Târih; devletler ve milletlerarası münâsebetlerin, sosyolojik, kültürel ve siyâsî faaliyetlerini barındıran çok mutevâlı, araştırılıp vesîkalar ortaya konulduğu zaman hakîkî varlığını ve ibret alındığı zaman ise, ‘kıymetini gösteren’ mükemmel bir hâfızadır.
Bu hâfıza, her araştırmada bir merhale daha ileri götürülerek, hâlihazır duruma yeni bilgiler ve tecübeler kazandırmakla birlikte, esas olarak, insanlığın geleceğine dâir ibretlerin ve nasihatlerin alınmasını sağlar.
Bugüne kadar yapılan araştırmalar, en azından, insanlığa, ahlâklılık ve uzlaşma kültürünü temin açısından fazla bir şey vermemekle birlikte, ilim ve san’at bakımından bâzı değerler kazandırmıştır. “Ahlâklılık ve uzlaşma kültürü”ndeki verimsizlik, bugün, dünkünden ziyâde artmış ve ne yazık ki, eski kinler depreştirilerek yeni nesillerin önüne haset duygularını körükleyen birer nefret âbidesi olarak dikilmiştir.
Târihe bakmak, özüne nüfûz etmek, hâdiseleri oldukları gibi naklederek üzerinde tahlil yapmak iyi bir tarihçinin vazîfesidir. Bir hekim, hastasını muayenede, ilk önce, bâzılarının çok basit görebileceği soruları sormakla işe başlar. Tıpkı, askerlikteki sağa dön-sola dön gibi düşünülebilir...Der ki, önceden geçirdiğin bir hastalık var mı? Annende - babanda yâni sülâlende şu şu şu kalıcı/irsî hastalıkları geçiren birini biliyor musun?
Ardında; gerekli âletlerle onu dinler, tansiyonuna-nabzına bakar; tahlil ister, kalp g(ı)rafisini, röntgen filmini çektirir.
İş, artık teşhise gelmiştir. Teşhissiz tedâvî mümkün müdür? Muamele ve muayene devam eder!..
İyi bir tarihçi, tıpkı bir hekim gibi, hâdiselerin filmini çekebilmeli, tespitini yapıp teşhisini koyabilmelidir. Bu ise, vesîkasız olmaz!..Ondan sonra, iş, bu hâdiseleri, önce zamanına; sonra şimdiye ve bilâhare de geleceğe dâir tahlillerle kayda geçirebilmelidir.
Tarihte nakilcilik, kuru bilgilerin sunulmasıdır ki, buna, asla lüzumsuzdur diyemeyiz. Ancak, şu var ki, ve bugüne kadar görülmüştür ki, ‘kuru nakilcilik/sathî bilgi’, bize fazla bir şey kazandırmamıştır. Hele de, rakam tarihçiliği, zihinleri, hâdiselerin özünden koparmaya bile sebep olmuştur.
Bir hâdisenin oluş sebepleri, gelişimi ve netîceleri mi önemlidir, yoksa, onun hangi tarihte meydana gelip bittiği mi? Elbette ki, zaman-mekân ve şahıs münâsebetleri önemlidir. Buna, hiç kimsenin bir diyeceği de olamaz.
Şu anda okumakta olduğunuz “Pontus Üstüne (Basından Seçmeler/2)” adını taşıyan bu eserdeki hâdiseler zinciri, uzun zamandır üstü küllenmeye bırakılmış meselelerin birileri tarafından ‘çarpıtılarak tekrarlanmak istenmesi’ üzerine kaleme alınmış yazılardan meydana gelmektedir.
Ne yazık ki, biz Türk milleti olarak çok tez rehâvete kapılan bir yapıya sahibiz. Hattâ, bundan sekiz asır önce kayda geçirilen ihtişamlı Orhun Âbideleri’ndeki şu sözleri de sık sık tekrarlarız:
“Türk, Oğuz Beğleri, millet! İşitin! Üstte gök basma(dıy)sa, altta yer delinme(diy)se, Türk millet(i)! (Senin) ilini, töreni kim(ler) bozdu?
(Ey) Türk milleti! Pişmân ol! (Kendine dön!) Emre uyduğun için (Seni) yükseltilmiş bilge kağanına, iyi, müstakil ülkene, kendin yanıldın! Kötü iş yaptın!
Silâhlı, nereden gelip (seni) yayıp götürdü? Süngülü, nereden gelip (Seni) sürüp götürdü? “ (Bknz: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Nihad Sâmi Banarlı, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1971, Sf. 63)
Yâni; birbirinize düşüp gaflete dalmadıktan sonra, hiçbir insan nesli, sizin “ilini”zi, “töreni”zi bozamaz!.
Demek ki, kusuru, başkalarında değil, önce, kendimizde aramamız, bünyemizdeki arızaları iyi teşhis etmemiz, kendimizi devamlı murakabe altında bulundurmamız lâzımdır.
Bananeci, vurdumduymaz, gafil ve rehavet içinde bulunduğumuz zamanlarda, bilinmelidir ki, “düşman” asla “uyumamakta” ve yeri geldiği zaman, kendini ortaya çıkarmaktadır.
Gazeteci Yazar Ali Kayıkçı tarafından hazırlanan ve seneler önce de birinci baskısını yapmış olan “Pontus Üstüne” adlı bu kitap, şimdi, ilâveli olarak ve basından seçme makalelerin de yer aldığı ikinci baskısıyla okur huzuruna çıkmıştır.
Bu hususta, S. Ahmet Arvasî, târih öğrenmenin önemini şu cümlesiyle çok anlaşılır bir şekilde bize söylemektedir: “Tarihî gerçeklere bağlılık ve ondan gerektiği gibi faydalanmak, yeni nesillerin varlığını sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir öneme sahiptir.”
Demek ki; tarihî hâdiselerdeki “gerçekleri” mükemmel bir şekilde kavramamız, onlardan “gerektiği gibi faydalanma”mız ve “yeni nesillerin varlığını sürdürebilmesi için” ise, bu bilgileri sağlıklı bir şekilde onlara nakledebilmemiz gerekir.
Kızıl ve kara emperyalizm başta olmak üzere, her türlü emperyalizmin çepeçevre etrafmızı sardığı ve sinsi emelleriyle içimizde yuvalanmaya çalıştığı bu dönemlerde, bu eserin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Türk Dünyâsı kendine gelmeli, İslâm âlemi uyanmalıdır!..
Bu düşüncelerle, Gazeteci Yazar Ali Kayıkçı’nın hazırlamış olduğu “Pontus Üstüne (Basından Seçmeler/2” adlı eserinin faydalı olacağı kanaatini taşıyorum.
Tebrik ediyor, başarılar diliyorum!..