Bu akşamdan itibaren haber programlarını takip etmeyeceğim…
Kaseti zirve yapmış birisi Trabzon’da ağız bozmuş, peygamberleri diline dolamışşş…
Halt etmiş, çünkü dincilerin (din istismarcılarının) eline koz vermiş, gollük pas atmış…
Samsun’a gelmiş, kalabalıktı, diyorlar toplantısı… Giden, öyle olsun.
Dili bozuk muhalefet, ortalığı kokuya verdi, ağıza alınmayacak ifadelerle yüklendiler. İçlerinden bir din istismarcısı, “Kaset Mağduru ve mağruru” olan bu iktidar golcülerinin pasörüne:
-Dini siyasete âlet ediyor, demez mi?
Be cıvık, Baykal’ın bu sözleri için ne deseniz yeridir ama “dini siyasete âlet etme” suçlaması tamamen saçmadır.
Bir zenci, bir zenciye “zenci” dese ne yazar?
Meydanlarda on beş senedir aynı ses tonu, aynı aşağılayıcı cümlelerle yapılan hakaretler, karşılık olarak verilen cevaplar, çocukların uzak tutulmasını gerektiren ifadelerdir.
BEN, ÖĞRENCİLERİME NE KADAR HAKSIZLIK ETMİŞİM MEĞER…
-Hocam yaaa, dediklerinde karartmışım kaşlarımı:
-Lütfen yağsız konuşalım, ben size böyle mi sesleniyorum?... Gayrı ciddi bir hitap tarzıdır bu, hoş değildir, demişim yıllar yılı…
Gerçekten haksızlık etmişim…
Çok sık tekrarlanıyor “Yaaa” höykürmesi böyük böyük adamlar tarafından…
Çocuklar, bu seslenişleri dinledikçe bana öfkeleniyorlar mıdır acaba?
Demişim ki:
-Orada olmayanların, size cevap veremeyecek olanların söz ve davranışlarını ad vermeden anlatırsanız durum tespitinde bulunmuş olursunuz, aksi halde alçakça dedikodu yapmış sayılırsınız…
Şimdi meydanlarda yapılan nedir?
-Eeeeeeeyyyy falanca, filanca…. diye başlayan yüksek perdeden cıvık çamur sıvamalarını dinledikçe, cinlerim tepeme üşüşüyor, yine öğrencilerim geliyor aklıma…
SİYASET, MEMLEKETE HİZMET ETME YOLUDUR.
Öyle olması gerekir. Bizde siyaset, partililere, yakınlara iş, aş, makam ikram etme kapısıdır. Fasulyelerin tırmanması için sırık olmak, sarmaşıkların sarılması için köhne ağaç olmak asla siyasetçinin işi olmamalıdır.
Bir siyasetçinin kendisi ve yakınları gözle görülür bir hızla zengin oluyorsa, yeteneksiz yandaş ve yakınlar üst makamlara atanmışsa bu, siyasetin balından değil, o siyasetçinin alçaklığındandır.
“Siyaset yalansız olmaz” sözü, art niyetli siyasetçilerin ve onların alkışçılarının bu alçaklığa kılıf giydirme sevdasıdır.
Siyaseti mendebur eden biraz da siyasi partiler kanunu, seçim kanunu ve siyasetin finans kaynaklarının belirsizliğidir...
Yapılacak olan Anayasa Değişikliği Yasa Tasarısına getirilen eleştirilere bakıyorum, seviyesiz.
Geçmiş referandumda (2010) bizim hayır dediğimize “Mezardan ölüleri çıkartın… yetmez ama EVET” diyen zümre, şimdi HAYIR keşkeği dağıtıyor.
Evet, diyenler şudur, hayır diyenler budur…
Hadi oradan, sen git, kudurdukça kudur…
“Falancalar da evet diyor” veya “Filancalar da hayır diyor” şeklinde kıyaslamalar yapılıyor… Ne kadar acımasızca…
MAĞDURİYET MAĞRUR ETTİ HER ZAMAN
Bu sefer mağrurların imdadına AVRUPA yetişti ve yine MAĞDUR’a yattılar.
Avrupa’ya okuduğumuz meydanın hesabını tutacak babayiğit var mı? Yarısını aklımızda tutup uygulasak en az on yıl kimse bize yan bakamaz.
Mavi Marmara ve İsrail geliyor aklıma…
Madem bu kadar kuzu sarması olacaktık, o yalanları niye söylediniz?
Bu milleti niçin aldattınız ve kandırdınız…
Şu anda bizi aldatıp kandırmadığınızı nereden bileceğiz?...
Biz, bu siyasi tantanalara lâyık bir millet miyiz?