Toplumu kalkındırmanın en önemli etmenidir eğitim. Ancak, bir eğitimci olarak bana göre ülkemizde eğitim politikalarının belirlenmesi ve uygulanmasında ciddi yapısal sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunların başında, taşrada eğitimin gerçeklerini bilmeyen, sahada hiç çalışmamış kişilerin Milli Eğitim Bakanlığı’nda bürokrat olarak görev almasından kaynaklanmaktadır. Eğitim sisteminin temel taşı olan öğretmenler, okul yöneticileri ve öğrenciler, alınan kararların etkilerini doğrudan hissederken, bu kararları alan kişilerin sahadaki gerçeklerden uzak olması, eğitimde nitelik kaybına ve çözüm odaklı politikaların eksikliğine neden olmaktadır.
Bürokratik yapının eğitime etkilerini değerlendirirken öncelikle sahadaki öğretmenlerin, yöneticilerin ve öğrencilerin yaşadığı sorunları anlamak gerekir. Ancak, bakanlık düzeyinde karar alıcı konumda bulunan birçok bürokrat, eğitim sürecine doğrudan katılmamış, taşradaki eğitim kurumlarının zorluklarını yaşamamış ve çoğu zaman teorik bilgilerle hareket etmektedir. Bunun sonucunda ise şu sorunlar ortaya çıkmaktadır:
- Eğitimin dinamik yapısını bilmeyen bürokratlar, sahadaki ihtiyaçları göz ardı eden kararlar alabilmektedir. Örneğin, bazı müfredat değişiklikleri veya uygulamalar, taşrada altyapı ve donanım eksiklikleri nedeniyle uygulanamaz hale gelebilmektedir.
- Taşradaki okulların fiziki altyapı, öğretmen ve materyal eksikliği, merkezde alınan kararlarla giderilmeye çalışılsa da genellikle büyükşehirlerdeki okullar öncelikli olarak desteklenmektedir. Bu durum, kırsalda eğitimin kalitesini daha da düşürmektedir.
- Sahadan kopuk bürokratlar, öğretmenlerin yaşadığı sorunları anlamakta yetersiz kaldıkları için onları destekleyici politikalar geliştirmekte başarısız olmaktadır. Özellikle taşrada görev yapan öğretmenler, sosyal ve ekonomik koşullar açısından daha büyük zorluklarla mücadele etmek zorunda kalırken, merkezi yönetimden yeterli desteği alamamaktadır.
- Eğitimi yönetenlerin büyük bir kısmının alanda deneyim sahibi olmaması, eğitim sisteminin ezbere ve sınav odaklı bir yapıya bürünmesine neden olmaktadır. Oysa ki sahada çalışan öğretmenler, öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirecek, onları hayata hazırlayacak uygulamalara daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğini bilmektedir.
- Ödeneklerin dahi bilinçsiz dağılımı devletin zarara uğratılmasına sebep olmaktadır. Mesela zaman zaman okullara ödenek gönderilmekte. İhtiyacı olan okula ödenek gitmiyor, ihtiyacı olmayan okula ödenek gidiyor ve bunun hemen kullanılması söyleniyor. Bu şekilde bir sistem hem okulları zora sokmakta hem de devleti zarara uğratmaktadır.
Peki bu ve benzeri konuları nasıl aşabiliriz?
Eğitim sistemimizin gelişmesi için bürokraside görev alan kişilerin doğrudan sahadan gelmesi, öğretmenlik veya okul yöneticiliği gibi kademelerde uzun yıllar çalışmış olmaları büyük bir gerekliliktir. Ve bu ön koşul olarak getirilmelidir. Eğer ki bu ön koşul getirilip, liyakate dayalı bürokratlar atanırsa;
Eğitim politikaları sahaya uygun şekilde düzenlenir. Sahadan gelen bürokratlar eğitim politikalarını belirlerken öğretmenler, okul yöneticileri ve velilerin sürece aktif katılımı sağlayarak daha gerçekçi ve sürdürülebilir kararlar alabilir.
Eğitimle ilgili bazı kararların yerel yöneticiler tarafından alınması, bölgesel farklılıkları dikkate alan bir sistemin kurulmasına yardımcı olacaktır. Örneğin, her bölgenin farklı sosyo-ekonomik ve kültürel dinamikleri olduğu göz önünde bulundurularak, merkeziyetçi bir yapı yerine yerel ihtiyaçlara göre şekillenen politikalar geliştirilmelidir.
Gönüllü emekli öğretmenler, okul yöneticileri ve akademisyenler, eğitim politikalarının oluşturulmasında fahri danışman etiketi verilerek sürece dahil edilmelidir. Bu hem onların önemsendiğini hissettirir hem de faydalı olabilmek adına değişik teknikler üretmelerine olanak sağlar. Sahada uzun yıllar çalışan bu kişiler, eğitimin temel sorunlarını ve çözüm yollarını en iyi bilen kesimdir.
Bana göre eğitimin geleceği sahada uzun yıllar hizmet eden kişilerin deneyimlerinde saklıdır. Eğitim, masa başında planlanarak yönetilecek bir süreç değildir. Başarılı eğitim sistemleri incelendiğinde, karar alma mekanizmalarında sahadaki eğitimcilerin etkin bir rol oynadığı görülmektedir. Türkiye’de de eğitimi iyileştirmek ve sürdürülebilir bir başarı yakalamak için taşrada yıllarca görev yapmış, öğrencilerle birebir iletişim kurmuş, öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin karşılaştığı zorlukları bilen bürokratlara ihtiyaç vardır. Ancak bu şekilde, eğitim sistemimiz teorik yaklaşımlardan sıyrılarak sahadaki gerçeklere uygun bir yapıya kavuşabilir.
Eğitimde reform yapmak istiyorsak, işe karar alıcıları doğru seçmekle başlamalıyız. Eğitimi yönetenlerin, eğitimin içinde yoğrulmuş kişiler olması, geleceğimizi daha sağlam temeller üzerine inşa etmemizi sağlayacaktır.
Eğitimde gerçek bir dönüşüm istiyorsak, karar alıcıları masa başında değil, sınıfın içinde ve sahada yetişmiş kişiler arasından seçmeliyiz. Ve böylece her şey daha da güzel olacaktır.