Bugüne kadar, Basri Gocul hakkında hiçbir yazı değil, umûmî mânâda yeterli bir kanaat dahi belirtmedim. Sâdece, “Yeni Türk Şiirinin Manzûm Destan Şâirleri” (Bknz. M. Halistin Kukul, Erciyes Dergisi, Sayı: 351, Mart 2007, Sf. 27) başlıklı makalemde, kendisinden mevzûnun gerektirdiği kadar söz edebilmişim.
Basri Gocul; 15 Mart 1910 tarihinde Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde doğmuştur. Oldukça sıkıntılı geçen altmışaltı senelik hayatına, her şeye rağmen, Türk şiirine öncülük teşkil edecek kıymetli eserler bırakarak ebedî âleme göçmüştür.
Gocul; 1927’de Edirne Ziraat Mektebi’ni bitirmiş ve hayatını idame ettirebilmek için, 27 Eylül 1927’de Tekirdağ Saray ilçesi Edir köyünde öğretmenliğe başlamıştır. O’nun millî destan yazmaya başlaması da bu döneme rastlar.
1936 yılında iki kitap birden neşreder: “Bir Nâra” ve “Apaçık”. Bunları, 1939’da yayınladığı “Aydın Yaylalarında” adlı üçüncü şiir kitabı tâkip eder. 1937’de itibâren, milliyetçi dergiler olan Türkeli, Türk Yurdu, Orkun, Filiz, Erciyes, Tanrıdağ, Doğu, Serdengeçti, Türk San’atı, Kopuz gibi dergilerde yazı ve şiirleri yayınlanır.
1941 yılında, Türk Epopesi düşüncesini Türk Dil Kurultayı’nda açıklar. Bu fikir, bu sahada bir ilktir. “Oğuzlama” adlı eserinin “Çin’e Yürüyüş” başlıklı bölümünü , 1942 yılında, Düzce Halkevi delegesi olarak katıldığı 4. Türk Dil Kurultayı’nda okuyarak tanıtır ve ilgi görür.
1944’te, yaptığı çalışmalardan ötürü, Türk Dil Kurumu tarafından 1.000 TL ile ödüllendirilir. Ancak, eserin aynı kurumca bastırılması, bâzı kıskanç kişiler tarafından engellenir. Bunun üzerine, “Söndüreyim Derken Mumu Sakalcığım Tutuştu Mu?” adlı bir kitapçıkla, bu engellemenin mes’ulü olarak Behçet Kemal Çağlar’ı işâret eder.
1948’den başlayarak 1956 yılına kadar, kendi kısıtlı imkânıyla, Oğuzlama’yı dokuz fasikül hâlinde yayınlar. Hazret-i Mevlâna’dan rübailer çevirir ve bunları “Mezarlıkta Şarkı Söyleyen Adam” adlı kitapta toplar. Fakat, 1949 yılında, çevresine zararlı fikirler yayıyor iftirasıyla bir köy okuluna sürülür. Bir yıl sonra Bursa Akşemsettin Türbesi muhafızlığına ve 1954’te de Niğde Müze memurluğuna tâyin edilir.
1957’de tekrar köy öğretmenliğine tâyin edilen Gocul, dâvâsından hiçbir zaman tâviz vermeden millî hedefler doğrultusunda çalışmalarını sürdürür ve 1967 yılında emekli olur.
Basri Gocul, yetmişbir esere imza atmıştır. 12.521 mısralık “Türk Millî Destanı Oğuzlama”yı yazan Basri Gocul, 09 Ocak 1976 tarihinde bir Cuma günü vefât ederek Bursa Emir Sultan Kabristanlığı’na defnedilir.
Mezar taşına, kendisinin kaleme aldığı şu beyti kazınmıştır:
“Sevinçsiz yaşatılmış şehnameci bir şair
Bu mezara gömülmüş bulunuyor, zair!”
Edebiyat Tarihçisi Ahmet Kabaklı, O’nun hakkında, her şeyi hulâsa eden şu kısa değerlendirmeyi yapıyor: “Başlangıç günlerinden beri sanatını büyük bir Türk destanı yazmaya adamış, dağınık eposları, menkıbe ve efsaneleri toplayıp bir bütünlük içinde sunmak istemiş gayretli bir şairdir. “Türk Millî Destanı, Oğuzlama” başlığı altında yazdığı ve 12.521 mısraı bulduğu belirtilen bu parçalar arasında çok kuvvetli söylenmiş olanlara da sık sık rastlamaktayız. Şairin yalnızlık, teşvik görmemişlik ve maddî yetersizlik içinde eserini bastıramamış olması eserin tümü hakkında bir hüküm verilmesini zorlaştırmaktadır.” (Bknz. Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, Cilt: 3, Türk Edebiyatı Yayınları, İstanbul 1974, Sf. 307)
Nihal Atsız ise, O’nun hakkında şu görüşleri beyân eder: “Uğraştığı konunun heybeti ve haşmeti kendisindeki nazım tekniği ve şâirlik kabiliyeti, belki ilerde onun adını ebedileştirecektir.
