Üzerinde sarı lacivert formasıyla dimdik yürüyen bir taraftara:
-Aslanım, bu ne cesaret, ne özgüven. Bu ara FB yerlerde sürünüyor, sen giymişsin formanı dimdik yürüyorsun, diyor bir arkadaş. Cevap beni çok düşündürdü:
-Olsun, geçmişteki çok güzel günlerin hatırası için ve gelecekte umulan güzel günlere hazırlık olsun diye biz bu formayı hep giyeceğiz...
Diyebilirsiniz ki “taraftar mantığı”, saygı duyarım.
Asıl saygı duyulması gereken o gencin sunduğu ibret tablosudur.
Vatan, millet, bayrak, devlet sevgisinde keşke –hepimiz diyemiyorum, o, bir toplum için en üst seviyede bir sonuç olur- hep böyle düşünebilsek.
Ve hatta siyasileri, hükümetleri eleştirirken biraz ölçülü olabilsek…
Asla yanlışlarını doğrultmak, körü körüne yanlışların üstüne kapak olmak gayretimiz olmadan “geçmişteki çok güzel günlerin hatırası için ve gelecekte umulan güzel günlere hazırlık olsun diye” daha seviyeli davranabilsek…
Söz konusu vatan, millet, bayrak, devlet ise orada içerdeki ahmak, sinsi ve güdümlü muhaliflere, dışarının saldırılarına karşı dimdik durabilmenin tavizi olmaz.
Bu konuda gerek içe gerek dışa karşı kişinin mutlaka gücünü zorlayarak direnmesi, dimdik duruşu gerekir.
Mahallenin herkesi ürküten köpekleri ben geçerken niçin uzaktan uzağa, duvar diplerine saklanarak havlar biliyor musunuz?
Yürüyüşümüzdeki vakara, dimdik duruşa köpekler saygı mı duyuyor yoksa ürküyorlar mı siz karar verin…
Gerek yurt dışında gerek içeride ben koridorda görününce bazı bürokratlar niçin odalarına doluşurdu acaba?
Vatan, millet, bayrak, devlet, hak, hukuk konusundaki en küçük imaya bile tahammülümüzün olmayışından ürkmenin kendileri için hayırlı olacağını anlamayacak kadar ahmak olmadıklarını görünce, insan kıs kıs gülüyor ama azıcık da mahcup oluyor…
Tanıyanlar bilir. Değerlerimize en azgın muhalÂFET edilen yerlerin ta ortasında sesimiz hep yükselmiştir, söylenmesi gerekenler muhataplarına mutlaka iletilmiştir.
Yurt dışında bulunduğumuz bazı etkinliklerde yine sesimiz en yüksek perdeden çıkmıştır da bizim adımıza endişelenen dostlarımız olmuştur ama bundan zerre kadar endişemiz olmamıştır.
Osuruğundan korkan tırsakların gizli gizli tebrik edeni de olmuştur, başımıza bir hâl gelmesin diye ikaz edenleri de. Biz ikisine de kapattık kapılarımızı. Sadece yürüyüp gittik.
Aldığı görevleri ikbali için basamak yapmak, makam kapmak için dokuz takla atmak, sevdiklerini iyi günlerinde alkışlamak, düşkün zamanında görmezden gelmek namussuzluğun zirvesidir.
İnsan namusu için yaşar. Vatanı, milleti, bayrağı, devleti, inançları bir insanın namusudur. Kendisine verilmiş görevleri en iyi şekilde yerine getirme azmi, insanın namusudur. Doğru olmak, doğru insanlarla olmak, yanlışa karşı durmak… ailesine sahip çıkmak insanın namusudur.
Namusunu ayaklar altına alanlar alçaklardır.
Yükselmek için değerlerinden taviz vermek onursuzluktur, alçaklıktır.
Haksızlık eden kim olursa olsun, haksızlığa uğrayan kim olursa olsun hep doğrunun yanında durduğumuzu bilenler bilir.
Hiçbir makama talip olmadığımı, bu konudaki tekliflere balıklama atlamadığımı, bazılarını ret ettiğimi de bilenler bilir. “Bulunduğum kurumda kim idareci olursa olsun ben bir idareci kadar sorumluluk bilinci içerisinde işimi yaparım zaten” demişimdir her zaman.
Kendisine oy atmadığım hâlde seçilmişlerin, ayrıca atanmışların yaptığı iyi işlere destek vermenin erdem olduğuna inanırım.
Görev bilinci zayıf, haksızlığı şiar edindiği, makamını kötüye kullandığı, uygulamalarında haksızlık ettiği için sevmediğim idareciler olmuştur. Bu duruma tepkimi asla görevlerimi aksatarak göstermedim hiç.
Ömrümüzün en curcunalı yıllarında bulunduğumuz yerlerde bizi çekemeyenler hasetlerinden, takip etmekle görevlendirenler hakkımızda iletecek olumsuzluk bulamamaktan çatlamış olmalılar.
Yurt içerisinde ve dışarıda gizli görevi gereği etrafımızda dolanıp kuluçka olmamızı, altımıza yumurta sürüp cücük çıkarmamızı umanların çoklarını fark ettiğimiz hâlde umursamadan doğru bildiklerimizi tavizsiz yerine getirdiğimizi bilenler bu cümleden ne demek istediğimi anlayacaklardır.
Adamlık, insanlığın üst makamıdır.
İşin en kötüsü, adamlığın okulu yoktur. Gözü, irfanı, vicdanı sağlıklı olan, sağlam bir ailede yetişen herkes, her şeyden ders alarak adamlığın zirvesine doğru yol almaktadır her adımda.
Adamlık, kınayanların kınamasından, dedikodusundan, haksız eleştirilerinden hiç çekinmeden, şunu yaparsam şunların takdirini alırım hesabı yapmadan yolunda dimdik yürümektir.
Tıpkı o FB’li genç gibi, geçmişteki çok güzel günlerin hatırası, gelecekte umulan güzel günlere ulaşmak için giydiği forma(syon)ın hakkını vererek yürümek…