TBMM Genel Kurulu'nda 2014 bütçesi üzerinde MHP grubu adına konuşan Vural, bütçeyi hazırlayan zihniyetin arkasında bölücülük, rüşvet, yolsuzluk, teslimiyet, tehdit, şantaj ve "tek adam" anlayışı olduğunu savundu.
AK Parti'nin programına ve hedeflerine yaklaşmak yerine sürekli geçmişten mazeretler arayışı içine girdiğini ifade eden Vural, "Aslında, bu hükümetin tek adı vardır; 'teflon hükümet'. Bu hükümete bir türlü sorumluluk yapışmıyor. Sorumlu olan ya halktır ya bankalardır ya işverenlerdir ya emniyettir ya savcılardır ya bürokratik oligarşidir ya küresel sermayedir ya da küresel güçlerdir" diye konuştu.
Vural, AK Parti iktidarında ithalatın yüzde 500, hane halkı borcunun yüzde 4 bin 400, özel sektör borcunun yüzde 500, merkezi yönetim iç borcunun yüzde 171, toplam borç stoğunun yüzde 184, esnafın borcunun yüzde 5 bin 500,çiftçinin borcunun yüzde 7 bin 500 arttığını belirtti.
"TÜRK MİLLETİ BASİT BİR YIĞIN DEĞİL"
Milletin arasındaki rabıtaların çözüldüğünü, Şark meselesinin bugün "Kürt meselesi" olarak hortlatıldığını, Sevr Barış Anlaşması'nın yenilenerek uygulamaya konulmak istendiğini öne süren Vural, şunları söyledi: "Bölücülüğe uyabilmek için milleti yontan bir zihniyet iktidardır.
Milletimizin ortak değerleri yok sayılmakta, milli kimlik altüst edilmekte, milli kültür ayrıştırılmakta, dilimiz bölünmektedir. Çözüm ve barış süreci içerisinde yeni bir millet ve devlet inşasına başladılar. Türk milleti ayrı ayrıvarlıklardan yapılma basit bir yığın değil, birbirleriyle münasebet içerisinde ve karşılıklı tesirleşme halinde yaşayan kısımlardan oluşmuş bir varlıktır.
Türkiye, ne komitelerin odalarda toplanıp imal ettikleri bir devlet ne de eski bir koloni parçasıdır. 'Kürdistan'demek ortak vatan ülküsüne kastetmektir. '36 etnik grup' demek tek millet iradesini mahvetmektir. Bayrağın indirilmesine sessiz kalmak, tek bayrak kararlılığını yok etmektir. " Özerklik " demek tek devleti imha etmektir. Teröristle müzakere, şehitlerin ruhunu muazzep etmektir. İsyancıları, hainleri baş tacı yapmak tarihi ve milletin hükmi şahsiyetini hızara vermektir.
Andımızı kaldırmak milli yeminleri çiğnemektir. Milli gün ya da bayramları dejenere etmek, kutlanmasına engel olmak, milletin ilham kaynaklarını kurutmak, heyecan damarlarını kesmektir. Terörist sevdalılarına ödüller vermek milli varlığa hakaret, milli varlığa yüz çevirmektir."
"HESAP VEREBİLİRLİK HARCAMALARIN CAN DAMARI"
Vural, bütçelerin aynı zamanda hükümetlerin güven belgesi olduğunu belirterek, parlamentonun denetim yetkisini kullanmasının, kamu kaynaklarının etkin, ekonomik ve verimli kullanılıp kullanılmadığının da onaylanması anlamına geldiğini kaydetti.
"Önümüzde, hesap verebilirliği katleden bir hükümet vardır" diyen Vural, hesap verebilirliğin kamu harcamalarının can damarı olduğunu, ancak hükümetin bu can damarını kapattığını savundu. Bütçelerin hazırlayan, onaylayan ve uygulayanlar için ahlak belgesi olduğunu dile getiren Vural, "Bu hükümet, siyasi tarihimize denetimden kaçmak için her yolu deneyen bir hükümet olarak geçecektir. Bu hükümet denetim kaçkınıdır" diye konuştu.
