Murat Karayılan Karayılan, olası AKP-MHP koalisyonu için ise "Şimdi AKP, MHP’yle koalisyon yapmayı düşünüyor. Böyle bir şey kuşkusuz savaş demektir" diye konuştu.
ANF’nin sorularını yanıtlayan Murat Karayılan’ın açıklamalarda bulundu.
‘Apo’nun özgürlüğünü esas almayan çözüm bizim için çözüm değildir’
Bu konuda belirtilmesi gereken diğer bir husus da, biz HDP değiliz; HDP de PKK değildir. Bazı çevreler HDP ile PKK’yi aynı kefeye koyarak, aynılaştırarak yaklaşıyorlar. HDP birçok bileşeni olan demokratik bir projede birleşmiş, çeşitli kesimlerden oluşan siyasal bir yapıdır. Özellikle gerilla olarak Türkiye toplumuna karşı sorumluluğumuzun bilincindeyiz. Öncelikle sömürgeci baskı sisteminin aşılması ve halkımız ile Önderliğimizin özgürlüğü bizim için belirleyicidir. Bir kere her şeyden önce Önder Apo’nun ve zindanlardaki tüm siyasi tutsakların özgürlüğünü esas almayan hiçbir çözüm biçimi bizim için çözüm değildir. Önder Apo’nun bu saatten sonra halen tutuklu bulunması, hele bir de tecrit altında tutulması kabul edilecek bir durum değildir. Acilen el atılması gereken temel husus budur. İşte HDP’nin İmralı heyeti başvurdu; halen bir cevap verilmiş değil. Belki denilebilir ki hükümet kurulmamış, vb. ama bir devlet vardır ve devletin daimiliği vardır. Halkımız, Türkiye’deki tüm yoldaşlarımız ve demokrasi ile barıştan yana olan tüm kesimler şunu anlamak istiyor: Bu devlet bu sorunu çözüp Türkiye’yi demokratikleştirmek istiyor mu, istemiyor mu? Çünkü koalisyonların kurulmasında ana eksen budur. HDP’nin yaklaşımlarının dar olduğunu da zaten bu açıdan belirttim. HDP sanki böyle bir sorun yokmuş gibi, ‘biz onurlu mücadeleci bir muhalefet olacağız’ diyor. Hele önce sorunun çözümünü netleştirelim. Çözüm nasıl olacak? Kürt sorunu çözülmeden Türk devleti ileriye dönük tek bir adım atamaz. Kürt sorunu çözülmeden demokratikleşme namına ne söylenirse palavra olur.
Bir de askeri güçlerin sürekli temas halinde olma tehlikesi vardır. Şu anda Türk devlet güçleri yoğun bir biçimde faaliyet içindedir. Mesela Türk ordusunun bu son 3 günde yürüttüğü keşif faaliyeti ancak savaş döneminde yürütülebilir. Yine Eruh’ta Türk ordusunun operasyonlarından dolayı çatışma yaşandı ve Sarya Onur isimli değerli kadın yoldaşımız şehit düştü. Biz şimdiye kadar ateşkes koşullarına tek taraflı riayet ettik. Ancak tahkim edilmiş bir ateşkes olmadan süreç daha fazla ilerletilemez. Bunu herkes bilmeli. Nereye kadar sakınacağız? TBMM bu konuya resmen el atmalı. Meclis açılır açılmaz ilk gündeme gelmesi gereken konu budur. Konuya el atacak, sorunun çözümünü yasal bir konu haline getirecek ve müzakerelerin başlatılması temelinde tahakküm edilmiş bir ateşkesin her iki taraftan da kabul görmesi, baş muhatap ve baş müzakereci olarak Önder Apo’nun ve Kürt tarafının heyetinin eşit düzeyde görüşmelere katılması için gerekli tüm olanakları geliştirmesi gerekmektedir. Yani sorun, ertelenemez bir biçimde kendini dayatan acil bir konu durumundadır. Sanki Kürt sorunu sıradan bir sorundur, biraz ötelenebilir, Türkiye’nin daha acil ve öncelikli sorunları varmış gibi bir havayla yaklaşmak doğru değildir; tehlikelidir.
