaktır.
Özet olarak, oruç tutan kardeşlerimiz tutmayanlara - Niçin benim Orucuma saygı göstermiyorsun, Tutmayanlar ise -Bana neden baskı yapıyorsun diyerek, diş bilemenin anlamı yoktur. Tutan tutmayan için, -Ben Oruç tutmayana niye kötü gözle bakayım deyiverse, Tutmayan ise – Bu uzun günün saatinde yemesi ve içmesini bırakan kardeşimin önünde açıktan yiyip içmeyip, saygı duyuyorum deyiverse, ne güzel olur! Ama bunu yapamıyoruz. İster mazeretleri nedeniyle, ister keyfi olarak, oruç tutmayanların bu mübarek ay hürmetine oruçluya saygılı davranmaları ve bu çerçevede hareket etmeleri dileğiyle… Allah’a emanet olunuz.