Türk gençliğinin önünde, kendine, her sahada rehberlik yapacak o kadar çok büyük şahsiyetimiz var ki, herbiriyle ne kadar iftihar etsek azdır.
Ancak; bunların bâzıları, eserlerinde, doğrudan doğruya geleceğe dâir millî hedefler göstererek yol çizerler ve Türk gençliğine rehber olurlar.
Meselâ; Mehmet Âkif, " Âsım'ın nesli "yle; Necip Fâzıl; "Büyük Doğu nesliyle", Ali Fuat Başgil, " umûmî bakışla/ Gençlerle Başbaşa"yla ve Rıza Akdemir de, doğrudan doğruya " Türk Gençliği"ne hitapla, mes'eleye ışık tutmaktadırlar.
Âkif; 1924'te neşrettiği, Safahat'ın altıncı kitabı olan" Âsım"da, târih boyunca çekilen sıkıntılardan istikbâle yol açarak, " Âsım'ın nesli"nin kahramanlıklarını, fazîletlerini, aşklarını, ilimlerini, irfanlarını, arzu ve heveslerini, geleceğin Türk gençliğine birer nasihat olarak kayda alır. Târihî hâdiselerin içtimâî sebeplerini, şiir san'atıyla fakat ilmî bir tarzda ortaya koyar ve çözüm getirir. Bu düşüncesine,meşhûr "Çanakkale Destanı"ndaki:
" Âsım'ın nesli... diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmiyecek! "
Mısralarıyla son "düğümü" atar.
Âkif; İslâmî-millî bütün değerlere bağlı kalarak, dışarının sâdece ilmini almanın taraftarıdır.
Necip Fâzıl; gerek " İdeolocya Örgüsü"nde ve gerekse diğer yazıları ve şiirlerinde gençlik mes'elesine, diyebilirim ki, en çok temas eden kişidir. " Büyük Doğu Marşı"nda, " Oğuz'un altın nesli" ni, KILAVUZ'un , " nur yolu izine" dâvet eder:
" Yürü altın nesli o tunç Oğuz'un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
Nur yolu izinden git KILAVUZ'un!
Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun!"
O; " Büyük Doğu Gençliği" başlıklı beytinde de şöyle der:
" Büyük Doğu Gençliği, arslanlardan gür sesli;
Sahabî mayasından, yüce Fatih'in nesli..."
Tabiî ki, bu kadar değil! " Genç Adam"a hitapları, nutukları birer şaheserdir! Meselâ; " Esselâm " adlı kitabının başındaki şu cümle bile, gençliğe ne kadar ehemmiyet verdiğini gösterir:
" Eserimi, Kıyamete kadar gelecek mukaddesatçı Türk Gençliğine ithaf ediyorum."
Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'in, ilk defa 1949 yılında neşredilen " Gençlerle Başbaşa" adlı kitabı, gençlere, iyi insan olmalarına dâir nasihatlerle, nasıl mes'ut olunabileceğini, nasıl meslek seçmesi gerektiğini ve ilim yolunda insanlığa hangi usûllerle ve hangi merhalelerden geçerek hizmete hazır olunacağını, yumuşak fakat isâbetli düşüncelerle tavsiye eder.
Eser; baştan sona, gençliğe rehber olacak vecîz sözlerle doludur. Herbiri mücevher değerinde olan bu sözler, aslında, herkes için de feyz ve ilham kaynağıdır.
İşte, O'ndan bir inci: " Hayatın ve tutacağın yol hakkında tereddüde ve kararsızlığa düşüp de bir ışık aradığın zaman, fikrini ve reyini soracağın kimseyi iyi seç. Düşün ki, isabetsiz bir fikirden hareket ederek verdiğin karardan bütün ömür boyunca pişmanlık duyman mümkündür. Fakat isabetli bir fikirden aldığın ışık da bütün ömrünce yolunu aydınlatır."
Rıza Akdemir de, tıpkı, Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil gibi, gençliğe müstakil bir kitapla hitap etmiştir. Kitabının adı: " Türk Gençliğine Mektuplar"dır. Eser; her satırı ve her cümlesiyle, hayatında müşahede ettiği hâdiselerdeki üzüntülerini ve endîşelerini; okuyup da, okuduklarından başkalarını da haberdar etmedeki mes'uliyet hissinin tezâhürleridir.
Rıza Akdemir; din, bayrak vatan ve millet sevgisiyle çırpınan bir îmânlı kalbe sahiptir. Heyecan dolu bir yapısı vardır ammâ bu yapıyı dizginleyen de, O'nun müthiş derecede fikir ve bilgi dolu beynidir. Aşkı; hudutsuz bir ummândır ki, Allah ve Peygamber sevgisinin emâresi olarak, zaman zaman zaptedilmez olur ve âdeta kükrer.
Bu bahiste, O'nun, sözünü ettiğimiz kitabından, Türk Genci'ne sesleniş bölümleri nakletmek istiyorum. İşin en güzeli, sizleri, Rıza Akdemir'in sözleriyle başbaşa bırakmaktır, diye düşünüyorum:.
Bakınız, neleri nasıl kaybettiğimizi ince bir hicivle nasıl anlatıyor:
"Sevgili yavrum,
Bayraktarım benim;
Duygularını anlıyorum. Gözyaşlarını kalbinde duyuyorum senin...İzâhı var çocuğum...Uzun, kanlı, firaklı bir hikâyedir bu...Kısaca anlatayım...Biz, şehitler, yiğitler, velîler yurdu Anadolu'yu garbın tırnakları kanlı istilâcı güçlerinden yalnız toprak ve yalnız Coğrafya olarak kurtardık. Ankara'nın, Afyon'un kalelerine Türk Bayrağı çektik ama îmânın bütün burçlarını teker teker yıktık.
