Türk Şairi Abdurrahim Karakoç 8. ölüm yıl dönümünde kutlanıyor. 'Mihriban' türküsünün yazarı Şair Abdurrahim Karakoç'un 'Aşk' üzerine kurulu yaşam öyküsü milyonlarca insanın kalbinde yaşıyor. Türkiye'nin yakın tarihini şiirlerinde dile getiren, gönüllere aşk mührünü vuran Ünlü Şair Karakoç, milletimizin sesi oldu. Peki, Abdurrahim Karakoç kimdir?Cumhurbaşkanı Erdoğan, Twitter hesabından yaptığı paylaşımında, "Türk edebiyatının iki müstesna gönül insanı Cahit Zarifoğlu ve Abdurrahim Karakoç'u vefatlarının yıl dönümünde rahmetle ve saygıyla yad ediyorum. Mekanları cennet olsun." ifadelerini kullandı.ABDURRAHİM KARAKOÇ KİMDİR?7 Nisan 1932 tarihinde Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü (Cela) köyünde dünyaya gelen Abdurrahim Karakoç, Küçük yaşlarda şiire merak sardı. İlk yazdığı şiirleri 2 kitap oIacak hacimde iken beğenmeyip yakan Karakoç, 1958 yılından itibaren yazdıklarını 'Hasana Mektuplar' ismi altında 1964 yılında 10.000 adet bastırdı. Bu eser kısa zamanda tükendi ve 2. baskısını yine 10.000 adet bastırdı.
1958 yılında buIunduğu kasabada belediye mesul muhasibi olarak memuriyete giren Karakoç, 1981 yılı Mart ayında emekli oldu.1985 yılından beri gazetecilik yapan Karakoç, Bir ara siyasete girdi ve ayrıldı. Politikaya girmesini ve ayrılmasını şöyle değerlendirdi Karakoç,: 'Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım'2012 yılında ciğerlerindeki enfeksiyon nedeniyle bir süre Konya'da tedavi gören Abdurrahim Karakoç, 7 Haziran 2012 tarihinde, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde yoğun bakımdayken hayatını kaybetti. Ankara-Keçiören'deki Bağlum semt kabristanına defnedildi.Karakoç kendini şöyle anlatıyor;
'Ebedî kudretin tek sahibinden alınan emir üzerine 1932 yılında dünyaya gelmişim. Çocukluğum şöyle-böyle geçti. Kıt imkânlara, kıtlık yıllarına rağmen hâlâ o günleri özlerim. Birçok kimseye o yılları anlatsam, 'Özlenecek neresi var? ' diyebilirler, amma ben hep çocukluk yıllarımı sevdim. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. Ben de avareydim, boşluğumu şiirle doldurmaya çalıstım. Benimle şiire başlayanlar yalnızlıktan, yardımsızlıktan dökülüp gittiler.
Bana gelince: Sağolsunlar, iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları, 'bilimsel' cüppeliler, entellektüel züppeler, millî soyguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkağıtçılar v.s. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardımlarını inkâr etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum. Dinsizlerin değil, din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular. En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum. Yardımcılarım (!) var oldukları sürece yazmaya devam edeceğim. Allah (cc) kısmet ederse...'KARAKOÇ'UN ESERLERİŞiir Kitapları
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban
Yar, deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban
Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban
Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban
Boşa bağlanmış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtım tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban
Mihriban II (Unutursun)
Unutmak kolay mı? deme,
Unutursun Mihriban'ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban'ım.
Zaman erir kelep kelep..
Meyve dalında kalmaz hep.
Unutturur birçok sebep,
Unutursun Mihriban'ım.
Yıllar sinene yaslanır;
Hâtıraların paslanır.
Bu deli gönlün uslanır...
Unutursun Mihriban'ım.
Süt emerdin gündüz-gece
Unuttun ya, büyüyünce...
Ha işte tıpkı öylece
Unutursun Mihriban'ım.
Gün geçer, azalır sevgi;
Değişir her şeyin rengi
Bugün değil, yarın belki
Unutursun Mihriban'ım.
Düzen böyle bu gemide;
Eskiler yiter yenide.
Beni değil, sen seni de
Unutursun Mihriban'ım.
İsyanlı Sükut
Gitmişti makama arz-ı hâl için,
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim...
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
Bir baktı konağa alttan yukarı,
'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Çekti ayakları kahveye vardı,
Açtı tabakasın, sigara sardı.
