Zaman; Türk şâirlerinin ekserisinde vazgeçilmez ana temalardan biri hattâ en başta gelenidir. Sırrı çözülemeyen bu mücerred varlık, şâirlerimizin kaleminde, ‘sırlı şiirler’in baştâcı olarak devam etmektedir.
Bâzen "ân" ile, en dar mânâda, bâzen de, ezel-ebed arası, sınırsız olarak dile getirilmektedir.
'Ebed', "Sonu olmayan gelecek zaman"; zıddı olan 'ezel' ise, "Başlangıcı olmayan geçmiş zaman, başlangıcı tasavvur edilemeyen zaman" (Bknz. İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Lugatı, İstanbul 2010, Sf. 319 ve 364) olarak târîf edilmektedir.
"Ân" ise, "Zamânın bölünemeyecek kadar kısa parçası, lâhza, dem" (Bkn. a.,g., Lugat, Sf. 53) demektir.
Peki "zaman" nedir?
"Zaman, i. (Ar. zemân) 1. Olmuş ve olacak hâdiselerin birbiri ardınca cereyan edişinin düşüncemizde meydana getirdiği başı ve sonu belli olmayan soyut kavram, vakit..2. Bu kavramın belirli sınırlar içinde kalan bir parçası, vakit...3. Bir önce veya bir sonraya göre belirli bir an..4. İçinde bulunulan devir, yaşanmakta olan vakit. (Bknz. a.,g.,Lugat, Sf. 1376)
Zaman'a dâir bir başka târîf ise şöyledir: "Değişmekte olan bir standart hâdise ile kıyaslanarak ölçülen; başlangıç ve son kabul edilebilecek iki hâdise veya vakit arasında geçen müddet (süre)" (Bknz. Türkiye Gazetesi Rehber Ansiklopedisi, Cilt: 18, İstanbul, Târihsiz, Sf. 257)
Kur'ân-ı Kerîm'de, Asr Sûresi'nde -meâlen- şöyle buyurmaktadır: "Asr'a/zamana/çağa/ikindi vaktine yâni -burada- öğle vaktinin girişinden güneşin batışına kadar olan süreye/yaşanılan âna yemin olsun/yemin ederim ki/andolsun ki insan gerçekten hüsrânda/ziyânda/zarardadır. Bundan ancak îmân edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnâdır" (Asr Sûresi, 1-3)
Allahü teâlâ, asr'a yani zaman’a "yemin olsun" buyuruyorsa, bunun, çok kıymetli bir nimet olduğu bilinmeli ve idrâk edilmelidir. Tabiî ki, mevzûmuzu ilgilendirmesi bakımından, 1. âyeti kerîme üzerinde durmakta fayda vardır. Bu hususta, Peygamber Efendimiz'in, aynı meâlde iki hadîs-i şerîfini de nakletmemiz gerekiyor.
Birincisi şöyle: "İki nimet vardır ki, insanların çoğu, onları değerlendirme hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman." ; dîğeri ise, bir sohbet esnâsında Ashabına söylediği: "Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bil; ölümden önce hayatın, meşguliyetten önce boş zamanın, yokluktan önce varlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin ve hastalıktan önce sağlığın." mübârek sözleridir.
Böylece; Allahü teâlâ tarafından insana bir nimet olarak verilen "ömür/hayat" denilen sürenin de, zamanın zerrecikleri olan "ân"lardan mürekkep olduğu, fert fert kavranmalı ve asla isrâf edilmemelidir. İsrâf; ölçüsüz ve savruk harcama’dır. Elde olan nimetin kıymetini bilmemedir.
Zaman; Türkçe’mizde çok sayıda ve yaygın bir şekilde deyim olarak kullanıldığı gibi, Halıcı’nın şiirlerinde de oldukça yer bulur.
Dilimizde kullanılan: “her zaman, bütün zamanlar, kötü zaman, sıkışık zaman, dar-geniş zaman, belli-belirsiz zaman, kısa-uzun zaman, zaman zaman, zaman aşımı, zaman vermek, hayli zaman, zaman kazanmak, zamana bırakmak, zamanı olmak, acımak zamanı, zamanında, zamanlı-zamansız, zaman kaybetmek, zamana yaymak, zamana uymak-uydurmak, affetmek zamanı, zaman tüneli...” ifadelerinde, hâlâ, tam mânâsıyla târîfi mümkün ol(a)mayan mücerred bir mefhûm olan zaman’ı kullanmaktayız.
Bir takım sıfatlarla târîf edilmesine rağmen, ne onun kısalığı uzunluğu, darlığı genişliği sonsuzluğu arzû edilen bir şekilde kavranabilinmiş/îzah edilebilmiş ve ne de, bu, şu şu veya şu’dur denebilmiştir.
