Her sessiz çocuk içine kapanık değildir…
Merhaba,
Bazı çocuklar sessiz doğar.
İlk çığlıklarını duyarız, evet. Ama o çığlıktan sonra beklenen o ilk kelime…
Bir türlü gelmez.
Her anne, her baba, çocuğunun ilk kelimesinin “anne” ya da “baba” olmasını ister.
Ama bazı çocuklar, o kelimenin kıyısına bile gelemez.
Benim ablam da o çocuklardan biriydi.
Doğuştan işitme engelli…
O yıllarda teknoloji bugünkü kadar gelişmiş değildi.
Ne yenidoğan tarama testi vardı ne de işitme kaybının erken fark edilebildiği bir sistem.
Ailem, o beklenen ilk kelimeyi ondan duymak için çok bekledi.
Ama o kelime hiç gelmedi.
Durumu başkalarıyla paylaştığımızda genelde şöyle denildi:
“Geç konuşur.”
“Zamanla açılır.”
“Biraz daha büyüsün.”
Ama onların anlamadığı bir şey vardı:
Biz o sessizliğin içinde büyüdük.
Sessizliğe alıştık.
Ama insan, bir sessizliğe alıştığında çoğu zaman nedenini unutuyor.
Oysa o sessizlik bir eksikliğin işaretiydi.
Bir kardeş olarak sessiz bir çocukla büyümek, kelimelerle değil, duygularla konuşmayı öğrenmektir.
Gözlerin dile geldiği, mimiklerin cümle kurduğu bir dünyaydı bizimkisi.
Ama içimde her zaman bir “keşke” taşıdım:
Keşke daha önce duysaydı.
Bugün elimizde çok kıymetli bir olanak var:
Yenidoğan İşitme Taraması.
Bu test, bebekler hastaneden taburcu olmadan önce yapılıyor.
Küçük bir test…
Ama sonucu koca bir hayat.
Çünkü işitme kaybı erken fark edilirse, o çocuk zamanında destek alır.
Zamanla gelişir.
Zamanla konuşur.
Zamanla değil, zamanında.
Ama bu test yapılmazsa…
Ya da “Zamanla geçer” denirse…
Geçen tek şey zaman olur.
Ve büyüyen sessizliktir.
İşitme kaybı, sadece ses duymayı değil;
konuşmayı öğrenmeyi, özgüveni kazanmayı ve çevreyle bağ kurmayı da etkiler.
Fark edilmediğinde, bir çocuk dünyadan yavaşça uzaklaşır.
Duymayan değil…
Anlaşılmayan hâle gelir.
Ben bu satırları yalnızca bir sağlık çalışanı olarak yazmıyorum.
Sessizlikte büyümüş bir kardeş olarak yazıyorum.
Bir ablanın gözlerindeki suskunluğu, bir annenin umutla bekleyen yüreğini gören biri olarak yazıyorum.
Çünkü her sessiz çocuk içine kapanık değildir.
Belki sadece…
Bizi duymuyordur.
Ve o ufacık cihazla bir hayat değişebilir.
Bir kuşun ötüşü, bir annenin ninnisi, bir babanın sesi ilk kez ulaşabilir ona.
Bir sabah “Anne”, “Baba” diyebilir.
Ve o an, dünyaya gerçekten “merhaba” demiş olur.
Ama yeter ki…
Biz onu zamanında duyalım.
Sessizlik her zaman huzur değildir.
Bazen…
Duyulmayan bir çığlıktır.
İbrahim Ethem Demiroğlu
Odyometrist
Geleceğimiz için güzel bir yazı
HARİKA BİR YAZI OLMUŞ
Çok iyi ve çok duygusal ele alınmış bir yazı
İşitme kaybı olan çocuklarda nasılmiletişim kurulmalı
bu kadar önemli bir konuyu bu kadar sade ve kendinizden örnek vererek anlatmanız çok kıymetli
İlkez bir işitme kaybını böyle samimi ve içten anlatılmış elinize sağlık
Sessizliğe dikkat çekmen harika olmuş. Eline sağlık
Bu kadar önemli bu konuyu sade bir dille anlatmanız çok kiymetli
Harika bir farkındalıl çocuk demek gelecek demek