Daldı.. neden sonra garsonu gördü,
'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
İçmedi, masada unuttu çayı;
Kalktı ki garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı,
'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım can evime döktüler ateş.
Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '
'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden;
Salladı dilini... vazgeçti birden,
'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.[14]
Tut Ellerimden
Sırattan incedir sevda köprüsü
Beraber geçelim tut ellerimden...
Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü
Beraber uçalım tut ellerimden...
Gönüldeki birlik kalkandır dışa
Aldırma ayaza, yele, yağışa
Giden ilkbahara, gelecek kışa
Beraber göçelim tut ellerimden...
Birleşmek üzredir şafakla gurub
Korku beklenilmez kapıda durup
İster zehir olsun isterse şurup
Beraber içelim tut ellerimden...
Çağır hayallerin en ötesini
Yakında duyarsın aşkın sesini
Sonsuz mutluluğun penceresini
Beraber açalım tut ellerimden...
Hatırla kaybolan hatıraları
Elmastan ışıklı, altından sarı
Zaman tortusundan işte onları
Beraber seçelim tut ellerimden...
Şüphe başlangıçtır, karar nihayet
Zamanı zamana etme şikayet
Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet
Beraber kaçalım tut ellerimden...[15]
Acaba
Uyuyan göllere ay ışığında
Sevginin resmini çizsem kim anlar?
Tomurcuk ayrılıp, gül açtığında
Yağmurun saçını çözsem kim anlar?
Bir mekan kaplamış ne varsa nerde
Kendi ötesini saklar her perde
Sonsuzluğun sona erdiği yerde
Huduttan bir kulaç kazsam kim anlar?
Aşk, kömür beyazı; kin, süt karası
Eklenir yarama her dost yarası
Et oldum bıçakla kemik arası
Cellatla ahdimi bozsam kim anlar?
Doğumda yalan var, ölümde gerçek
Bir şeyler anlatır balık, kuş, çiçek
Kırık gönülleri toplayıp tek tek
Toplayıp göğsüme dizsem kim anlar?
Gün geldi zamanı gömdüm kabire
Dağ oldu aklımın verdiği fire
Bağlasam telaşı çelik zincire
Sabrın derisini yüzsem kim anlar?
İçte deprem olur dışın düğümü
İhlâssız çözülmez işin düğümü
Aklımdan geçeni, düşündüğümü
Okusam kim dinler, yazsam kim anlar? [16]
Unutma
İyiyi, güzeli beğenen alsın;
Kurtlandıkça kurdu çıkar unutma!
Sözüm kulağında bir küpe kalsın;
Bazen su, yokuşa çıkar unutma.
Câhili iknâya bulunmaz imkân
Kötü, zaman değil; mekandır mekan.
Emin ol gerçeği görmez her bakan;
Eğri bina erken çöker, unutma!
İyi-kötü deme, düşün yıllarca;
Böyle sıfatları tedbirli harca. Kimseye yük olup boğulma borca,
Bugün seven yarın bıkar unutma!
Söz var nice dostu dosttan ayırır.
Söyleme, serçeler gider duyurur.
İyileri zaten Allah kayırır;
Kötüler, koktukça kokar unutma! [17]
Askere Mektup
Aziz dostum, sen bu ilden gideli,
Sekiz mevsim geldi-geçti duydun mu?
Gine kar koymadı baharın yeli,
Şeftaliler çiçek açtı duydun mu?
Memiklerin Iraz için Kel Durdu,
Sinan oğlu Muharrem'i öldürdü
Keş Ahmet bayram da namaz kıldırdı;
Kerim Ağa köyden göçtü duydun mu?
Çavuşların yumuk gözlü Tahir'i
Kahve yaptı kırk senelik ahırı,
Erkek Fatma, Dişi çürük Mahir'i
Güpegündüz aldı kaçtı duydun mu?
Ala-kardır Binboğa'nın yücesi..
Asker oldu Halime'nin kocası..
Sazlıköy'ün ilerici hocası
Minarede şarap içti duydun mu?
Dikkat eyle; anlam çıkar sözüm den;
Bir hızarcı geldi Mercanözü'nden
İpsiz Mustafa'nın tek boynuzundan
On altı çift tahta biçti duydun mu?
Kenan'ların sarı saçlı Reşad'ı
On çocuğun anasını boşadı,
Sultan serbest kaldı, sarhoş yaşadı,
Hürriyeti yeni seçti duydun mu?
