MHP Lideri Bahçeli, partisinin İstanbul İl Teşkilatının düzenlediği iftar programında yaptığı konuşmada; 'Paradigmacılar, kendimize özgü hangi dili beğenmemektedir? İlk şehidimiz Ruhi Kılıçkıran’ı mı unutalım, Süleyman Özmen’i mi aklımızdan çıkaralım? Dursun Önkuzu’yu mu bırakalım, Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu mu kenara itelim?' dedi.
Devlet Bahçeli Konuşmasında ülkücü hareketin verdiği şehitlerden bazılarının ismini zikrederek şöyle konuştu:
Nasıl mağrurluğu ve mahkûmluğu kabul etmiyorsak, meyusluğu da reddecek, elimizin tersiyle iteceğiz. Biz yağlı urganda, infaz hükümlerini alçakça verenler karşısında devleşen Gaziantepli Ahmet Kerse’nin izindeyiz. Samsunlu Ali Bülent Orkan’ın peşindeyiz. Malatyalı Cengiz Baktemur’un yolundayız. Elazığlı Cevdet Karakaş biziz. Çorumlu Fikri Arıkan içimizden biri. Manisalı Halil Esendağ bir yüzümüzse, Trabzonlu İsmet Şahin diğer yüzümüzdür. Evlad-ı Fatihan Selçuk Duracık yeminimiz, son yolculuğunda nişanlısına mutlu bir yuva kurmasını dileyerek hepimizi hüzne boğan Mustafa Pehlivanoğlu namusumuza emanettir. İsmini sayamadığım, saymaya da ne zamanımızın ne de yüreğimizin yeteceği binlerce şehidimizin haklı davasına pusu kuranları püskürtmek de şeref meselemizdir. 4 Ekim 1978’de, 17 yaşındaki evladıyla şehit edilen İstanbul İl Başkanımız Recep Haşatlı’nın yarın Ruz-i Mahşer’de yüzüne görevimizi yapmanın huzuruyla bakmak istiyoruz.
Değişim senelerdir her kilidi açan maymuncuk gibi kullanılmaktadır.
Değişimden maksat, tarihi rotadan sapmaktır. 14 yıldır AKP’nin değişim ezberini defalarca işittik. Değişimle Türk düşmanlığının mesafe aldığını gördük. Yeni Türkiye uydurmasına sayısız kere şahit olduk. Değişim, asrın sihirli kelimesidir ve sanki her derde devadır. Değişim için bir değişen bir de değiştiren olmalıdır. Peki, değişim korosuna katılan değiştirici aktörler öncelikle bu yetki ve icazeti nereden, nasıl almışlardır?Milliyetçi Hareket Partisi’nin değişim kayalıklarına çarpmayla son bulacak çekme işini kim vermiş, üst ve alt yüklenicilerin görev dağılımını kimler yapmıştır? Hepsini bir yana bırakınız; siyasetimizde bir yanlışlık olduğu söylenmekte midir? Hayır. İdeolojik kırıklık, fikri tutarsızlık, Türkiye ve dünya gündemini okuma ve yorumlamada bir eksiklik, bir kusur, bir mahcubiyet var mıdır? Hayır. Dikkat ediniz, paradigma değişimi diye şehir şehir dolaşanlar, temel itiraz ve eleştirileri sadece Genel Başkanlık koltuğuna yöneliktir. Yani ben olmadığım taktirde paradigma değişecekmiş. İktidar kapıda bekliyormuş, başbakanlık koltuğu nerede bu paradigmacılar diyormuş. Birden bire oy patlaması olacak, yüzde 20’ler aşılacakmış. Değerli arkadaşlarım, paradigma değişsin diyenler şayet cahil değilse, korkunç bir plan ve projenin ara elemanlarıdır. Paradigma esas itibariyle, kabul görmüş olan inançlar bütününe veya problemlerin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda hemfikir olunan geleneklere denir. Özellikle sosyolojide her yaklaşım veya eğilimin kendine özgü bir dilden yol alarak teori oluşturması paradigmadır.
