Günümüz dünyasında herkes bir yerlere yetişme telaşında. Sabah işe, akşam eve, hafta sonu planlarına…
Günler birbirini kovalıyor, yıllar hızla akıp gidiyor. Bu yoğun tempo içinde ne kadar durup düşünüyoruz? Ne kadar insanlığa fayda sağlıyoruz?
Bazen küçük bir tebessüm, bazen samimi bir sohbet bile bir insana dokunmaya yeterken, bizler çoğu zaman hayatın telaşına kapılıp başkalarını fark etmeyi unutuyoruz.
Oysa anlam arayışı insanoğlunun en derin ihtiyacıdır. Hepimiz yaşamanın bir sebebi olduğunu bilmek, çabalarımızın bir yere varacağını hissetmek isteriz. Ancak bu anlamı genellikle dış dünyada, başarıda, kariyerde, maddi kazançta ararız. Peki ya içimizdeki huzur?
Bir an durup kendimize sorsak: Beni gerçekten ne mutlu ediyor?
Çoğu zaman bu sorunun cevabını aramak yerine, bize dayatılan anlamlara sarılıyoruz. Oysa hayatın anlamı, herkes için farklıdır ve bunu keşfetmek için biraz olsun yavaşlamaya, kendimizi dinlemeye ihtiyacımız var.
En kritik soru belki de şudur: Kendimizi ne kadar tanıyoruz?
Gündelik rollerimizin, üzerimize yapışan kimliklerin ötesinde biz kimiz? Gerçekten ne istiyoruz, neye değer veriyoruz?
Kendini tanımayan bir insan, başkalarına nasıl faydalı olabilir?
İç dünyamızda yolculuğa çıkmadan, yaşamın anlamını tam olarak kavrayabilir miyiz?
Belki de yapılması gereken, hayatın koşuşturmasına biraz ara verip, kendi iç sesimizi duymaya çalışmak. Hayatı sadece bir yarış gibi görmek yerine, içinde anlam ve değer barındıran bir yolculuk olarak kabul etmek. Ve bu yolculukta hem kendimize hem de başkalarına dokunabilmenin yollarını aramak… Çünkü gerçek anlam, ancak paylaşınca çoğalır.
Kendimizi Kusursuz Görmek Ne Kadar Güvenli?
İnsan doğası gereği kendini olumlu görmek ister. Eksikliklerimizi kabullenmek yerine kusurlarımızı görmezden gelmeyi ya da onları başkalarına yüklemeyi seçeriz. Ancak kendimizi kusursuz görmek, gerçekten güvenli mi?
Yoksa bu, farkında olmadan bizi hata yapmaya daha mı yatkın hale getiriyor?
Kusursuzluk algısı, insanın gelişimini durduran en büyük engellerden biridir. Kendini sorgulamayan, hatalarını kabul etmeyen bir insan, değişime kapalıdır. Oysa gerçek özgüven, kusursuz olduğumuza inanmak değil, eksiklerimizi bilerek, bunlarla barış içinde yaşamaktan geçer.
Ayrıca, kendini kusursuz görmek, ilişkilerimize de zarar verebilir. Eleştiriye kapalı olmak, hatalarımızı kabullenmemek, çevremizdekilerle sağlıklı bağlar kurmamızı zorlaştırır. İnsan, hatalarıyla insandır. Kusurlarımızı görmek ve onları geliştirmeye çalışmak, hem kişisel hem de toplumsal olarak bizi daha güçlü kılar.
Belki de en büyük bilgelik, mükemmel olmaya çalışmak yerine, gelişime açık olmaktır. Çünkü insanın gerçek gücü, kusurlarını kabul edip onlarla nasıl başa çıkacağını bilmesinde saklıdır.
Aynaya Bakınca Ego mu, Özgüven mi Görüyoruz?
Bir aynaya baktığımızda gördüğümüz şey sadece fiziksel bir yansımadan ibaret değildir. O yansımaya nasıl baktığımız, kendimizi nasıl algıladığımız, iç dünyamızın bir göstergesidir. Peki, o aynada gördüğümüz şey ego mu, yoksa özgüven mi? Bunu nasıl ayırt edebiliriz?
Ego, kusursuzluğu görmek ister.
Eğer aynaya baktığınızda kendinizi eleştirilmez, hatasız, herkesten üstün biri olarak görüyorsanız, burada egonun sesi yükselmiş demektir.
Ego, kişinin kendini olduğundan büyük görmesine neden olur ve başkalarının fikirlerine, eleştirilerine kapalı hale getirir. Bu, kısa vadede tatmin edici görünse de uzun vadede insanı yalnızlaştıran ve gerçek gelişimi engelleyen bir yanılsamadır.
Özgüven, kendini olduğu gibi kabul etmektir.
Özgüvenli bir insan aynaya baktığında kendini ne eksik ne de fazla görür. Kusurlarını bilir ama bunları saklamaya ya da inkar etmeye çalışmaz. Gücünü, başkalarından üstün olmaktan değil, kendi içindeki değerlerden alır.
Eleştiriye açıktır, gelişmeye isteklidir ve en önemlisi, kendini olduğu gibi kabul edebilir.
Ego sizi korur ama sınırlar, özgüven ise güçlendirir.
Ego, insanın zayıflıklarını örtmek için bir kalkan gibidir; ancak bu kalkan bazen o kadar büyür ki, gerçek sizi de gizler. Özgüven ise kalkan yerine kökleri sağlam bir ağaca benzer; sizi rüzgâra karşı korur ama aynı zamanda büyümenize de izin verir.
O halde, aynaya her baktığımızda kendimize şu soruyu soralım: Gördüğüm kişi gerçekten kendini tanıyor ve kabul ediyor mu, yoksa sadece kusursuz görünmek isteyen biri mi? İşte bu sorunun cevabı, ego ve özgüven arasındaki farkı anlamamıza yardımcı olacaktır.
Yolunuz gül renginde, gül kokusunda olsun her daim.
Harika bir yazı olmuş filtrelerden ya sosyal yaşamın kibirinden gerçeklerden , gerçek değerlerden daha çokta özümüzden ayrıldık. Kalemine yüreğine sağlık gül yüzlüm ????????????????
Kıymetli Amine hocam harika bir konu kaleme almışsınız gönülden tebrik ederim iyiki varsınız