On iki gün önce yaptık bir seçim,
Tekgöz murdar öldü partisi için.
Nasreddin Hoca'nın dediği biçim;
”Dünyayı yanlışsız ölçtü(!) ” duydun mu?
Daha bunlar bildiğimin yarısı,
Gelecek mektuba kalsın gerisi.
Bu yıl KARAKOÇ'un gönül arısı
Çiçekten çiçeğe uçtu duydun mu? [18]
Açık Dilekçe
Görmediğim bir bambaşka durum var
Sizin şehrin kızlarında savcı bey.
Yaklaşanı tâ yürekten vururlar
Kan kokuyor gözlerinde savcı bey.
Gayeleri gönül kırmak dal gibi
Bakışları çifte faul bal gibi
Ülkeler fethetmiş bir kral gibi
Gurur dolu pozlarında savcı bey.
Kaş yaparken, göz çıkarır elleri
Çok silâhtan tesirlidir dilleri
Hayret ettim, bir tuhaf ki hâlleri,
Poyraz eser yüzlerinde savcı bey! .
Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz
İlk görüşte avladılar habersiz
Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz
Kebap oldum közlerinde savcı bey! .
Bölüştüler gönlüm ile aklımı
Davacıyım, ara benim hakkımı...
Bir yol göster, haksız mıyım, haklı mı?
Yorulmayım izlerinde savcı bey.[19]
Aynaların Ötesi
Her ne kusur varsa, geçen zamanda;
Suçsuzdur aynalar elâ gözlü yâr.
Mecnunlar Mevlâ'yı bulursa canda,
El olur Leyla'lar elâ gözlü yâr.
Güzel açar güzelliğin sergisin
Gün ağartır kara saçın örgüsün..
Muhabbet faslında ölüm türküsün
Kim söyler, kim çalar elâ gözlü yâr.
Eştikçe iş çıkar işin içinde;
Gençliği hasret yer sevda göçünde.
Bilmez misin, dört mevsimin üçünde
Kar olur yaylalar, elâ gözlü yâr.
Alı al, yeşili yeşilde ara;
Ahirete gider kalpteki yara..
Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara,
Dökülen ayvalar elâ gözlü yâr.
Vakit dolar, nakit biter kasanda..
Sevgi bir kitaptır gönül masanda;
Okusan da olur, okumasan da...
Kapanır sayfalar elâ gözlü yâr
Aramızdaki Fark
Sen dünden gelirsin, ben yarından gelirim
Doğmadık bebekler diyarından gelirim.
Sen müebbet inkârda kılmışsın kararı
Ben Kalubelâ'nın ikrarından gelirim.[20]
1958 yılında buIunduğu kasabada belediye mesul muhasibi olarak memuriyete giren Karakoç, 1981 yılı Mart ayında emekli oldu.1985 yılından beri gazetecilik yapan Karakoç, Bir ara siyasete girdi ve ayrıldı. Politikaya girmesini ve ayrılmasını şöyle değerlendirdi Karakoç,: 'Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım'2012 yılında ciğerlerindeki enfeksiyon nedeniyle bir süre Konya'da tedavi gören Abdurrahim Karakoç, 7 Haziran 2012 tarihinde, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde yoğun bakımdayken hayatını kaybetti. Ankara-Keçiören'deki Bağlum semt kabristanına defnedildi.Karakoç kendini şöyle anlatıyor;
'Ebedî kudretin tek sahibinden alınan emir üzerine 1932 yılında dünyaya gelmişim. Çocukluğum şöyle-böyle geçti. Kıt imkânlara, kıtlık yıllarına rağmen hâlâ o günleri özlerim. Birçok kimseye o yılları anlatsam, 'Özlenecek neresi var? ' diyebilirler, amma ben hep çocukluk yıllarımı sevdim. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. Ben de avareydim, boşluğumu şiirle doldurmaya çalıstım. Benimle şiire başlayanlar yalnızlıktan, yardımsızlıktan dökülüp gittiler.