Zaten AKP ve Erdoğan cenahında milliyetçi özel savaş unsurlarıyla ilişkilenme ve MHP ile koalisyon kurabilme arayışı daha fazla öne çıkıyor...
Tabii ki. Erdoğan’ın Kürt halkına karşı intikamcı yaklaşma olasılığı da vardır. Kendisi diyor ya, ‘ben kimsenin yapmadığını yaptım.’ Muhtemel ki kendi cephesinden kendisini haklı görüyordur. Halbuki bu sorun 15 yıl önce çözülmesi gereken bir sorundur. Bugüne kadar ertelendi. Çözüme dönük ciddi bir yaklaşım geliştirilmedi. Bugün Kürt toplumu, özellikle de bugüne kadar AKP’ye oy veren kesimler kendilerinin Erdoğan tarafından aldatıldıkları psikolojisi içerisindedirler. Ama buna karşı Erdoğan ve ekibi de çözüm süreci adı altında daha keskin bir tasfiyeyi dayatma sürecine girebilirler. Belirttiğiniz gibi MHP ile koalisyondan yana olduğu yansıtılıyor. Geçen gün Taha Ün isimli sürekli savaş çığırtkanlığı yapan bir kişinin düğünü oluyor. Erdoğan eşiyle birlikte bu düğüne gidiyor ve şahit oluyor. Hatta orada Sedat Peker’le sohbet ediyor. Bu tür çevrelerle ilişkisine önem vermesi dikkat çekici bir şeydir. Biz önyargılı olmak istemiyoruz ama bütün bunlar bir işaret niteliğindeki hususlardır.
'AKP-MHP koalisyonu kuşkusuz savaş demektir!'
Eğer tehlikeli bazı durumların önüne geçilmek isteniyorsa, Türkiye’nin birliğinden, kardeşliğinden yana olan tüm kesimler, yani gerçek Türkiye yurtseverleri, eğer Türkiye’nin bir kaosa sürüklenmesini ve parçalanmasını istemiyorlarsa öncelikle Kürt sorununun çözümünü birincil bir konu olarak ele almaları gerekmektedir. Ortadoğu bölgesinde yaşanan olaylara ve Kürdistan sorununda kat edilen bütün mesafelere rağmen Türkiye’de halen bu sorunu savaşla ve bizleri yok etmekle çözmeyi önüne koymuş olan MHP gibi yapıların tutumu aslında kapsamlı bir savaş ve Türkiye’yi parçalama tutumudur. Ama şu bir gerçek: Bizi savaşla ve şiddetle tasfiye etmeleri kolay değildir. En son DAİŞ’e karşı mücadelede de gücümüzün askeri performansı ortaya çıkmıştır. Gerillamız dayandığı 32 yıllık tecrübe ve fedai ruhu ile yenilmez bir güç olduğunu herkese göstermiştir. Bu nedenle Kürt sorununu tartışmamak, konuşmamak, ‘sorun yoktur’ diyerek bunu koalisyon şartı haline getirmek demek aslında ‘kapsamlı bir savaş yapacağım’ demektir. Geçtiğimiz günlerde bir TV programında yeni seçilen adının önünde de Prof. bulunan MHP’li Ümit Özdağ adındaki kişi, kendine göre abartılı bir biçimde, bizim 1200 doçkayı (uçaksavar) Kuzey Kürdistan’ın çeşitli yerlerine yerleştirdiğimizi söyleyerek büyük bir tehlike haline geldiğimizi, dolayısıyla da çözüm sürecini gündeme almamak gerektiğini belirtti. Yani eğer şimdi 1200 tane doçka Türkiye sınırları içindeki arazilere yerleştirilmişse, her doçkayı da ancak 3-4 kişi kullanacağına göre yalnızca doçkacılar ortalama 5 bin kişidir. Demek ki diğer muharip güçler de en az 50 bin kişi vardır.Böyle bir şey kuşkusuz savaş demektir
