Bir milletin hafızasıdır tarih. Hafızasını kaybeden bir milletin yönünü bulması da, kendine olan güvenini tazelemesi de kolay değildir. Ne yazık ki bizim tarih kitaplarımızda yıllarca görmezden gelinen, adeta unutturulan bir zafer var: Kut’ül Amare Zaferi. O da neymiş? Diyenleri duyar gibiyim.
29 Nisan 1916’da Osmanlı ordusu, Irak Cephesi’nde İngiliz General Charles Townshend komutasındaki 13.000 kişilik orduyu Kut kasabasında kuşatarak teslim aldı. Bu zafer, İngilizlerin “yüz karası” olarak adlandırdığı bir mağlubiyetken, Osmanlı için 1. Dünya Savaşı’nın en parlak başarılarından biri oldu. Halil Paşa, zafer sonrası yayınladığı bildiride “Bugün Osmanlı tarihinde en büyük zaferlerden birini kazandık” demiştir. Gerçekten de bu zafer, morallerin çok kötü olduğu bir dönemde, umudun adı olmuştu.
Ancak sormak gerek: Bu zafer neden yıllarca tarih kitaplarımızda yer almadı?
Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde Osmanlı geçmişiyle kurulan mesafeli ilişki, bazı tarihî olayların eğitim sisteminden bilinçli olarak dışlanmasına neden oldu. Kut’ül Amare de bu sessizlikten nasibini aldı. Oysa tarih, ideolojiyle değil, gerçeklikle anlatılmalıdır. Genç nesiller sadece başarısızlıklarla değil, başarılarla da büyümelidir. Bu zaferin yıllarca yok sayılması, bir yönüyle milli hafızaya yapılmış bir müdahaledir.
Kut’ül Amare’nin unutuluşu yalnızca bir ihmal değil, aynı zamanda bir özgüven kaybıdır.
Tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık’ın da dediği gibi:
“Bir milleti ayakta tutan şey, geçmişine duyduğu saygı ve geleceğe duyduğu güvendir. Bu iki duygu arasındaki köprü de tarihtir.”
2016 yılında, zaferin 100. yılında, devlet töreniyle anılması ve tekrar hatırlanması elbette kıymetlidir. TRT tarafından yayımlanan “Kut’ül Amare” dizisi ve bazı kitaplarla bu sessizlik bozulmaya çalışıldı. Fakat bu tür sembolik adımlar, eğitim müfredatına yansımadığı sürece eksik kalır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2017 müfredat değişikliğinde Kut’ül Amare’ye sınırlı da olsa yer verilmesi, geç de olsa bir farkındalığın başladığını gösteriyor (MEB, 2017 Sosyal Bilgiler Programı). Ancak yeterli midir? Elbette hayır.
Bir millet, sadece geçmişini bilerek geleceğini kurabilir. Kut’ül Amare, yalnızca bir zafer değil; direnişin, inancın ve kararlılığın simgesidir. O gün susan silahların bıraktığı yankı, bugün genç zihinlerde yeniden duyulmalıdır.
Bizler öğretmeniz. Öğrencilerimize sadece kitapta yazanı değil, yazılmayanı da anlatmakla görevliyiz. Çünkü gerçek tarih; yazanların değil, yaşatanların kaleminde anlam bulur.
Unutmamalıyız ki; Eğer bir millet kendi zaferlerini unutursa, başkaları ona sadece yenilgilerini hatırlatır.