“Hemşehri” aynı memleketli, aynı şehirli olmak demektir. Hemşericilik ise aynı şehirden olan insanların birbirine kol-kanat germesi ve birbirine sahip çıkması demektir. Aynı şehirde olan insanların birbiriyle dayanışması olarak olumlu anlamda kullanılmaktadır aslında. Ancak, bun Aynı şehirde yaşayan insanlar şuralı veya buralı diye ayrıştırmalara gidildiğinde mesele işin içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.
Mikro Milliyetçilik, Türk Milliyetçiliğini Zedeliyor
Köylerden kente yoğun göçlerin yaşandığı toplumlarda,büyük şehirlerdei, hemşericilik yaygındır.İstanbul’un her sokağında rastlanılan, bu şehre göç veren illerin, ilçelerin, köylerin hatta mahallelerin ismini taşıyan dernekler, hemşericiliğin büyük kentlerde ciddi şekilde arttığını göstermektedir.Sivil toplum kuruluşların güçlenmesi, sosyal medyanın her vatandaş tarafından yoğun olarak kullanılmasıyla birlikte bu durum yer yer “mikro milliyetçilik" ve "bölgecilik” şeklinde ortaya çıkmaya başlamıştır. Aslında bu durum genel anlamda toplumun birlik ve beraberliğini zedeleyen kritik bir durumdur. Mikro milliyetçilik, bölgesel milliyetçiliği, bölgesel milliyetçilik, Türk milliyetçiliğini zedelemektedir.Bu yönüyle “hemşericilik” başka il-bölge insanlarına karşı haksızlıklara sebep olabilmektedir. “Memleketli kayırmacılığı” fırsat eşitliğini ve adaleti zedelemektedir. Memleketli kayırmacılığı “hemşeri” kelimesinin nostaljik anlamında kendini gizlemekte ve masumlaştırmaktadır. Dolayısıyla bir adım sonrasında ne içinde yaşadıkları ve çocuklarını büyüttükeri memleketlerine ne de ülkelerine bir fayda sağlayabilmektedirler. Elbette yakından uzağa doğru birsevgi çemberi ve koruma ve kollama insan fıtratında vardır. Ancak bu ifrat durumunda yararlı olmaktan çıkarak zararlı hale gelebilmektedir.Samsun'da özellikle seçim sathına çıkarken kuvvetli bir yapı haline gelen "Samsunluluk" halının üzerindeki desenler gibi bir bütünün ayrılmaz parçaları haline geldiklerinde ortaya güzellikler çıkmaktadır. Kişilerin doğdukları yer neresi olursa olsun bulundukları memlekete can-ı gönülden hizmet vermenin azmi ve gayreti içinde oldukları taktirde çocuklarına güzelbir gelecek kurabilirler. Yaşanabilir güzel bir Türkiye oluşumuna katkı sağlayabilirler. Ekmeğini yediği, suyunu içtiği, para kazandığı, çocuklarını yetiştirdiği memlekette seçilmiş bir insan oldukları halde o memleketin yerlisi olan insanları ber taraf etme düşüncesi veya makam ve mevkilere, doğdukları şehrin insanlarını taşıma gayreti ihanet ve nankörlükten başka bir şey değildir.Konuyla olması bakımından Samsun Valisi Osman Kaymak çok güzellbir tespitte bulunuyor:"Ben Bayburtluyum, Samsun’da Bayburtlular, Ordulular, Giresunlular, Gümüşhaneliler, Trabzonlular ve Rizeliler de var. Ben onlara şunu söylüyorum. Sizler öncelikle Samsunlusunuz. Bayburtluyuz ama önce Samsunluyuz. Sen şimdi Bayburt’a gitsen ne yapacaksın, orada işin gücün var mı? Ben Bayburtlu olmaktan onur ve gurur duyuyorum ama önce Samsunluyum. İnsanlar memleketlerinden Samsun’a boşuna gelmedi bu verimli topraklar insanlara iş oldu, ekmek oldu, aş oldu. Çocuğunu burada büyütüp burada okula gönderiyor, geçimini ve işini burada yapıyor. Samsun bizlerin karnını doyurmuş, onun için burayı sevmek durumundayız. Buranın geleceği, mutluluğu, huzuru ve güvenliği hepimizi çok ilgilendiriyor. Buradaki yaşam kalitesini artması hepimizi çok ilgilendiriyor. Ben önce Samsunluyum derken, Bayburtlu olduğumu inkar etmiyorum ki. Aslını inkar eden haramzadedir. Aslımızı inkar etmeden önce Samsunluyuz, sonra doğduğumuz memleketliyiz. Bu yüzden ayrımcılık yapmamamız lazım. Birbirimizi sevmek zorundayız.”Kurtraca