Ekonomi, Saygı, İletişim Bozukluğu Üçgeninde Sıkışan Toplum
Son zamanların en çarpıcı gündemi ekonomi, saygı yoksunluğu ve iletişim bozukluğu. Adeta üç sacayağından biri eksik olan bir toplumun ayakta kalmaya çalıştığı tablo...
Sosyal medya, bir zamanlar iletişim aracı olarak tanımlanırken, bugün artık bir kaçış alanı. Gerçek hayatta kendini ifade edemeyen birey, sanal âlemde sahte bir özgüvenle rol kesiyor. Gerçek olmayan hayatlar, sahte mutluluklar ve photoshop’lanmış kişilikler... Ne yazık ki bu tiyatroda herkes kendi senaryosunun başrol oyuncusu. Lakin bu sahne toplumun ortak değerlerini silip süpürüyor.
Sosyal medyada para kazanmak uğruna ahlak ve edep çizgisinin dışına çıkan içerikler, “özgürlük” adı altında servis ediliyor. Bir gencin, sırf beğeni almak uğruna ailesinin mahremiyetini ifşa etmesi neyi gösteriyor? Bu sadece bireysel bir mesele değil, sosyolojik bir çöküşün göstergesi. Üstelik bu içerikler çoğu zaman on sekiz yaş altına hitap ediyor. Özendirici, zararlı ve denetimsiz...
Ekonomik sıkıntılarla boğuşan bireylerin, kolay para kazanma yollarına yönelmesi kronik yorgunluk, tatminsizlik ve anlık öfke patlamalarıyla birleştiğinde karşımıza daha da kaotik bir toplum çıkıyor. Tembellik bir yaşam biçimi haline gelirken, çalışmak neredeyse küçümsenen bir değer oluyor.
Peki, millet ve devlet olarak bu tablo karşısında yeterince duyarlı mıyız?
Toplumun genel refleksine baktığımızda, ne yazık ki duyarlılığın yerini çoğu zaman umursamazlık, normalleştirme ve seyirci kalma almış durumda. Bir gencin ahlaka aykırı bir içerikle gündem olmasına tepki gösterilse de, birkaç gün sonra unutuluyor. Çünkü hafızalarımız sosyal medya akışı kadar kısa ömürlü hale geldi.
Kimi zaman ebeveynler çağın gereği diyerek çocuklarının bu içeriklerle iç içe yaşamasını görmezden geliyor. Oysa aile, sadece sevgi veren değil aynı zamanda sınır koyan, yönlendiren ve koruyan bir kurumdur. Ailede baş gösteren ilgisizlik, okulda karşılığını disiplinsizlik; toplumda ise ahlaki çöküş olarak gösteriyor kendini.
Acaba yeterince duyarlı değil miyiz diye soru işareti zihinlerde lakin ebeveynler eğitimi, eğitim alt yapıyı yetersiz buluyor...
Devlet ayağına geldiğimizde evet, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, RTÜK, BTK gibi kurumlar zaman zaman adımlar atıyor, içerik kaldırıyor, cezai yaptırımlar uyguluyor. Ancak bu mücadele, sadece dijital içerikleri denetlemekle sınırlı kalırsa, köklü bir çözüm üretmek mümkün olmaz.
Asıl mücadele, zihniyetle olmalı.
Topluma ahlak , saygı , emek , "mahremiyet", "şeref" gibi değerleri yeniden anlatmalıyız. Bu değerlerin sadece kitaplarda veya nostaljik anılarda kalmasına izin vermemeliyiz. Bu noktada da en büyük sorumluluk, öğretmenden siyasetçiye, yazardan sanatçıya kadar toplumun öncü figürlerine düşüyor. Herkes kendi alanında bir değer nöbetçisi olmalı.
Çünkü değerler kaybolursa, toplum çürür.
Ekonomi düzelir, sistem değişir ama yitirilen insanlık kolay geri gelmez.
Temel Sallanıyor
Artçı sallantılar değil artık yıkımlar gözler önünde.
Toplumu ayakta tutan yalnızca güçlü ekonomi değil sağlam bir ahlâk zemini, karşılıklı saygı ve sağlıklı iletişimdir. Bugün kaybettiğimiz şey tam da budur. Ekonomik sorunlar gelip geçer ama manevi çöküntü kalıcı izler bırakır.
Çocuklarımızın büyüdüğü bu çağda, bizler ya suskun kalıp seyirci olacağız ya da her alanda mücadele edip bir uyanışa öncülük edeceğiz. Bu, artık sadece bir bireysel tercih değil, toplumsal bir sorumluluktur.
Kalemlerimiz konuşmalı, yüreklerimiz hissetmeli, vicdanlarımız harekete geçmelidir.
Zira bu millet, geçmişte nice zorlukları omuz omuza aşarak var oldu. Bugün de el ele vererek hem insanlığımızı hem geleceğimizi yeniden inşa edebiliriz.
Bunun Adı Toplumsal çürüme Olsa Gerek. Örf Adet gelenek ve inançlarından Uzaklaşmış Adeta akrebin son Vuruşu Gibi Kendi Kendini Bitiren Bir Toplum...Ne Müslümanız Ne Türküz...Ye Kürküm Ye...Ha Birde...Vatan Millet Sakarya...Gerisi Angarya...