Paradigmacılar, kendimize özgü hangi dili beğenmemektedir? İlk şehidimiz Ruhi Kılıçkıran’ı mı unutalım, Süleyman Özmen’i mi aklımızdan çıkaralım? Dursun Önkuzu’yu mu bırakalım, Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu mu kenara itelim?
Paradigma değişsin diyenler, söyleyiniz, ne yapalım, hangi değerimizi gömelim? Bunlar inançlarımızın ve geleneklerimizin nesinden, neresinden rahatsız olduklarından değiştirmeyi kafalarına koymuşlardır? Dünyaya, hayata ve gelişmelerin seyrine bir zihin ve fikir merceğinden bakarak kavramsallaştırmak paradigmaya sahip olmak demektir. O halde, fikrimizin, zikrimizin, zihnimizin, ülkülerimizin değişmesini isteyenlerin amaçları nedir, nelerden ibarettir? Biz ilkelerimizden ayrıldığımız zaman iktidar mı olacağız? Biz geçmişimize sırt döndüğümüz zaman iktidara mı kavuşacağız? Bir asrı aşan düşünce damarından uzaklaştığımız, 47 yıllık ana kaynaktan koptuğumuz zaman birden bire iktidara demir atacağımız mı sanılmaktadır?
Paradigma değişsin diyenler bu sorularımıza mantık ve tutarlılık çerçevesinde hayır diyemezler. Çünkü dedikleri anda, paradigma değişiminden bahsedemezler. Meselenin gerçek yüzü şudur: Paradigma değişimiyle paralel ve parabol emellere yataklık yapılmakta, kuluçka vazifesi görülmektedir. İşte bu yüzden, Türkiye’nin çok tehlikeli ve milli bekasının birinci dereceden tehdit altında olduğu vahim türbülansta Milliyetçi Hareket Partisi büyük bir oyunun yeni perdesiyle karşı karşıyadır.
Milliyetçi-Ülkücü Hareket meşgul edilmekte, ele geçirilmek istenmektedir.
Komşu coğrafyalarda yeni bir düzen kurulurken, Türkiye açık açık sistem ve rejim değişikliğine zorlanırken; Milliyetçi Hareket Partisi’nin kanadının kolunun kırılması; mümkünse de marjinalleşmesi amaçlanmaktadır
Devlet Bahçeli Konuşmasında ülkücü hareketin verdiği şehitlerden bazılarının ismini zikrederek şöyle konuştu:
Nasıl mağrurluğu ve mahkûmluğu kabul etmiyorsak, meyusluğu da reddecek, elimizin tersiyle iteceğiz. Biz yağlı urganda, infaz hükümlerini alçakça verenler karşısında devleşen Gaziantepli Ahmet Kerse’nin izindeyiz. Samsunlu Ali Bülent Orkan’ın peşindeyiz. Malatyalı Cengiz Baktemur’un yolundayız. Elazığlı Cevdet Karakaş biziz. Çorumlu Fikri Arıkan içimizden biri. Manisalı Halil Esendağ bir yüzümüzse, Trabzonlu İsmet Şahin diğer yüzümüzdür. Evlad-ı Fatihan Selçuk Duracık yeminimiz, son yolculuğunda nişanlısına mutlu bir yuva kurmasını dileyerek hepimizi hüzne boğan Mustafa Pehlivanoğlu namusumuza emanettir. İsmini sayamadığım, saymaya da ne zamanımızın ne de yüreğimizin yeteceği binlerce şehidimizin haklı davasına pusu kuranları püskürtmek de şeref meselemizdir. 4 Ekim 1978’de, 17 yaşındaki evladıyla şehit edilen İstanbul İl Başkanımız Recep Haşatlı’nın yarın Ruz-i Mahşer’de yüzüne görevimizi yapmanın huzuruyla bakmak istiyoruz.
Değişim senelerdir her kilidi açan maymuncuk gibi kullanılmaktadır.
