Atamalarda yıllardır dilimizden düşürmediğimiz bir kelime: liyakat.
Toplumların adalet ve güven duygusunu pekiştiren en temel unsurlardan biri, yöneticilerin ve kamu görevlilerinin liyakat esasına göre atanmasıdır. Liyakat, bireyin görevini hakkıyla yerine getirebilmesi için gerekli bilgi, beceri ve tecrübeye sahip olması anlamına gelir. Nitekim kamu yönetiminde verimlilik ve etkinlik açısından liyakat son derece önemlidir. Evet, bir insan atandığı işi bilmelidir, o koltuğu doldurabilecek bilgi, tecrübe ve yetkinliğe sahip olmalıdır. Koltuktan güç almayıp, koltuğa güç katmalıdır. Ama sorarım size: Her liyakat sahibi insan vicdanlı mıdır?
Ben cevabını çoktan buldum: Hayır.
Çünkü bazen o çok liyakatli görünen insanlar, işin kitabını bilenler, insanlığın kitabını bilmezler. Liyakat, işin nasıl yapılacağını bilmekken; vicdan, işin nasıl yapılması gerektiğini bilmektir.
Bir yere birini atarken sadece diploma, sınav, tecrübe, referans mı bakacağız? Ya vicdanı? Ya merhameti? Ya insanlığı?
Bu bağlamda kamu görevlerinde bilgi ve tecrübe kadar merhamet, empati ve insan haklarına duyarlılık da öncelikli olmalıdır.
Ne yazık ki zaman zaman bazı mülki amirlerin ya da yöneticilerin, çalışanların en temel insani taleplerine dahi duyarsız kaldığına şahit oluyoruz. Örneğin, yakınını kaybeden bir memura izin vermekte tereddüt eden bir idarecinin, hukuken doğru bir çizgide kalması mümkün olsa da, insanlık ve vicdan bakımından sorgulanması kaçınılmazdır.
Çünkü kamu yönetimi sadece kurallar bütünü değildir; aynı zamanda insana hizmet sanatıdır. Yöneticiler, personelinin ve vatandaşlarının duygularını, ihtiyaçlarını ve zor zamanlarını görmezden geldiklerinde; bilgileri ve tecrübeleri anlamsızlaşır.
O noktada dönüp kendimize sormalıyız: Bu insan gerçekten liyakatli mi?
Bence değil.
Çünkü liyakat sadece bilmek değildir. Liyakat, bilginin ahlakla birleşmesidir. Liyakat, vicdan ile desteklenmedikçe o makamda eksik kalır.
Bir işi yapabilmek için sadece yeterli olmak yetmez. İnsan olmak da gerekir.
Özellikle kamu görevlerinde, makam sahibi insanlarda vicdan en az bilgi kadar gereklidir. O makamlara oturan kişiler, kararlarıyla hayatlara dokunur. Eğer o koltuklarda oturanlar sadece yönetmelik ezberlemiş ama insanın ruhunu anlayamamışsa, işte orada sistem çöker.
Kimse demesin ki “Ben yönetmelik ne diyorsa ona bakarım.” Yönetmelikler de insan içindir. Kural da insan içindir. Önce insan!
O yüzden ben bu tür vicdansız idarecilere hep tek bir söz söylerim:
“Allah seni bildiği gibi yapsın.”
Çünkü Allah bilir, kimin gerçekten hakkıyla iş yaptığını, kimin makamı kendi kibir tahtı olarak kullandığını…
Bir yere insan seçerken bundan sonra sadece “Liyakate bakılsın!” demek yetmez.
Demeliyiz ki:
Liyakat olsun, ama vicdan da olsun.
Bilgi olsun, ama insanlık da olsun.
Yetki olsun, ama merhamet de olsun.
Çünkü bir işin hakkını vermek için, önce insan olmak gerekir.