Bana gelince: Sağolsunlar, iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları, 'bilimsel' cüppeliler, entellektüel züppeler, millî soyguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkağıtçılar v.s. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardımlarını inkâr etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum. Dinsizlerin değil, din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular. En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum. Yardımcılarım (!) var oldukları sürece yazmaya devam edeceğim. Allah (cc) kısmet ederse...'KARAKOÇ'UN ESERLERİŞiir Kitapları
- Hasan'a Mektuplar (1965)
- El Kulakta (1969)
- Vur Emri (1973)
- Kan Yazısı (1978)
- Suları Islatamadım (1983)
- Beşinci Mevsim (1985)
- Dosta Doğru, Akıl Karaya Vurdu (1994)
- Yasaklı Rüyalar (2000)
- Gökçekimi (2000)
- Gerdanlık-I (2000)
- Gerdanlık-II (2002)
- Gerdanlık-III (2005)
- Parmak İzi (2002)
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban
Yar, deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban
Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban
Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban
Boşa bağlanmış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtım tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban
Mihriban II (Unutursun)
Unutmak kolay mı? deme,
Unutursun Mihriban'ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban'ım.
Zaman erir kelep kelep..
Meyve dalında kalmaz hep.
Unutturur birçok sebep,
Unutursun Mihriban'ım.
Yıllar sinene yaslanır;
Hâtıraların paslanır.
Bu deli gönlün uslanır...
Unutursun Mihriban'ım.
Süt emerdin gündüz-gece
Unuttun ya, büyüyünce...
Ha işte tıpkı öylece
Unutursun Mihriban'ım.
Gün geçer, azalır sevgi;
Değişir her şeyin rengi
Bugün değil, yarın belki
Unutursun Mihriban'ım.
Düzen böyle bu gemide;
Eskiler yiter yenide.
Beni değil, sen seni de
Unutursun Mihriban'ım.
İsyanlı Sükut
Gitmişti makama arz-ı hâl için,
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim...
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
Bir baktı konağa alttan yukarı,
'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Çekti ayakları kahveye vardı,
Açtı tabakasın, sigara sardı.
Daldı.. neden sonra garsonu gördü,
'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
İçmedi, masada unuttu çayı;
Kalktı ki garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı,
'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım can evime döktüler ateş.
Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '
'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden;
Salladı dilini... vazgeçti birden,
'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.[14]
Tut Ellerimden
Sırattan incedir sevda köprüsü
Beraber geçelim tut ellerimden...
Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü
Beraber uçalım tut ellerimden...
Gönüldeki birlik kalkandır dışa
Aldırma ayaza, yele, yağışa
Giden ilkbahara, gelecek kışa
Beraber göçelim tut ellerimden...
Birleşmek üzredir şafakla gurub
Korku beklenilmez kapıda durup
İster zehir olsun isterse şurup
Beraber içelim tut ellerimden...
Çağır hayallerin en ötesini
Yakında duyarsın aşkın sesini
Sonsuz mutluluğun penceresini
Beraber açalım tut ellerimden...
Hatırla kaybolan hatıraları
Elmastan ışıklı, altından sarı
Zaman tortusundan işte onları
Beraber seçelim tut ellerimden...
Şüphe başlangıçtır, karar nihayet
Zamanı zamana etme şikayet
Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet
Beraber kaçalım tut ellerimden...[15]
Acaba
Uyuyan göllere ay ışığında
Sevginin resmini çizsem kim anlar?
Tomurcuk ayrılıp, gül açtığında
Yağmurun saçını çözsem kim anlar?
Bir mekan kaplamış ne varsa nerde
Kendi ötesini saklar her perde
Sonsuzluğun sona erdiği yerde
Huduttan bir kulaç kazsam kim anlar?
Aşk, kömür beyazı; kin, süt karası
Eklenir yarama her dost yarası
Et oldum bıçakla kemik arası
Cellatla ahdimi bozsam kim anlar?
Doğumda yalan var, ölümde gerçek
Bir şeyler anlatır balık, kuş, çiçek
Kırık gönülleri toplayıp tek tek
Toplayıp göğsüme dizsem kim anlar?
Gün geldi zamanı gömdüm kabire
Dağ oldu aklımın verdiği fire
Bağlasam telaşı çelik zincire
Sabrın derisini yüzsem kim anlar?
İçte deprem olur dışın düğümü
İhlâssız çözülmez işin düğümü
Aklımdan geçeni, düşündüğümü
Okusam kim dinler, yazsam kim anlar? [16]
Unutma
İyiyi, güzeli beğenen alsın;
Kurtlandıkça kurdu çıkar unutma!
Sözüm kulağında bir küpe kalsın;
Bazen su, yokuşa çıkar unutma.
