Kibir, insanın kendini başkalarından üstün görmesi, sahip olduklarını bir ayrıcalık olarak algılayıp bunu başkalarına hissettirme çabasıdır. İlk bakışta güçlü ve özgüvenli bir duruş gibi görünebilir, ancak aslında insanın kendi içine kapanmasına, gerçeklerden kopmasına ve en nihayetinde yalnızlaşmasına neden olan sessiz bir zehirdir.
Kibirli insan, başkalarının fikirlerine kapalıdır. Kendi doğrularının mutlak olduğuna inanır ve farklı düşüncelere tahammül göstermez. Oysa dünya, tek bir bakış açısının yansıması değildir. İnsan, farklı görüşlere ne kadar açık olursa o kadar gelişir. Kibir ise bu gelişimi engelleyen görünmez bir duvar örer.
Kibrini Göremeyen İnsanlar
Kibir bazen öyle sinsice yerleşir ki, kişi kendi kibirli olduğunu bile fark edemez. Hatta kendini alçakgönüllü ve adaletli biri olarak görmeye devam eder. Kibrini göremeyen insan, çoğu zaman başkalarına kibirli olduklarını söyler, fakat asıl kibri kendi içinde besler.
Bu insanlar, her konuda haklı olduklarına inanır ve en ufak bir eleştiriyi bile kişisel bir saldırı olarak algılarlar. Çevrelerinden gelen uyarıları dikkate almaz, çünkü kendilerinin yanlış yapabileceğini düşünmezler. Onlara göre hata yapan hep başkalarıdır.
Kibrini göremeyen kişiler genellikle kendi başarılarını abartır, başkalarının katkılarını ise küçümser. Övgü bekler, ama başkalarını övmekte zorlanırlar. Eleştirildiğinde ise savunmaya geçer ya da karşısındakini suçlamaya çalışırlar. Bu yüzden zamanla çevrelerindeki insanlar ya onlardan uzaklaşır ya da sırf kırılmamak için gerçek düşüncelerini söylemekten kaçınır.
Kibrin Görünmez Tuzakları
Kibir, bireysel ilişkilerde olduğu kadar toplumları ve kurumları da etkileyen bir olgudur. Gücü elinde tutan kibirli yöneticiler, eleştiriye kulak vermez ve zamanla gerçeklerden koparak hatalar yapmaya başlar. Tarih, kibri yüzünden düşen krallarla, yıkılan medeniyetlerle doludur.
Ancak kibirin en büyük tuzaklarından biri, insanın kendi hatalarını görememesidir. Kibirli insan, yanlışlarını kabul etmek yerine, çevresindekileri suçlamayı tercih eder. Eleştirildiğinde savunmaya geçer ve kendini üstün görme çabası içinde, aslında en büyük zaafını sergiler.
Kibir mi, Özgüven mi?
Çoğu zaman kibirle özgüven karıştırılır. Oysa bu ikisi birbirinden tamamen farklıdır. Özgüven, insanın kendini tanıması, güçlü ve zayıf yönlerini bilmesiyle gelişir. Özgüven sahibi biri, başkalarını ezmeye çalışmaz, aksine onlara ilham verir. Kibirli insan ise sürekli bir üstünlük çabası içindedir ve başkalarının gelişimini bir tehdit olarak görür.
Özgüvenli insan, hatalarını kabul edebilir, başkalarından öğrenmeye açıktır. Kibirli insan ise hatalarını örtbas etmeye çalışır, öğrenmek yerine üstün görünmeye odaklanır. Özgüven insanı büyütür, kibir ise zamanla küçültür.
Kibirin Panzehiri: Tevazu
Kibir, fark edilmediğinde insanı içten içe çürüten bir duyguya dönüşebilir. Peki, bunun panzehiri nedir? Tevazu.
Tevazu, insanın kendini küçük görmesi değil, kendi değerini bilirken başkalarına da saygı göstermesidir. Gerçekten büyük insanlar, kibir yerine tevazuyu seçenlerdir. Çünkü bilirler ki bilgi, başarı ve erdem paylaşıldıkça çoğalır.
Hayatta her şey geçicidir. Mevkiler, zenginlikler, hatta fiziksel güzellik bile bir gün kaybolabilir. Geride kalan ise insanın karakteridir. Kibir, insanı yalnızlaştırırken, tevazu insanı yüceltir. O yüzden kendimize şu soruyu sormalıyız: Önemli olan büyük görünmek mi, gerçekten büyük olmak mı?
Kibirli olmak kolaydır, ancak tevazu göstermek gerçek bir bilgelik gerektirir. Çünkü ancak tevazu sahibi insanlar, hayatın onlara öğreteceklerini gerçekten duyabilirler.
Yolunuz gül renginde, gül kokusunda olsun her daim.
Sevgilerimle
Teşekkürler Amine hocam iyiki varsınız kibir ile âbad olunmaz