Sâdece, bu sıfatlarla, bâzı benzetmelere muhatap olmuş, hakîkatindeki sırrı kavramak, birbirine/bir şeye görelik veya nazaranlık ile, mukayese edilerek hüküm verilmeye çalışılmıştır.
Necip Fâzıl ise, bu hususta şu müthiş tespiti yapar: “Zaman, bir varlık ve bir yokluğun üst üste gelmesi ve birbirini takip etmesi hâdisesidir.
Müthiş bir ân...Bütün dünya yoktur. Kâinat...Bir ân, ama bir ân her şey var. İşte Allah’ın muazzam sanatı!..Her şey bir ân var...”(Bknz. Necip Fâzıl, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, b.,d. Yayını, İsanbul 1982, Sf. 176)
Tabiî ki, bana göre, Necip Fazıl’ın söylemek istediği, ‘ispat değil, tespit’tir!..
Hâlâ bu tespit üzerindeyiz!..
Bu umûmî îzahattan sonra, şâir Feyzi Halıcı'nın şiirlerinde "zaman" ile ilgili örneklere geçmemiz mümkündür.
Halıcı’nın, bu mevzûdaki şiirlerinin bir çoğu “zaman” başlığını taşır; bâzıları da, bir başka sıfatla birlikte başlık olur. Bunların hâricinde, Halıcı’nın dîğer şiirlerinde de zamanla ilgili pek çok terkiple karşılaşırız.
Başlığında “zaman” kelimesi bulunan şiirlerden tespit edebildiklerimiz şöyledir: “Zamana Vurulan Kerkit, Her Şey Mevcut Zaman Yok, Ah Zaman, Zamanı Çağrışan Güzel, Zaman (4), Zaman Makası, Zaman Burcu (2), Nice Zaman, Zaman Farkı, Zaman Endişesi, Bütün Zamanların ve bir de Saat” başlıklı şiir...
Tabiî ki, zaman ifade eden, gün, saat, sonsuzluk, ilkbahar, kış, akşam, sabah, ağustos, gündüz, gece...gibi kelimeler de dîğer şiirlerinde yaygın bir şekilde mevcuttur.
Feyzi Halıcı’nın, bu hususta, -müstakil olarak- üzerinde durulması gereken iki şiiri vardır. Bunlar: “Zaman” ve “ Ah Zaman” başlıklı şiirleridir.
Şunu ifade etmeliyim ki, ikisinde de, zaman târîfi, ispatı ve tespiti yoktur.
“Zaman” şiirine:
“Buradaydı daha demincek
Nereye gitti bu zaman?”
Diye sorarak başlıyor. Aslında, “demincek” kelimesi, çok yakın bir geçmiş zamanı ifade ediyor. Bunun ardından da şu mısrâlar geliyor:
“Bu kaçıncı erkence’dir
Nereye gitti bu zaman?”
Şâir, kaybolup giden zamanın peşindedir. Gidişinden endîşelidir. Dolayısiyle, zaman, ele avuca sığmayan, uçup giden bir varlık, hattâ çok önemli bir daha geri gelmesi mümkün olmayan’dır.
“Erkence” gidişe acıma bundandır. Fakat, gelen zaman da zaman’dır. Giden, ezel’e karışmış; gelen ebed’e doğru yol almaktadır. Ümit ondadır.
Gidenin, “zaman zaman” farkına varsak bile, gelecekteki ebedî’den ne kadarıyla hisse sahibi olacağız, bu, meçhûldür ve bütün mes’ele de buradadır.
Kâinattaki, canlı-cansız yâni, cemat-nebat, hayvan ve insan’a kadar, hava, su, toprak ve güneş sistemi..hep, bu zaman deniler mahlûkla/varlıkla ömür sürer.
Hiçbir mahlûkun, zaman zırhının/örtüsünün dışına çıkabilmesi mümkün değildir.
Sekiz kıt’alık “Zaman” şiirinde, her kıt’anın sonundaki yâni 4. mısrâlardaki nakarat, “Nereye gitti bu zaman?” sorusudur.
Bu mısrâ, bizi, Asr Sûresi’nin îkazına götürmez mi? Ne dersiniz?
Şiirin son yâni 8. kıt’asında şâir şöyle diyor:
“Zaman şahmaranı büyük,
Gönül alaca bir geyik.
Uğrun uğrun yol-uçları,
Nereye gitti bu zaman?”
Burada biraz duralım: Şahmaran/şahmeran, efsânevî insan gibi konuşan yılandır, yılanlar şâhı’dır. “Zaman şahmaranı” karşısındaki “gönül” ise, mâsûm/güçsüz takatsiz bir “alaca geyik”ten başka nedir?
