Şâir Ve Edib M. Halistin Kukul İle Şiir Üzerine Sohbet
Sayın Hocam; Türk milleti, sizi, nesir yazılarınızdan çok şiirlerinizle tanıyor. Bu da şiire verdiğiniz değer ve önemi gösteriyor. Bunun sebebini açıklar mısınız? - Şiir; lisân yâni dil san’atı olduğu gibi, aynı zamanda, iç/kalb/gönül...

Sayın Hocam; Türk milleti, sizi, nesir yazılarınızdan çok şiirlerinizle tanıyor. Bu da şiire verdiğiniz değer ve önemi gösteriyor. Bunun sebebini açıklar mısınız?
- Şiir; lisân yâni dil san’atı olduğu gibi, aynı zamanda, iç/kalb/gönül san’atı’dır. Bu san’atın hattâ san’atların ortaya çıkışlarında yâni başlangıçtaki itici güç, his’tir ki, her insanda farklı tecelli eder. İlk hamlede, bunun kâğıda dökülmesi ise, zor iştir. Bâzılarına bakarsanız, bunu hemencecik kâğıtla buluştururlar. Fakat çok geçmeden de, o kâğıdı buruştururlar.
İç’te beliren bu duygunun kâğıda yazılması bu kadar mı zordur?
- Duygunun derinliğine bağlıdır. Bakarsınız ki, adam döktürüyor. Döktürür!..Fakat nedir bu? Kâğıda intikal eden bu gönül sızısı/coşkusu/yangısı/çilesi/çığlığı/sükûneti her ne ise, esas zorluğu daha sonra yaşar. Bu zorluk, başlangıçtaki ‘doğumdan’ daha da zordur. ‘Yazdım oldu!’ değil, ‘Yazdığım ne oldu, nedir acaba?’nın cevabını ararız burada. Esas sorgulama, his’in kâğıda intikalinden sonra başlar.
Yâni?
- Yânisi şu ki, devreye ‘akıl’ girer. Şimdi soracaksınız: Girer de ne olur? Muhakeme başlar; işe, zihin girer. Sezgilerdeki çelişkiler , birbirleriyle mücâdeleye girişir ve bir noktada durulur, doğrulanır. Pürüzler varsa giderilir. Yâni; inisiyatif, his’in elinden çıkar ve ‘akıl’a devredilir.
Burada; şâirin kültür ile, estetik ve poetik idrâki/anlayışı/telâkkisi ön p(i)lâna çıkar. Daha önceleri de yazdım ve söyledim. Her fikrin bir estetik-poetik anlayışı vardır. Bu anlayış, yolu çizer. Tabiî ki, kültürün temel gıdası, o milletin dili’dir. Bu bakımdan; en çok önem ve değer vermemiz gereken şey ise, güzel dilimiz Türkçe’miz olmalıdır.
Değişik türlerde yazmanızın şiire menfî veya müspet bir tesiri var mı? Şiire, nasıl zaman ayırıyorsunuz?
- Her iş için zaman değerlidir. Zaman boş değil, zamanı boşa harcayınca, boş olur!..İnsan istedikten sonra yâni çalışma irâdesi ve azmi olduktan sonra zaman ayırmamak diye bir şey olamaz. Çünkü; ne ânımızda çalışır vaziyette değiliz. Bâzı istirahat zamanlarımızı değerlendirince hiçbir şey çâresiz kalmaz.
Meselâ; bir makale üzerinde çalışırken, zihin başka şeyler üzerinde de istikamet bulabiliyor. Sokakta yürürken, zihin devamlı faaliyet hâlindedir. Hattâ uyurken bile...Bunları değerlendirip, bâzı notlar aldığınız takdirde yâni istirahatinize ve uykunuza kıyabildiğiniz zaman bu işler için fevkalâde zaman bulunabilir.
Çok kişi zaman darlığından şikâyet ediyor: Zaman bulamıyorum, diyor. Bâzıları da zaman geçmiyor diye serzenişte bulunuyor, bunlara ne dersiniz?
- Hiçbirine iltifatım yoktur. Akşam-sabah horuldayıp zaman bulamayanlar ile, kahvehânelerde ömür tüketenler aynı. Câmi avlularına bakınız...Sokak kahvehânelerine bakınız...Deniz kenarında dikilip soluyanlara bakınız...Boş hikâye!.Kaç kişinin elinde kitap var? Ne yazık ki, gençler de aynı, yaşlılar da!..Zamanı aramışlar mı ki, bulacaklar! Zaman, neredeki geçmiyor? Haberleri bile yok!..Zamanı değerlendirme yolunu seçin, bakın neler neler bulursunuz!..
Bildiğim, okuduğum, tanıdığım kadarıyla, 2021 yılı, ilk şiirinizi yayınlama yılınızın altmışıncı yılı. Geçen zaman için ne dersiniz?
- Yine ‘zaman’ değil mi? Doğrudur!..Îzahı zor bir kelimedir o...Bu, şu demektir ki, şahsen, geçen zamanı çok iyi değerlendirmişim. Boşa harcamamışım. Memnunum. İrâdemden, çalışma gayretimden, azmimden memnunum. Bu hususta da çok huzurlu ve mes’udum. Geriye dönüp baktığım zaman, binleri aşan makale, deneme ve şiirlerim mevcut...Henüz yayınlanmış olan onsekiz kitap!..Daha ne olsun demek bile istemiyorum. Onu, Allah, bilir!..Çünkü; yayına hazır yine onun üzerinde kitabım var.
İlk şiirimin yayınlandığı 1961 yılı, Harbiye öğrencisiydim. Bu yıl, ilk yayın yılı olduğuna göre, şiirle muhabbetim daha öncelere, ortaokul ve lise yıllarıma gider. Netîce, şimdilik burası!..İlk şiirimin yayınının üzerinden tam 60 yıl geçmiş!..Her şey, Allah’ın takdiriyledir.
Biliyorum ki, bu hususta söyleyecekleriniz çoktur. Bugüne kadar, bu konuda çok yazınızın ve mülâkatınızın olduğunu da biliyorum. Şimdilik, son sözünüzü söyler misiniz?
- Piyasada şiir namına çok şeyler bulunmaktadır. Korkunç bir şiir enflasyonu mevcut!..Bu yola çıkanlar veya çıkacak olanlar, önce çok okumalıdırlar. Sonra; sabırla, hislerini akıl ile kaynaştırmalı ve acele etmekten sakınmalıdırlar.
Bizim Türk şiirimiz, köklü bir şiirdir. Yusuf Has Hâcib okunmalı, dünyâ şiirinin zirve ismi Yûnus Emre okunmalı, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî okunmalı, Karacaoğlan okunmalı, Şeyh Galib okunmalı, Yahya Kemal, Mehmet Âkif, Necip Fâzıl, Niyazi Yıldırım, Mehmet Çınarlı, Feyzi Halıcı, Abdurrrahim Karakoç okunmalı!..Hârici/yabancı şâirlere, en azından göz atılmalı!..
Son söz olarak diyeceğim şu ki; şâir namzeti kardeşim!..Önce, etrafına iyi bakmalısın!..Kimler gelmiş, kimler geçmiş, iyi tedkik etmelisin!..Sabaha karşı, kalemini eline alıp pencerenin önüne oturuyorsun ve güneşin doğmasını bekliyorsun. Niçin? Güneş doğacak da sana ilhâm verecek, öyle mi? Çok daha beklersin o güneşi! Çok daha beklersin o doğuşu!..
O güneş, senin içinde doğmadıktan sonra, bu doğacak güneş sana ne yapsın?!..