Şimdi sen 50 bin kişiyi dağlardan nasıl söküp atacaksın da görüşme yolunu reddediyorsun? Açık ki bunlar sloganvari yaklaşıyor; gerçeklerden uzak, böyle toplumun bazı milliyetçi duygularına hitap ede ede ve o duyguları da tahrik ede de kendilerini bir güç haline getirmişler ve sürekli onu söylüyorlar. Ama söyledikleri şeyin pratikte olacağı da yoktur. Yani şimdi sen, ‘ben Kürt sorununu tartışmayacağım, böyle bir sorun yok, üzerine gideceğim’ dersen ne olur? Savaş olur ve Kürdistan halkı artık kimseye teslim olmaz ve Türkiye parçalanır. Şimdi AKP, MHP’yle koalisyon yapmayı düşünüyor. Böyle bir şey kuşkusuz savaş demektir. Yine AKP’yle daha başka bir gücün aynı ebatlarda bir koalisyon yapması, Kürt sorununu öncelikli çözülmesi gereken bir sorun olarak ele almaması durumu da kesinkes savaş demektir. Bu açıdan herkesin bu konuyu daha ciddi ele alması ve daha ciddi yaklaşması gerekmektedir. Şunun bilinmesi gerekiyor: Kürt sorunu artık zirvesel aşamasına gelmiştir; ya çözüme kavuşturulacak, ya da bu halk artık kendi yolunu kendisi belirleyecektir. Bunun ortası yoktur.
Biz bunu söylerken kimseyi tehdit etmiyoruz; gerçekler budur. Türkiye’nin mevcut durumda içinde bulunduğu gerçeklikler doğru okunmak isteniyorsa bunların da görülmesi gerekmektedir. Bu yüzden bizim burada söylemek istediğimiz husus şudur: Şu anda pratikte çok hassas bir durum söz konusu. Eğer siyasi erk konuyu birincil bir konu olarak ele almaz, sorunun çözümüne dönük kalıcı bazı açılımlar yapmazsa, süreç tehlikeli bir noktaya doğru gidecektir. ‘Bu illa bizim ya da başkasının kararıyla olur’ gibi bir şey söylemiyorum. Hayır; gidişat zaten o yere gelip dayanmıştır. Yani çözüm olmazsa olmaz bir biçimde kendisini dayatan bir olgu halindedir. Eğer oluşacak olan yeni koalisyon hükümeti bunu elinin tersiyle iterse, sıradanlaştırırsa ve oyalarsa bu tehlikeli olur. Hele hele MHP ve seçim öncesi Erdoğan’ın dediği gibi, ‘Kürt sorunu yoktur’ diyerek, şiddet temelinde bu sorunu ele almaya kalkışırlarsa bu kapsamlı bir savaş durumunu beraberinde getirir. Buna biz değil, kendileri yol açmış olurlar. Şu anda sorunu çözme koşulları her zamankinden daha fazla vardır. Eğer bugünkü siyasi erk, yani TBMM, isterse bu sorunu birinci elden muhatabıyla tartışarak, Dolmabahçe Sarayı’nda ilan edilen 10 madde temelinde müzakereleri başlatmak suretiyle İzleme Heyeti’nin, en önemlisi de Adalet ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun kurulmasını sağlayabilir. Bunlar olmadan, sorunun çözümüne dönük ciddi ve tutarlı adımlar atılmadan, es geçilen yaklaşımlar beraberinde tehlike getirecektir. Kürt halkı demokratik özerk bir sistemde Türkiye ile birlikte yaşamak istiyor. Eğer Türkiye’nin egemen siyasi güçleri buna yanaşmazsa o zaman Kürt halkı kendi sistemini kendisi kurmayı esas alacaktır. Kendi öz gücü ile kantonar sistemini geliştirmesi pekala mümkündür.