Edebiyat; özünü, edeb’in şekillendirdiği, ‘doğruluk istikametinde’ yürümeyi hedef alan bir güzel san’at türüdür.
Esas olan ahlâklılık maksadını değiştirerek, onun içini başka necis şeylerle doldurulup piyasaya servis edilmesi, hiçbir zaman kabûl görmesi mümkün olmayan bir davranış biçimidir.
İcrâcıları, kim veya hangi zümreler tarafından bir emirle tâyin olunursa olunsun; ‘insan vicdânı’, yaratılış maksat ve emeline aykırılıklara iltifat göstermeyecek kadar iz’ân sahibidir.
Sözüm; 2019 Nobel Edebiyat Ödülü’nün, Bosna Hersek’te, her türlü cinâyeti işleyip soykırım yapanları öğen Avusturyalı yazar (!) Peter Handke’ye verilmesi hususunda, ödülü verenler ve ödül alan kişi hakkındadır.
Kısa bir not düşmeliyim: Bu ödül, 1895 yılıldaki vasiyeti üzerine Alfred Nobel’in adına 1896’dan îtibâren Nobel Vakfı tarafından çeşitli dallarda verilmektedir. Verilen bu ödüllerden sâdece edebiyat sahasındakini, Norveç Nobel Komitesi; Fizik, kimya, barış ve tıp sahalarındakileri ise, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, Karolinska Enstitüsü ve İsveç Akademisi vermektedir.
İşin tuhafı; bu ödüller, öyle zamanlarda öyle kişilere verilmiştir ki, hayret etmemek de mümkün değildir. Zîrâ; bunların arasında “kızılderili” katliamı yapan, Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren, Vietnam’da olur olmaz oyunlarla milyonların ölümüne sebebiyet veren bâzı ABD Başkanları ve yetkileri bile bulunuyordu.
2006 yılında da, 2019 yılı ödülüne benzer bir ödül verenler, demek ki, “insanî” tavırlı “edebiyatı kendi mizaçlarına uygun görmüyordu. Çünkü; 2006’da verilen ödül de, bunun gibi ‘şâibeli’ydi ve o ödüle lâyık görülen zat da, ödülünü; 2005 yılında, İsveç’te yayınlanan Svenska gazetesindeki bir mülâkatında söylediği “Türkler, bir milyon Ermeni’yi ve 30 bin Kürt’ü öldürdü” iftirasının ardından kazanmıştı.
Ne yazık ki, o zamanın Cumhurbaşkanı Gül: “Orhan Pamuk, Türkçe yazdığı için Nobel ödülüne lâyık görüldü. Bir bakıma Türkçeye verildi bu ödül” (Bknz. Basın, 27 Mayıs 2008) derken, acaba neyi alkışlıyordu. Ve acaba, Türkçe yazan, meselâ romancı olarak Tarık Buğralar, Emine Işınsular ve daha birçok Türk romancımızdan habersiz miydi ve hattâ şair ve tiyatro yazarlarımız mı yoktu?
Kaldı ki, “Başbakan Erdoğan, ABD’de bulunan Pamuk’u telefonla arayarak tebrik etti”. (Bknz. Basın: Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, 13 Ekim 2016)
Şüphesiz ki, şu anda verilen ödül de, en az, onun kadar vahimdir. Çünkü; hangi milletten/kavimden/ırktan/dinden olursa olsun binlerce mâsûm insanı katleden ve insan kasabı olarak anılan birini öven bir şahsı, edebiyât ödülüne lâyık görmek, kanayan insanlık vicdânına, o günlerde yapılan katliâmlardan ve işlenen cinâyetlerden daha büyük ve çok ağır bir darbedir ve kelimenin tam anlamıyla utanç vericidir.
Türkiye, haklı olarak böyle bir ödüle tepki göstermiş ve bunun kabûl edilmezliğini haykırmıştır. Hattâ, Cumhurbaşkanı seviyesinde, Erdoğan, İnsan Hakları Günü’nde bu konuyla ilgili olarak şunları söylemiştir: “Nobel Edebiyat ödülünü Bosna Hersek’te yaşanan soykırımı inkâr eden ve savaş suçlularını savunan ırkçı bir şahsa verilmesi, insan hakları ihlâllerinin ödüllendirilmesinden başka hiçbir anlam taşımayacaktır. “(Basın: 10 Aralık 2019)
Yüzde yüz doğru olan bu sözlerin alkışlanması ve desteklenmesi her şeyden önce insanî bir vecîbedir.