Câhili iknâya bulunmaz imkân
Kötü, zaman değil; mekandır mekan.
Emin ol gerçeği görmez her bakan;
Eğri bina erken çöker, unutma!
İyi-kötü deme, düşün yıllarca;
Böyle sıfatları tedbirli harca. Kimseye yük olup boğulma borca,
Bugün seven yarın bıkar unutma!
Söz var nice dostu dosttan ayırır.
Söyleme, serçeler gider duyurur.
İyileri zaten Allah kayırır;
Kötüler, koktukça kokar unutma! [17]
Askere Mektup
Aziz dostum, sen bu ilden gideli,
Sekiz mevsim geldi-geçti duydun mu?
Gine kar koymadı baharın yeli,
Şeftaliler çiçek açtı duydun mu?
Memiklerin Iraz için Kel Durdu,
Sinan oğlu Muharrem'i öldürdü
Keş Ahmet bayram da namaz kıldırdı;
Kerim Ağa köyden göçtü duydun mu?
Çavuşların yumuk gözlü Tahir'i
Kahve yaptı kırk senelik ahırı,
Erkek Fatma, Dişi çürük Mahir'i
Güpegündüz aldı kaçtı duydun mu?
Ala-kardır Binboğa'nın yücesi..
Asker oldu Halime'nin kocası..
Sazlıköy'ün ilerici hocası
Minarede şarap içti duydun mu?
Dikkat eyle; anlam çıkar sözüm den;
Bir hızarcı geldi Mercanözü'nden
İpsiz Mustafa'nın tek boynuzundan
On altı çift tahta biçti duydun mu?
Kenan'ların sarı saçlı Reşad'ı
On çocuğun anasını boşadı,
Sultan serbest kaldı, sarhoş yaşadı,
Hürriyeti yeni seçti duydun mu?
On iki gün önce yaptık bir seçim,
Tekgöz murdar öldü partisi için.
Nasreddin Hoca'nın dediği biçim;
”Dünyayı yanlışsız ölçtü(!) ” duydun mu?
Daha bunlar bildiğimin yarısı,
Gelecek mektuba kalsın gerisi.
Bu yıl KARAKOÇ'un gönül arısı
Çiçekten çiçeğe uçtu duydun mu? [18]
Açık Dilekçe
Görmediğim bir bambaşka durum var
Sizin şehrin kızlarında savcı bey.
Yaklaşanı tâ yürekten vururlar
Kan kokuyor gözlerinde savcı bey.
Gayeleri gönül kırmak dal gibi
Bakışları çifte faul bal gibi
Ülkeler fethetmiş bir kral gibi
Gurur dolu pozlarında savcı bey.
Kaş yaparken, göz çıkarır elleri
Çok silâhtan tesirlidir dilleri
Hayret ettim, bir tuhaf ki hâlleri,
Poyraz eser yüzlerinde savcı bey! .
Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz
İlk görüşte avladılar habersiz
Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz
Kebap oldum közlerinde savcı bey! .
Bölüştüler gönlüm ile aklımı
Davacıyım, ara benim hakkımı...
Bir yol göster, haksız mıyım, haklı mı?
Yorulmayım izlerinde savcı bey.[19]
Aynaların Ötesi
Her ne kusur varsa, geçen zamanda;
Suçsuzdur aynalar elâ gözlü yâr.
Mecnunlar Mevlâ'yı bulursa canda,
El olur Leyla'lar elâ gözlü yâr.
Güzel açar güzelliğin sergisin
Gün ağartır kara saçın örgüsün..
Muhabbet faslında ölüm türküsün
Kim söyler, kim çalar elâ gözlü yâr.
Eştikçe iş çıkar işin içinde;
Gençliği hasret yer sevda göçünde.
Bilmez misin, dört mevsimin üçünde
Kar olur yaylalar, elâ gözlü yâr.
Alı al, yeşili yeşilde ara;
Ahirete gider kalpteki yara..
Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara,
Dökülen ayvalar elâ gözlü yâr.
Vakit dolar, nakit biter kasanda..
Sevgi bir kitaptır gönül masanda;
Okusan da olur, okumasan da...
Kapanır sayfalar elâ gözlü yâr
Aramızdaki Fark
Sen dünden gelirsin, ben yarından gelirim
Doğmadık bebekler diyarından gelirim.
Sen müebbet inkârda kılmışsın kararı
Ben Kalubelâ'nın ikrarından gelirim.[20]