(...)Basri Gocul, Oğuzlama’yı hecenin türlü vezinleriyle yazmış ve en çok 7,8, ve 12 heceleri kullanmıştır. Aski Türkçe kelimeler az değildir.” (Orkun, 25 Mayıs 1951)
Kendisinden sonra gelenlerden, bir başka büyük destan şâirimiz Niyazi Yıldırım Gençosamoğlu ise, Basri Gocul hakkında şunları söylüyor: “Türkiye’de, gerçek mânâda Batı’nın epope dediği bizim destan dediğimiz tarzı, ilk defa, Basri Gocul denemiştir. Onun, Oğuzlama adıyla yayımladığı Dede Korkut Hikâyeleri’dir ki, hepsini nazma çekmiştir.
(...) Basri Gocul, Oğuznâme’yi, Türk’ün Şehnâmesi olarak telâkki etmiştir.” (Bkn. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Türk Edebiyatı Dergisi, Kasım 1985, Sayı 145, Sf. 13)
Bir beytinde:
“Gereken Fâtihadır, gerisi gâvur harcı.
Kabrime bir tek çelenk koydurma ey mezarcı.”
Diyen Basri Gocul; millî İslâmî değerleri çok yüksek olan destan şâirlerimizden biridir.
Oğuzlama’nın “Soyuma Sesleniş” başlığını taşıyan ilk bölümünde, Türk milletinin gelecek nesillerine bir yol aralayarak nasihatte bulunur. Şiirin ilk iki kıt’ası şöyledir:
“Bu kitap düzülmüştür tüm mâzin için
Bilinir efsâneler özetlenerek.
Oysa ki her şehidin, her gazin için
Ayrı ayrı destanlar yazmaklık gerek!
Bağrından kahramanlar yetiştirmiş Hak,
Harcanmış emekleri heder değildir.
Lâzımsa da hepsine türbeler yapmak,
Yurdumuzun taşları yeter değildir.”
Basri Gocul, “Türk Millî Destanı Oğuzlama”da, “yarı manzum, yarı mensur” Dede Korkut hikâyelerini mevzû yapar. Bu hususta; Dede Korkut Kitabı’nın Ön Söz’ünde, Prof. Dr. Muharrem Ergin şu değerlendirmeyi yapar: Türk edebiyatı tarihinin en büyük âlimi Prof. Fuat Köprülü’nün, derslerinde söylediği söylediği bir söz vardır: Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkutu öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.”
Şüphesiz ki, Oğuzlama, Dede Korkut’un ibretlik numûneleriyle doludur. Kanglı Koca’nın, oğlu Kan Turalı’ya nasihatından ibret verici bir bölüm nakledeceğim:
“Oğlu Kan Turalı’yı otağında bir gece
Karşısına oturtup dedi ki Kanlı Koca:
-Artık gelip çatmıştır, oğul, evlenme çağın,
İçersi şenlenmeli bu doğduğun otağın.
En sevilen seslerdir nal sesi, beşik sesi;
Bu seslersiz gerekir yiğidin gam yemesi...
Uz dinle: Atam öldü, kaldım onun yerine,
Temiz alın terimi kattım alın terine;
Bahtımın yardımiyle birini iki ettim.
Ömrümün mutlandıran yıllarını tükettim.
İçinde bulunduğum kocalmışlık çağıdır.
Geceleri uykumu şu düşünce dağıtır:
Yarın ben öldüğümde ardıma kalacaksın,
Oğuz Soyu içinde yerimi alacaksın.
Ergeç (Ölüm Meleği) canına el sunacak,
O zaman, ah o zaman, ocağımız sönecek.
Gözlerim kapanmadan gel seni evereyim,
Everip sonca dence murâdıma ereyim!
Ne olur, benimse de dile gelen duygumu
Bu kısa gecelerde rahat uyut uykumu!.”
Türk töresini ve İslâm ahlâkını kendisine rehber edinen çileli şâir, Türk şiirinin ilk sun’i/yapma manzûm destan şâiri olarak edebiyat târihimizdeki şanlı yerini almıştır.
Sözümü; Türk-İslâm terkibini pekiştiren, ayrılmaz yapan, kenetleyen, mânâ yüklü ve bir âhenk numûnesi olan bir beytiyle bitiriyorum:
“Adına denilince bir yerin Türk ülkesi
Gözüm al bayrak arar, kulağım ezân sesi!”
Allah rahmet etsin!.. Mekânı cennet olsun!..Âmin!..
EDEBİCE DERGİSİ, SAYI: 17, KIŞ 2019, SF. 28-29-30