Değişimden maksat, tarihi rotadan sapmaktır. 14 yıldır AKP’nin değişim ezberini defalarca işittik. Değişimle Türk düşmanlığının mesafe aldığını gördük. Yeni Türkiye uydurmasına sayısız kere şahit olduk. Değişim, asrın sihirli kelimesidir ve sanki her derde devadır. Değişim için bir değişen bir de değiştiren olmalıdır. Peki, değişim korosuna katılan değiştirici aktörler öncelikle bu yetki ve icazeti nereden, nasıl almışlardır?Milliyetçi Hareket Partisi’nin değişim kayalıklarına çarpmayla son bulacak çekme işini kim vermiş, üst ve alt yüklenicilerin görev dağılımını kimler yapmıştır? Hepsini bir yana bırakınız; siyasetimizde bir yanlışlık olduğu söylenmekte midir? Hayır. İdeolojik kırıklık, fikri tutarsızlık, Türkiye ve dünya gündemini okuma ve yorumlamada bir eksiklik, bir kusur, bir mahcubiyet var mıdır? Hayır. Dikkat ediniz, paradigma değişimi diye şehir şehir dolaşanlar, temel itiraz ve eleştirileri sadece Genel Başkanlık koltuğuna yöneliktir. Yani ben olmadığım taktirde paradigma değişecekmiş. İktidar kapıda bekliyormuş, başbakanlık koltuğu nerede bu paradigmacılar diyormuş. Birden bire oy patlaması olacak, yüzde 20’ler aşılacakmış. Değerli arkadaşlarım, paradigma değişsin diyenler şayet cahil değilse, korkunç bir plan ve projenin ara elemanlarıdır. Paradigma esas itibariyle, kabul görmüş olan inançlar bütününe veya problemlerin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda hemfikir olunan geleneklere denir. Özellikle sosyolojide her yaklaşım veya eğilimin kendine özgü bir dilden yol alarak teori oluşturması paradigmadır.
Paradigmacılar, kendimize özgü hangi dili beğenmemektedir? İlk şehidimiz Ruhi Kılıçkıran’ı mı unutalım, Süleyman Özmen’i mi aklımızdan çıkaralım? Dursun Önkuzu’yu mu bırakalım, Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu mu kenara itelim?
Paradigma değişsin diyenler, söyleyiniz, ne yapalım, hangi değerimizi gömelim? Bunlar inançlarımızın ve geleneklerimizin nesinden, neresinden rahatsız olduklarından değiştirmeyi kafalarına koymuşlardır? Dünyaya, hayata ve gelişmelerin seyrine bir zihin ve fikir merceğinden bakarak kavramsallaştırmak paradigmaya sahip olmak demektir. O halde, fikrimizin, zikrimizin, zihnimizin, ülkülerimizin değişmesini isteyenlerin amaçları nedir, nelerden ibarettir? Biz ilkelerimizden ayrıldığımız zaman iktidar mı olacağız? Biz geçmişimize sırt döndüğümüz zaman iktidara mı kavuşacağız? Bir asrı aşan düşünce damarından uzaklaştığımız, 47 yıllık ana kaynaktan koptuğumuz zaman birden bire iktidara demir atacağımız mı sanılmaktadır?
Paradigma değişsin diyenler bu sorularımıza mantık ve tutarlılık çerçevesinde hayır diyemezler. Çünkü dedikleri anda, paradigma değişiminden bahsedemezler. Meselenin gerçek yüzü şudur: Paradigma değişimiyle paralel ve parabol emellere yataklık yapılmakta, kuluçka vazifesi görülmektedir. İşte bu yüzden, Türkiye’nin çok tehlikeli ve milli bekasının birinci dereceden tehdit altında olduğu vahim türbülansta Milliyetçi Hareket Partisi büyük bir oyunun yeni perdesiyle karşı karşıyadır.
Milliyetçi-Ülkücü Hareket meşgul edilmekte, ele geçirilmek istenmektedir.
Komşu coğrafyalarda yeni bir düzen kurulurken, Türkiye açık açık sistem ve rejim değişikliğine zorlanırken; Milliyetçi Hareket Partisi’nin kanadının kolunun kırılması; mümkünse de marjinalleşmesi amaçlanmaktadır