Ya; “uğrun uğrun” yâni, gizliliğe/bilinmezliğe doğru gidip gelen “yol-uçları” arasında, bizim/insanoğlunun şaşkınlığı!..
Belki de, Şâir, bunun için, “Ah Zaman” şiirinde, derin derin “Ah!” çekmektedir:
“Ah zaman, sabrımın ey mavi boncuğu,
Aşkın dile gelmez elvan tomurcuğu.
Gönlüm öylesine hasretle sütliman,
Ayaklarımda izlerin var, ah zaman.”
Şimdi de, dîğer şiirlerinde geçen, zamanla ilgili örneklere göz atalım:
“İpek yolu, karanfiller, tarçınlar,
Zamandır, kulağımda çın çın çınlar” (Konya Destanı)
“Gündüz al al, yıldız yıldız geceleri
Ufukta bir halı dokunmaktadır” (Zamana Vurulan Kerkit)
Dün seni andım sevdiğim, gün batımı” (Gün Batımı)
“Bir mercan güldür koynunda
Zaman, hayal hayal geçer.” (Kız Kulesi)
Bir akşam sonrası gülüm, çiçeğim
Seni gözlerinden seyredeceğim” (Güvercin)
Evvel zamanlar hani?
...
Zaman kısa, yol uzun..
....
Durası zaman mıdır? (Senden Kurtul Sana Kaç)
“Zamanı seninle böyüşmek güzel.” (Selçukya Güzellemesi)
“Zamanlara düğüm vurma, yetişir,
O ki alev alev içerimdesin.” (Selçukya’ya Özlemim Bu, Kaçıncı)
“Bir uzak özlemle sımsıcak,
Zaman, ağustosa yakın.” (Boğaz’a Şiir)
Zamanı şavkıyan bu beyaz tohum,
Geldi kanadında hangi rüzgârın?” ((alnız Ağaç)
“Gülümser zamana en mert bakışla;
Kışlalar içinde Aslanlı kışla.” (Destanlar İçinde Aslanlı Kışla)
“O ki zaman, (gözlerin kadar güzel)
Bir yağmur gibi tutuyor camları.” (Serüven)
“Aşkın bu tatlı ânında
Zamanın öte yanında
Bir hayal şadırvanında
Yıkanan yürek masmavi.” (Masmavi)
“Zamanı tutuyor bir köprüde
Kırk ülkenin kırk şâiri.” (Struga Şiirleri)
“Zaman tomur tomur, yaza gidiyor.” (Özlem Gözyaşlarıdır Yanaklarında)
“Aydınlığında zamanın yalnız değiliz.” (Sen Varsın)
“Ey dost nice zamandasın” (Nerde)
“Zamanların ayrı ayrı tadı var,
Mevsimler içinde ilkbahar başka.” (İlk Aşk)
“Gönül saatini baştan kuralım
Gümüş aynalarda bir görün hele” (Gönül Saati)
Bahar demek, demet demet gül demek,
Neşe, sevinç, ömür boyu gül, demek.
Bir sınırsız yaşama sevinciyle,
“Zamanlara sığmayan gönül” demek.”(Bahar,-Demet-Gül)
“Ve zaman nasıl da sarıyor bedeni urgan urgan” (Yorgan)
“Zaman bu, sevenlere nice kapılar açar” (Nasip)
“Zamandan zamana taşınması zor,
İnsanın varlığı düşünmesi zor.” (Aşk)
“Zaman yetmiş de olsa boş, seksen de,
Aşk bir dairedir döner eksende.” (Aşk)
“Tatlı zamanları tapşıran kadın.” (Ne Güzel)
“Zamanlara bulut bulut ağıyorum” (Baharca)
“İnsan yansır suların, ışıkların üstünde..
Alın yazın ki zamandır, günboyu kaybolan.” (Yansıma)
“Zamanın uydusuyum, mevsimlere sığmayan.” (Gel-Git)
........
Şimdilik, netîceyi şöyle bağlayabiliriz: “hüsrân”da kalmamak için, tıpkı ‘insan yaratılma ‘ nimeti ve ‘akıl’ nimeti gibi, ‘zaman’ nimetinin de önemi iyi kavranmalı ve kıymeti iyi bilinmelidir.
Halıcı, elbette ki, bu idrâk ile, zamanla muhatap olmuş; ömrünü, hayırlı ve faydalı faaliyetlerde bulunarak geçirerek arkasında kıymetli eserler bırakmıştır.
Rûhu şâd, mekânı cennet olsun!...
ÇAĞRI DERGİSİ, EKİM 2018