Ancak...bir gün sonra ise: “Sizin verdiğiniz ödül bir Aziz Sancar hocamıza verilen ödül değildir, bir Orhan Pamuk’a verilmiş bir ödül değildir.” (Bk. Basın. 11 Aralık 2019) derken, -“Aziz Sancar hoca”yı ayrı tutarak- “Türkler bir milyon Ermeni’yi ve 30 bin Kürt’ü öldürdü” sözündeki çirkinliği ve Türk düşmanlığını hattâ ırkçı tavrı hiç görmezden gelmektedir.
Biri, yâni Peter Handke, bir kaatili överken; dîğeri yâni O. Pamuk bir milleti yâni Türk milletini topyekûn ‘kaatil yerine koymakta’ değil midir? Her ikisi de, bu icrâatlarından sonra ödüle lâyık görülmüşlerdir, değil mi? O. Pamuk’un ödülünü tasvip etmek, onun söylediği bu çirkin iftirayı kabûl etmek olmaz mı?
Halbuki, romancı Sinan Akyüz tarafından yazılan, sözü edilen çirkinlikleri, ihânetleri, insan haklarını ihlâllerini, Sırpların, Avrupalıların, Amerikalıların ve Birleşmiş Milletlerin ‘ırkçı’ tavırlarını bir bir ortaya döken “İncir Kuşları “ adlı romanını, ne yazık ki, pek çok selâhiyetli ve mes’ul kişi görmezden gelmiştir. Niçin?
Sinan Akyüz’ün bu eseri hakkında yazdığım “İncir Kuşları” adlı makalemden, selâhiyetlileri uyarmak bakımından, bizi/Türkiye’yi ilgilendiren, sâdece kısa bir bölümünü nakledeceğim:
“Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı'mız, yazar-çizer-okur teşekküllerimiz, her seviyeli edebiyat lâfçılarımız..."Dünya tarihinde, şerefsizliğin ve alçaklığın bu kadar güzel anlatıldığı bir başka roman bulunmaması gerekçesiyle", "İşte, bizim, roman dalında, Nobel Edebiyat Ödülü adayımız budur" demeli ; ve İncir Kuşları'nı, önce Avrupalıların, ardından Amerikalıların, Rusların, Çinlilerin, Arapların, Hintlilerin velhâsılı, bu mâsûm, mazlûm, mağdur ve mahzûn, kendilerine "Türk" denilen veya "Türk niyetine" zulmedilen Boşnak kardeşlerimizin gönüllerine biraz olsun su serpip, onların da suratlarına, sahtekâklıkları birer şamar olarak çarpılmalıdır.
Sadece, şuûrsuz Müslümanların değil, dünyanın yeni yetişen nesillerine, yapılan vahşet ve alçaklık, bu yol ile anlatılmalı ve şâyet biraz insanî hislere yakınlık taşıyorlarsa, yeni yetişecek Avrupalı, Amerikalı, Asyalı, Afrikalı, Avusturalyalı , her kimin gençliği olursa olsun, atalarının yaptıkları bu rezilliklerden dolayı utandırılmalıdır.”(Bknz. M. Halistin Kukul, www.kapsamhaber.com-10 Nisan 2018-20.44; Aydın Efesi Dergisi, Sayı: 45, Temmuz Ağustos 2018, Sf. 3-6)
Peki; böyle bir Sırbistan’dan, beşyüz kilo değil, beş bin kilo değil, “5 bin ton et” almamız, onların çiftçilerine/hayvancılığına verilmiş bir ödül değil midir?
Aslında, Türkiye’deki ve dünyadaki bütün insan hakları savunucuları ve bilhassa edebiyatın maksatının saptırılmasına karşı direnmesi gereken her ne kadar edebiyat kuruluşu var ise, buna şiddetle karşı çıkmalıydı.
Bilmiyorum; meselâ, Türkiye’den bir ilim ve edebiyat kuruluşu çıkıp da bu insan hakları ihlâline karşı bir ses çıkarabildi mi?
Ne olacak şimdi? Hiç değil mi?
Avusturyalı Peter Handke de, tıpkı, “Türkler bir milyon Ermeni’yi ve 30 bin Kürt’ü öldürdü” diyen kişi gibi, parasını alacak, keyfini sürecektir!.
Elbette ki, “insanî vicdân”, hiçbir zaman bunları asla unutmayacak ve bu şekilde teselli bulacaktır!