Sayıştay'ın kamu idareleri hakkındaki 212 denetim raporunun Meclis'e sunulmadığını, 146 kamu idaresine ait 15 hesap hakkında olumsuz görüş verildiğini, 50 hesap hakkında da görüş verilmediğini anlatan Vural, Meclis'ten bilgi saklandığını söyledi.
"HELAL SÜT MESELESİ"
Oktay Vural, AK Parti'nin yolsuzluğu algılayacak mekanizmaları kısıtladığını, milletin yolsuzluklardan haberdar olmamasını temin etmeye çalıştığını savunarak, "Temiz yönetim, temiz vicdan işidir. Dürüst idare, helal süt meselesidir" diye konuştu.
Türkiye'nin 17 Aralık'tan beri muhatabı iktidar olan çok ciddi yolsuzluk iddia ve haberleriyle çalkalandığını ifade ederek, "4 bakanla ilgili vahim iddialar belgeleriyle piyasaya çıkmıştır. Öyle isnatlar, öyle suçlamalar vardır ki birisi bile doğruysa hükümetin yerinde durması mümkün değildir" dedi.
İddiaların açığa kavuşması ve suçluların hak ettiği cezayı alması gerektiğini belirten Vural, şöyle devam etti:
"AKP Hükümeti bu yolsuzlukta deşifre olmuştur. Deşifre olan hükümet çeşitli taktiklerin peşindedir. Önce soruşturmaya müdahil olmak ve yönlendirmek istemektedir, aynen Deniz Feneri'nde olduğu gibi. Soruşturmayı karartmak için elinden geleni yapmaktadır.
Hiçbir hukuki ve idari gerekçeyle izah edilemeyecek bu tavır, yargıya, soruşturmaya ağır bir müdahaledir. İstanbul Emniyet Müdürü görevden alınıp yerine adeta partili emniyet müdürü atanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti makamları böyle çete mantığıyla yönetilemez. Deliller artık kesinlikle güven altında değildir. Adli soruşturma kamuoyunun gözleri önünde fütursuzca, utanmazca karartılmaya, engellenmeye, durdurulmaya çalışılmaktadır.
AKP Hükümeti bu rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının daha da derinleşmesi, yaygınlaşması ve zirvelere ulaşmasından endişe duymaktadır. Çeşitli illerde adli kolluk kuvveti olarak çalışacak emniyet mensuplarına kıyım başlamış ve tamamen siyasi atamalarla muhtemel soruşturmalar engellenmek istenmektedir.
AKP Hükümeti bu yolsuzluk için sanal sorumlular arama gayretine girmiştir. Gezi sürecinde, 'Şu kadar seramik kırıldı, şu kadar otobüs tahrip edildi'diyerek, milli servet kaybından dem vuranlar şimdi halkın çalınanmilyarlarından niye bahsetmiyor?
Soruyorum, ayakkabı kutusu içindeki paralar milletin parası, milli servet değil mi? Halkbank Genel Müdürü'nün evinde bulunan 4,5 milyon dolar nakit parayı görmezden gelip, 'O Genel Müdür'ün evinde bu paraların ne işi var?'diye sormayıp, kamu bankalarını zayıflatmaya yönelik uluslararası komplodan söz etmek 'Cambaza bak'oyunundan başka bir şey değildir."
"MİLLİ İRADEYİ RÜŞVET RUHSATI MI SANDINIZ?"
Vural, Başbakan yardımcıları Bülent Arınç ve Bekir Bozdağ'ın karşı operasyondan söz ettiğini anımsatarak, "Karşı operasyon ne demek? Bu yolsuzluğu ortaya çıkaran savcıların, polis müdürlerinin üzerine gitmek demek. Başka biranlamı var mı?" diye sordu.