Türk üniversiteleri neden ilk 500 arasında istikrarlı bir şekilde yer almamaktadır.
Yeryüzünün en zor üniversite sınavı sizin ülkenizde bizim üniversiteler de sizin pörtföye girsin diye Amerikalıların resmi açıklamasının olduğu bir dünyada neden başarısız oluyoruz.
Nalına da mıhına da diye bir atasözümüz var.Biz de nalına da mıhına da vuralım o zaman.
Doktora yapmak isteyenler ile doktora yaptırmak isteyenlerin sakat dünya görüşünden kaynaklanmaktadır.
Doktora yapmak isteyenler Osmanlıdan beri hep ne hikmettense Paris, Niyork, Berlin, Londra ve benzeri yaşam koşulları yüksek yerleri tercih ediyor. Ha bir de oraya gidince Necip Fazıl, Yahya Kemal ve benzeri birçok milliyetçi müslüman dava güdücülerimiz de dahil olmak üzere siyasetçi kesilip geri geliyorlar.
Bu insanları oraya gönderenler yani doktora yaptırmak isteyenler de “bizim partiden mi, zihniyeti bizden mi“ “akrabam mı” “başını örtüyor mu” gibi konularla kafası dopdolu olduğundan iş adam kayırmaya dönüşüyor ve insan kayırmaya adeta iman ettiğinden adam aramıyor. Akraba ve siyaset yoldaşı arıyor.
Durum böyle olunca 200 yıldır Avrupa yollarında doktora yapan züppeler üretiyoruz vesselam.
1991 yılında karı koca bakanın akrabalarını –kayınçısı mıydı neydi hatırlamıyorum- Tokyo’da akademik sıfatla tatil yaptıklarını görmüştüm. Bu işler düzelmedi. Düzeltmeye de hiç niyetimiz yoktur.
Yoksa bizde yetenek vardır, hem de sapına kadar. Bizde rahatlığa düşkünlük ve böbürlenme olduğundan felsefemiz sakat oluyor. Hepsi budur.
Peki İngilizler, Amerikalılar, Japonlar ne yapıyor?
Alanda adam yetiştiriyorlar. (field research) Paris’e, Londora’ya adam kayırarak eleman gönderip Endonezya hakkındaahkam kesen züppe üretmiyorlar.
İşte örnekler ; Hywel Coleman, İngiliz dilbilimci ve araştırmacı 50 yıldır Endonezya’da Endonezce üzerinde çalışıyor. Bakınız: www.hywelcoleman.com/index.php/politics
Cliffort Geerrtz, Peter Just, Snouck, Aiko Kurosawa ve benzerleri . Bunlar dünya çapında akademik elemanlar.
Ama İngilizce üzerinden Malezya hakkında ahkam kesmezler. Kurnazlık yapmazlar.Böbürlenmezler. Adamdırlar vesselam.Bizden zeki değildirler ama felsefeleri doğrudur. Arkalarında adam gibi kamu ve özel kurumlar ile vakıflar vardır.
Doktoraları mutlaka ülkelerindeki kurum tarafından denetlenir.Yukarıda saydığım isimlerin hepsi içme suyu olmayan, elektrik ve kanalizasyon olmayan ortamlarda sıtma ve dizanteri ile boğuşarak araştırmalarını tamamlamış ve ömür boyu sürdürmüşlerdir, sürdürmektedirler.
Kısaca biz diyoruzki adam kayırmayı terkedin, yetenekler arası rekabet ve zor koşullarda yaşamayı kabul eden “ülke, aile, kurum” üçgenini bir araya getirin sonra da başarıyı seyredin.
Neden Afrika’da doktora yapmak istemeyen veya çalışmak istemeyen memur bulamadığınızı düşününüz. Mübareklerin hepsi Paris’e gitmek ister. Neden? Çünkü bizde din vardır. İman yoktur. Vatan vardır, ülke yoktur. Filama vardır bayrak yoktur. Ha bu kadar ağır neden yazıyoruz? Çünkü palavra kesmeye geldi mi üzerimizde olan da yoktur.
Ha bir de Paris kafelerinde güzel hanımlar da vardır. Sarı saçlı kibar hanımlar. Kahve içerken güzel ahkam kesilir, vatan kurtarma senaryoları yazılır.
Sonra da Türkiye’ye gelip bir taraftan gündüzleri din davası güdüp diğer taraftan akşamları şarap ve şarap ve kumar ile haşır neşir olursunuz. Necip Fazıl ve diğerleri gibi.
Biz diyoruzki önce kendimize Türk vatanı diye bir kavram üretelim. Öyleki tüm asgari müşterekler burada birleşsin. Önce millet olalım. Cemaat değil. Önce vatan olalım tarikat arazisi değil. Ölçekleri böyle yapınca hepsi düzelir.
Çocuklarımızda yetenek vardır. Hırs da vardır.Önce lâik, sonra din adamı olalım ki vaaz ettiğimizde ülkemiz için konuşalım. Kısacası önce adam olalım sonra mümin. Önce mümin olduğumuz için bir istihdam söz konusu olduğunda yetki bizdeyse önce “hısım-akraba” arıyor ve daha baştan çuvallıyoruz vesselam. Onun için de itibarımız olmuyor dünyada.
Kısacası bizde “un, şeker” vardır. “Helva” yoktur, vesselâm.
Peki nasıl düzelir?
Üniversite sınavını 30 yıl geçerli yapıp tüm istihdamı oradan temin edersen düzelir, adam kayırma kalkar. Çünkü dünyanın en zor üniversite sınavı bizim ülkede uygulanmaktadır.
Japonlar Japonca yazdırarak üniversite sınavı yapıyor ve teknoloji üretiyorsa biz daha iyisini yapabiliriz. Tabi bu ilkokul ikinci sınıfa 4 saat Türkçe dersi yerine İngilizce koyarak körpe beyinleri köleleştirmeye daha 8 yaşında başlamakla olmuyor. 4 saat eski Türkçe ders koysa sınıf öğretmeni yerine Türkçe öğremteni İngilizce öğretmeninin heba ettiği zamanda yeni Türkçe kavramlar üretse millet olacağı millet.
Kafasında 3 bin kelime ile kimdoktora yapabilir?