Siyaset, halkın huzuru, refahı, geleceği için yapılan bir hizmet olup aynı zamanda ciddi bir gönül işidir. Günümüzde pek çok siyasetçi, bu kutsal görevi bir hizmet aracı olmaktan çıkarıp kişisel menfaat aracı hâline getirmiştir. Oysa gerçek siyasetçi, sadece halkın refahını düşünen, vicdan sahibi ve empati kurabilen kişidir. Dahası, siyasetçi yaptığı siyasetten maddi anlamda doyan kişi olmamalıdır. Yani siyaseti, zenginleşmek veya kişisel çıkar sağlamak için değil, Allah rızası ve milleti için yapan bir anlayışa sahip olmalıdır.
Bir siyasetçinin en büyük rehberi vicdanı olmalıdır. Vicdanı olmayan bir siyasetçi, güç ve makamın cazibesine kapılarak halktan uzaklaşır. Ne yazık ki bazı siyasetçiler, seçildikten sonra kibirli bir tavır takınarak halkı küçümsemeye başlar. Kendisini halkın üstünde gören, oy verenleri ya da vermeyenleri ayrıştıran, kendisini dokunulmaz sayan bir siyasetçi, aslında halka değil, kendi bencil arzularına hizmet etmektedir. Oysa gerçek bir siyasetçi, tevazu sahibi olmalı, halka hesap vermekten kaçınmamalıdır. Çünkü halk, siyasetçiye bir lütuf değil, görev vermiştir. Bu görevin gereği de kibir değil, hizmettir.
Siyasetçinin en önemli özelliklerinden biri de empati yeteneğidir. Bir toplumun lideri ya da yöneticisi olan kişi, halkın içinden gelmeli, halkın yaşadığı sıkıntıları birebir bilmeli ve en önemlisi, onların duygularını paylaşabilmelidir. Açlık çeken bir insanın halinden anlamayan, işsizlikle boğuşan bir gencin kaygısını hissedemeyen, geleceğe dair umutsuzluk yaşayan insanların gözlerindeki karamsarlığı göremeyen bir siyasetçi, nasıl toplumu yönetebilir? Empati kurmak, yalnızca halkın yanında olmayı değil, aynı zamanda onların yerine kendini koyarak adil politikalar üretmeyi de gerektirir. Gerçek bir siyasetçi, yalnızca seçim zamanlarında halkın arasına karışan değil, her zaman halkın içinde olan kişidir. Halkın çektiği sıkıntıları bilmeyen biri, bu sıkıntılara nasıl çözüm üretebilir? O yüzden, gerçek bir siyasetçi halk gibi yaşamalı, onların sofralarına oturmalı, dertleriyle dertlenmeli, sevinçleriyle mutlu olmalıdır.
Bir siyasetçinin en temel görevi, halkına hizmet etmektir. Lakin bazı siyasetçiler, siyaseti bir meslek hâline getirerek, onu kendi maddi kazançlarının ve ayrıcalıklarının kaynağı olarak görmektedir. Mevcut sistem içerisinde siyaset, büyük servetlere ve lüks yaşama açılan bir kapı gibi algılanmakta, halkın güvenini sarsan birçok örnek ortaya çıkmaktadır. Oysa gerçek bir siyasetçi, zaten maddi özgürlüğünü kazanmış, siyaseti bir zenginleşme aracı olarak görmeyen, halka hizmet Hak’ka hizmettir anlayışında olan kişidir. Maddi anlamda güçlü olan bir siyasetçi, kararlarını çıkarlarına göre değil, halkın yararına göre alır. Kendi servetini büyütme çabasında olmayan bir yönetici, ülkesinin kaynaklarını daha adil kullanır. Aksi takdirde, siyaset bir rant kapısına dönüşür ve halkın kaynakları, belli kişilerin zenginleşmesine hizmet eder.
Siyasetçi, halktan aldığı yetkiyi, yine halk için kullanmalıdır. Makamını, yetkisini, gücünü kişisel çıkarları için kullanmaz. Eğer bir siyasetçi, siyasi kariyerini zenginleşmek, imtiyazlar elde etmek ya da ayrıcalıklı bir yaşam sürmek için kullanıyorsa, o kişi halkına ihanet ediyor demektir. Böyle bir anlayış, toplumda adaletsizliği artırır ve siyaset kurumuna duyulan güveni zedeler. Halkına hizmeti hedef alan bir siyasetçi, halkının refahını artırmanın manevi huzurunu hem siyaset yaparken hem de sonrasında yaşar.
Allah rızası için çalışan bir siyasetçi, adaletli olur, haksızlıklara göz yummaz, mazlumun yanında yer alır. Çünkü bilir ki gerçek kazanç, servet değil, insanların gönlünde yer edinebilmektir. Böyle bir anlayışa sahip olan bir yönetici, güç ve makam karşısında yozlaşmaz, nefsine yenik düşmez ve toplumuna hizmet etmekten asla vazgeçmez.
Vicdan sahibi bir siyasetçi, halkın sıkıntılarını kendi sıkıntısı gibi görür, empati kurar ve toplumun her kesimine eşit mesafede durur. En önemlisi de, yaptığı işi Allah rızası için yapar ve milleti için çalışır. Böyle siyasetçiler çoğaldıkça, toplumda güven ve adalet de artacaktır. Çünkü gerçek siyaset, ancak samimiyet ve dürüstlük üzerine inşa edildiğinde anlam kazanır. Sözün özüne gelecek olursak, her şey de en önde gelen VİCDANDIR…
Vicdanlarımız terbiye edilmesi dileğiyle…..