Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. E. Semih YALÇIN yapmış olduğu basın açıklamasında; AKP adayı Tayyip Erdoğan'ın malulü olduğu siyasi paranoyalar yüzünden centilmenlik, vakar, erdem ve sevgi yarışı hâlinde geçmesi gereken cumhurbaşkanlığı seçimini, Türkiye’nin geleceği açısından bir karabasan olarak değerlendirdi.
ERDOĞAN YALAN SÖYLÜYOR
Yalçın, Erdoğan'ın çok konuştuğunu ve yalan söylediğini belirterek: "Dünyanın en zengin başbakanlarından biri sıfatıyla milletimizin ”Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz.” tarifine Erdoğan tıpa tıp uymaktadır. Buna rağmen hem kel hem foduldur. Rakiplerinin ve siyasi parti liderlerinin dil sürçmelerini, doğum yerini, hatta unvan ve kariyerini bile siyasi malzeme olarak kullanmaktan çekinmeyen bir seciyeye sahiptir. Onları bir gün aklına takılan özellikleri yüzünden alkışlatmakta, ertesi gün aynı şeyler için yuhalatmaktadır. Erdoğan Türkiye’de politik Makyavelizm, istismarcılık ve yalan edebiyatının en uç numunesidir." dedi.
UTANMA DUYGUSUNDAN MAHRUM
Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayatı boyunca yaptığı gafların, söylediği yalanların, istismar ettiği değerlerin haddi hesabı olmadığını belirten yalçın, Hele gafları alt alta sıralansa Erdoğan’ın bırakınız cumhurbaşkanı adayı olmayı sokağa çıkacak yüzünün olmaması lazımdır. Ancak Erdoğan, utanma duygusundan mahrum olduğu için kendi açıkta kalan yerlerini örtme ihtiyacı duyduğunu belirtti.
Semih Yalçın konuşmasını şöyle sürdürdü:
Aday Erdoğan, bundan bir süre önce ana muhalefeti eleştirirken gençlere hitaben “Yakup Kadri’nin Zeytindağı’nı okuyun.” demiştir. Hâlbuki Zeytindağı Falih Rıfkı Atay’ındır. Üstelik Zeytindağı’nda Erdoğan’ı haklı çıkaracak bir cümle bile yoktur. Zaten Erdoğan o kitabı okumamıştır ve okumuş gibi göstermektedir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'da 20 Ekim 2008 tarihinde başlayan 6. Uluslararası Türk Dil Kurultayı'nda, şair Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan söz etmiş ve bir de şiirini okumuştur.
Oysa Başbakan'ın okuduğu "Sanat" isimli şiir Dağlarca'ya değil, bir başka ünlü şaire, Faruk Nafiz Çamlıbel'e aittir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 17. Akdeniz Oyunlarının açılış töreninde Mersin Stadyumunda konuşurken yaptığı gaf tam da cahilin ariflik taslaması cinsindendir. Törende “Akdeniz”in İngilizceye çevirisini yanlış yapan Erdoğan, “Mediterranean Sea” yerine ‘White Sea’ diyerek âlim görüneyim derken cehaletini ortaya koşmuştur. Oysa gerçek White Sea, Rusya’nın kuzeybatısındadı
Erdoğan, yerel seçimlerden önce partisinin grup toplantısında Kahramanmaraş büyükşehir belediye başkan adayını takdim ederken “Şimdi de Sütçü Nine’nin diyarı Kahramanmaraş’a gidiyoruz.” demiştir.
Manisa mitinginde Kürecik’i Manisa’ya bağlamış, Bingöl mitinginde bu ilimize doğalgaz getirmiştir.
Eskişehir mitinginde yolsuzluk ve ses kayıtlarıyla ilgili konuşurken, "Evlatlarıma helal lokma yedirmediğim hâlde" diyerek gerçek vaziyetini ele vermiştir.
3. Sanayi Şurası’nda tarihte kurulmuş Türk devletlerinden söz ederken 15 devlet yıkıldı demiş, tarih bilgisinin olmadığını da ortaya koymuştur. Yaygın telakkiye göre Türk tarihinde devamlılık esastır. Mesela Selçukluların yerini Osmanlılar, Osmanlıların yerini de Türkiye almıştır. Devletler yıkılmış ama Türk egemenliği kalıcı olmuştur. Önemli olan da Türk egemenliğinin devamlılığıdır. Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldız da şimdiye kadar kurulan Türk devletlerini, armanın ortasındaki güneş de Türkiye'yi sembolize etmektedir.
Erdoğan’ın yasaklanan reklamda cumhurbaşkanlığı forsuyla vermek istediği mesaj da tamamen istismara dayalıdır. Türk egemenliğine, Türklüğe ve Türk tarihinin devamlılığına inanmayan, Türk milliyetçiliğine savaş açan bir siyasinin cumhurbaşkanlığı forsunu propaganda malzemesi yapmaya kalkışması aymazlığın, utanmazlığın manidar bir örneğidir.