Yunanı İzmir'de denize döktük ama İstanbul gümrüğünden bütün kozmopolit fikirler, garbın en pespâye felsefesi elini kolunu sallayarak girdi. Garp bizi topuyla, tüfeğiyle değil, şapkasiyle, kitabıyla, müziğiyle tepeden tırnağa esir aldı. Devlet felsefemiz garba kapılanmanın ve tapulanmanın yolunu aradı yarım asır...Bütün kâinatı aydınlatan bir dinin Peygamberinin doğum gününü unutarak, şimal ufuklarının Tanrısı Odin'in yaş gününü noel ağaçları ile kutladık."
( Bknz: Rıza Akdemiz, Türk Gençliğine Mektuplar, Damla Yayınevi, İstanbul 1977, sy.8)
Bazı satırbaşlarıyla devam ediyoruz: " Altı delik bir ayakkabı ile gezmek, derisi yırtılmış bir suratla dolaşmaktan çok daha iyidir." ( Bknz: a.,g.,e., sy.10)
" Ruhunda sağlam temeller olmayan, mayası ana sütü gibi ak ideallerle yoğrulmayan ve kanının her damlasında Türklük ateşi taşımayan birisi için garp, her adımında binbir bubi tuzağı saklayan bir tehlike berzahıdır." ( Bknz: a.,g.,e., sy.13)
" Garplı olmak diye bir meselemiz yok bizim. Bilgili olmak, üstün olmak, medenî olmak dâvâsındayız artık.
Türklüğe aykırı, Millî menfaate zararlı her şeye düşman ol...Türklüğe faydalı, milletimize nâfi her şeye talip ol...
Bilgi pınarına daya dudaklarını...doya doya iç!.." ( Bknz. a.,g.,e.,, sy.14)
" Türkçe, tarihin akışı içinde tekâmül etmiş, güzelleşmiş, her mefhûmu, her mânâyı, her fikri ifadeye muktedir, zengin, renkli, şiir dolu bir mahiyet kazanmıştır. Bu lisan çağlar boyunca Türk zevkinin, irfânının, idrâkinin en güzel tercümanı olmuştur." ( Bknz: a.,g.,e., sy.33)
" Aziz yavrum;
Asırlarca önce garplı bir ilim adamı " Yalnız Türkçe konuşarak Viyana'dan Pekin'e gidebilirsiniz" demişti.
Korkarım ki, bu gidişle ve dışarda düşmanlarımızın, içerde bazı bozguncuların mezbûhâne gayreti ile Türkçe konuşarak Ankara'dan Kars'a gidemeyeceğiz." (Bknz: a.,g.,e., sy.36)
" Biz ne yapacağız diyorsun mektubunda...Elbette mücâdelemiz yalnız müdafaadan ibaret olmayacak. Mefâhire söğülürken, tarihimiz terzil, büyüklerimiz tezyif edilirken isyânımız yalnız protesto etmek, beyânat vermek, makale yazmak tarzında tezâhür etmeyecek. Bizde yüzlerce tiyatro trubu teşekkül ettireceğiz. Her şehrimizde ,kasabamızda yüzlerce gezici tiyatro kurulacak. Dâvamızın binlerce bayraktarı bu ocaklarda toplanacak...En güzel sesi, en ahenkli lisânı, en müstesnâ eseri, en mânâlı jesti, en üstün repertuarı biz yazacağız vatan ufuklarına...Sahneye koyduğumuz eserler fikir, san'at, inşâ, telkin bakımlarından pırlanta değerinde olacak...
Ergenekon'u oynayacağız.
Fâtih'i oynayacağız.
Niğbolu'yu oynayacağız.
Mevlâna'yı, Köroğlu'nu, Yunus Emre'yi, Battal Gazi'yi, Dede Korkut'u, Ulubatlı Hasan'ı, Mimar Sinan'ı, Hz. Ömer'i, Ebu Zer'i, Kılıç Aslan'ı, Nasreddin Hoca'yı yaşatacağız sahnede...Türk Milleti'nin haşmet dolu sayfalarına, yiğitlik, feragat, cesâret ve irfân dolu günlerine açacağız perdelerimizi...
(.) Öğrenci, ilim kalesine Türklük Bayrağını çekmek için kitaba daha çok sarılacak..."
( Bknz: a.,g.,e., sy.58-59)
" Son nefesine kadar milletine karşı ebedî bir borç yükü altındasın.
KURÂN,
VATAN,
VE BAYRAK SANA EMÂNET...
Allah, bu milleti bu vatan sathı üzerinde ve Albayrağın gölgesinde mukaddes kitabını okumaktan mahrûm bırakmasın..."( Bknz: a.,g.,e., sy.104)
Netîce olarak diyebiliriz ki; Âkif'te, Necip Fâzıl'da ve Başgil'de olduğu gibi Rıza Akdemir'de de gençlik aynı düşüncelerle ifade bulmaktadır ve hepsindeki müşterek kanaat şudur:
Bilgiyi/ilmi nerede bulursanız alınız, fakat, dâimâ Müslüman-Türk olarak kalınız!
OLAY GAZETESİ, 12-13 NİSAN 2013, SF.8