Anadil, duygu ve düşüncenin, millî reflekslerin (millî irkilmenin) temelidir.
Temeli sağlam olmayan binalar gibi çabuk sarsılıp devrilir anadilini iyi kullanamayanlar.
Dilin güzel kullanılmasıdır toplumları harekete geçiren…
Bir zamanlar Öğrenci And’ı vardı, Türk kimliğinden huzursuz olan, ilkokulda yarım ağızla yamuk yumuk/mecburen yıllarca bu andı anlamsız bir şekilde öylesine söylemiş menşei belirsiz bir zihniyet kaldırıverdi bu ZORAKÎ (???) uygulamayı.
Şahsen söyleniş biçimine karşıydım ANDIMIZ’ın, rahatsızdım bir Türkçe Öğretmeni olarak. Şöyle söyleniyordu çünkü:
Tüüüüüürküm, (benim türküm/şarkım der gibi)
Doooğruyum, (ince ince doğrayayım der gibi)
Çaaalışkanım, (benim çalışkan evlâdım) der gibi vurgu ve tonlaması Türkçe olmayan bir söyleyiş…
En acıklısı, normalde konuşma özürlü, andımızı ezbere bilmeyen ve yaramazlığı ile bilinen bazı çocukları –sözde- eğitmek amacıyla andımızı söyletmek üzere görevlendiren nöbetçi öğretmenler olurdu…
Kendisiyle çalışmaktan hep onur duyduğum Sayın Müdürüm Çiğdem Öntürk Hanımefendiye durumu anlattım ve,
-Bundan sonra ANDIMIZ çok güzel söylensin istiyorsanız beni görevlendirin, dedim. Sağ olsun, öyle de oldu, andımız çok ciddi bir şekilde söylenmeye başladı.
Fransa’da Lyon Trabzonspor maçındayız. Maçın başlama saati geldi, maç başlamıyor.
O arada stat hoparlörlerinden yarı Türkçemsi bir anons başladı:
-Sayin vatandaslarimiiiz, UEFA’nin…
Gerisini duyan kim:
-Yuuuuh, diye bir ses yükseldi karşı taraftan…
Tekrar tekrar aynı ses tonu ve kırık Türkçe başlar başlamaz “yuuuh” sesleri artarak devam etti.
Bu sefer,
-Bütün Türkler buraya, diye tempo tutturmamla birlikte karşı taraf anında:
-Bütün Türkler her yere, diye daha gür bir şekilde haykırmasın mı?
Ne yalan söyleyim, coştum… Neredeyse benim de o tarafa geçesim geldi.
Bir ses, evet, tok ve net bir ses yükseldi birden:
-Sayın vatandaşlarım, Trabzonspor’umuzu seyredebilmemiz için lütfen UEFA’nın bildirdiği tribünde yerinizi alınız…
O ne alkış sesiydi öyle ve o ne aynı hedefe çekilen yaylardan fırlamış ok yağmuruydu ki karşı tribün boşalıp bizim tarafa yöneldi…
Durur muyuz, bu sefer alkışlar bu taraftan yükseldi…
İşte Türkçe’nin gücü, işte Türk’ün anadiliyle yazılı olmayan bu namus sözleşmesinin gurbet diyarında yansıması…
Öyle, “Tüüüüürküm, dooooğruuuyum” değil, TÜR/küm, doğRUyum diyen net haykırış ve “Sayın vatandaşlarım” tok sesinin toplumdaki yankısı…
Türkçe, ses bayrağımızdır. Bu bayrak gür ve net seslerden alır rüzgârını ve öylece dalgalanır.
Türkçemiz hep var olsun, bayrağımız hep dalgalansın inşallah…