24 Mayıs Dünya Şizofreni Günü, dünya genelinde milyonlarca kişiyi etkileyen bu kronik psikiyatrik hastalık hakkında farkındalık yaratmak için önemli bir fırsat sunuyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre yaklaşık 21 milyon kişi şizofreni ile yaşıyor. Her 100 kişiden birinin yaşamı boyunca bu hastalığa yakalanma riski bulunurken, sadece genetik değil, çevresel etkenlerin de belirleyici olduğu biliniyor.
Hastalığın Değil, Damgalanmanın Ağırlığı
Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi’nden Prof. Dr. Alp Üçok, yıllardır şizofreni hastalarıyla çalışan bir uzman olarak, hastalığın en büyük yükünün bizzat semptomlar değil, toplumun yaklaşımı olduğuna dikkat çekiyor:
“Şizofreni diyabet ya da hipertansiyon gibi kronik bir hastalıktır. Ancak damgalanma korkusu hastaları tedaviden uzak tutuyor. İnsanlar, toplumun onları yalnızca kötü örneklerle tanıdığını düşünüyor. Bu durum hem hastaların kendine güvenini zedeliyor hem de tedavi sürecini olumsuz etkiliyor.”
Prof. Dr. Üçok, şizofreni hastalarının iş sahibi olabileceğini, aile kurabileceğini ve üretken bir hayat sürdürebileceğini belirtiyor. Ancak toplumun bu gerçekleri görmek yerine yalnızca olumsuz vakalara odaklandığını vurguluyor.
Travmalar ve Madde Kullanımı Önemli Risk Etkenleri
Şizofreni sadece genetik nedenlerle ortaya çıkmıyor. Çocukluk çağı travmaları, duygusal ve fiziksel ihmal, şiddete maruz kalma ve özellikle esrar kullanımı, hastalığın tetikleyicileri arasında yer alıyor. Prof. Dr. Üçok bu noktada şu çarpıcı ifadeleri kullanıyor:
“İnsanlar ilaçları ‘kimyasal’ diye reddederken, esrarın içindeki kimyasallar hakkında bilgi sahibi bile değiller. Oysa esrar kullanımı, genetik yatkınlığı olan kişilerde psikozu tetikleyebiliyor. Hatta bazı bireylerde madde kullanımı sonlansa dahi belirtiler kalıcı olabiliyor.”
Ayrıca göçmen olmak, azınlıkta yer almak, sosyoekonomik olarak dezavantajlı bölgelerde yaşamak da şizofreni riskini artırabiliyor.
Bilimsel Gerçek: Şizofreni Tedavi Edilebilir
Moodist Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Erhan Yüksek, Dünya Sağlık Örgütü’nün 15–25 yıl süren Uluslararası Şizofreni Çalışmasına dikkat çekiyor. Çalışma, iyileşme potansiyelinin düşündüğümüzden çok daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor:
Kolombiya’nın Cali kentinde deneklerin üçte ikisi tam zamanlı işte çalışıyor.
İngiltere’nin Nottingham kentinde hastaların %60’ı tüm psikotik semptomlardan tamamen arınmış durumda.
İlk başta iyileşmeyen hastaların bile %15’i geç dönemde toparlanıyor.
Bu veriler, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, güçlü aile bağları ve sosyal destek sistemleriyle, şizofreni hastalarının yaşamlarını üretken ve anlamlı biçimde sürdürebileceğini gösteriyor.
Dr. Yüksek: “İyileşme sadece semptomların kaybolması değil; kişinin üretken, anlamlı ve bağlantılı bir yaşam sürdürebilmesidir.”
Belirtiler ve Tedavi Süreci
Şizofreni belirtileri üç ana grupta toplanır:
Pozitif Belirtiler: Sanrılar (hezeyan), halüsinasyonlar (en çok ses duyma)
Negatif Belirtiler: Duygusal düzleşme, sosyal içe kapanma, konuşmada fakirlik
Bilişsel Belirtiler: Dikkat eksikliği, bellek sorunları, düşünce organizasyonunda bozukluk
Psikotik ataklar, hastalığın alevlenme dönemleridir. Bu dönemlerde kişi gerçeklikten kopabilir. Ancak erken tanı ve düzenli tedavi ile bu dönemler kontrol altına alınabilir ve hasta tekrar işlevsel yaşamına dönebilir.
Sonuç: Hastalık Değil, Önyargı Zorlayıcı
Prof. Dr. Alp Üçok’un da vurguladığı gibi, şizofreni hastaları çoğu zaman hastalığın kendisinden değil, toplumun damgalayıcı bakış açısından dolayı daha fazla zorluk yaşamaktadır. Oysa bilim, umut dolu veriler sunuyor: Şizofreni doğru zamanda, doğru şekilde ele alındığında iyileşme mümkündür, hayat devam eder.
24 Mayıs Dünya Şizofreni Günü, bu hastalıkla ilgili yanlış inanışları kırmak, empatiyi artırmak ve bilimin ışığında umut vermek için bir farkındalık çağrısıdır.