Tayyip Erdoğan, son günlerde kendisine yeni bir istismar vasıtası bulmuştur. Erdoğan, “Beni İstanbul’a gömün.” diyerek kefen siyaseti yapmaktadır. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin dediği gibi Allah’tan dileğimiz, Yüce Divan’a çıkmadan Erdoğan’a “emr-i Hak” vaki olmaması, hatta şeytanın kucağında sekerata bile girmemesidir.
Çünkü Ülkücülerin Erdoğan’ın geleceği için çok özel cenaze töreni ve defin planları vardır. Zamanı geldiğinde Erdoğan için cenaze töreni tarafımızdan İmralı’da yapılacaktır. Erdoğan daha sonra Kandil’e defnedilecek, mezar taşına da “Bir Tayyip var idi, öldü dediler/Ne iyi oldu beyler, öldü kurtulduk.” yazılacaktır. Hemen yanı başına da bölücü başı için bir yer ayrılacaktır.
Erdoğan, sık sık MHP’yi “Pensilvanya’nın uşağı oldular.” diye itham etmektedir. Oysa kendisi Vaşington’un at uşağı ve Tel Aviv’in çorbacısı, bölücü başının da kaşık ve sofra arkadaşıdır.
Vaktiyle kader ortaklığı ettiği bir başka grupla iş birliği içinde insanların en mahrem anlarının görüntüleri kaydedilmiş, Erdoğan da “Bunlar özel değil, genel genel!” diye meydanlarda tellallık etmekten arlanmamıştır. Erdoğan, daha sonra aynı yöntemler ve aynı silahlar kendine doğrultulunca devlet terörü estirmiştir. Fakat huylu huyundan vazgeçmemektedir
Ayrıca milletimiz çok iyi bilmektedir ki MHP Genel Başkanları bulundukları makamda Milliyetçi-Ülküc
Velhasıl Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayatı; komedi programlarına zengin kaynak oluşturan sayısız gaf, cehalet ve inanç hortumculuğu misalleriyle doludur.
Ne zaman yasa ve şartlar onu durdursa Tayyip Erdoğan hemen inanç istismarına yönelmiştir. Son olarak cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası için hazırlattığı reklamın yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle partimizce yapılan başvuru YSK tarafından kabul edilince, derhal AKP’nin inanç hortumları devreye sokulmuştur. Söz konusu reklam yasaya aykırı olduğu için yasaklandığı hâlde büyük bir pişkinlikle MHP’nin ezan sesi, seccade ve duadan rahatsız olduğu iddia edilmeye başlanmıştır.
Yıllarını milletinin mukaddesleri uğrunda şehitler vererek harcayan imanlı bir siyasi harekete yönelik bu temelsiz suçlamalar, Erdoğan ve hempalarının şeytanî inanç hortumculuğunun göstergesidir.
Erdoğan’ın siyasi rakiplerini halkın gözünde küçük düşürmek için başvurmayacağı yöntem, tutmayacağı yol, çiğnemeyeceği değer, içine girmeyeceği pislik ve iş birliği yapamayacağı kimse yoktur.
Aday Tayyip Erdoğan, kampanya faaliyetlerinin temelini siyasi kavga ve gerginlik temeline oturtmuştur. Erdoğan’ın hemen her cümlesi itham, suçlama, karalama ve iftiradan ibarettir. Gerek daha önceki yıllardaki siyasi faaliyetleri gerekse Başbakanlık yılları boyunca kavgayı ve düşmanlığı prensip hâline getiren Tayyip Erdoğan’ın mayasında husumet ve huşunet vardır. AKP adayı sabahtan akşama gölgesiyle dövüştüğü içindir ki cumhurbaşkanlığı yarışını bir siyasi kavgaya dönüştürmüştür.
Erdoğan’ın gözleri sevgiye hoşgörüye, uzlaşmaya, dayanışmaya, birlik ve beraberliğe kapalı; gönül gözü kördür.
Tayyip Erdoğan için;
Millî irade, partisine oy verilmesidir.
Uzlaşma, bölücü terör örgütüne meşruiyet kazandırmaktır.
Demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan siyasi partiler rakip değil, düşmandır.
Bürokraside hükûmetin emri altına girmeyen herkes paralel bir örgüt üyesi veya dış mihrakların ajanıdır.
AKP’ye boyun eğmeyen herkes hakkında iftira ve çamur atma siyaseti meşru ve olağandır.
Siyasi çıkarları için ayıp, günah ve denaete tevessül, mubahtır.
Bütün demokratik hak arayışları ve hükûmet icraatına tepkiler darbe girişimidir.
AKP’ye biat etmeyen herkes darbecidir.
Darbe korkusuyla yatıp kalkan Tayyip Erdoğan, Sayın İhsanoğlu’nun adaylığını bile darbe girişimlerine bağlayarak inanılmaz bir siyasi paranoya sergilemektedir.
O bakımdan bir siyasi hastanın Köşk’e çıkması, devletin selameti açısından tehlikelidir.
Netice olarak yapılacak iş, 10 Ağustos’ta millî mutabakat adayı Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nu desteklemek ve karanlık mahfillerin adayını Türkiye’yi tımarhaneye çeviren illetleriyle birlikte sandığa gömmektir.