“HATIRLA SEVGİLİ”DE HATIRLANMAYANLAR
Toplumlara ulaşmak, gelişen teknolojik araçlarla daha kolay hale gelmiştir. İnsanları etkilemek, taraf veya bertaraf etmek, hadiselere yön ve yol vermek kitle iletişim araçlarına sahip olmakla mümkündür. Bir fikri, bir hadiseyi, kapı-kapı gezerek, cazgırlarla, davul çalarak duyurma dönemi çoktan geçmiştir. Fikirleri ve hadiseleri bir anda milyonlara duyurabilecek teknik ve teknolojik yapıya sahip bir dünyada yaşıyoruz. Bu yapıyı iyi şekilde kullanabilen ideolojiler veya kitlelere mesajlarını sunmak isteyenler “gayesini ifade” grafiğinin en üst kademesinde hareket kabiliyetine sahip olurlar.
Vizyon ve misyon sahibi devletler, bir başka Devletin sahip olduğu toprakları işgal etmiyor artık. Fiziki olarak bir milletin esareti de iktisaden külfetli olduğundan böyle bir temayülden kaçınılmaktadır. Ancak, Birlik ve beraberlik içinde kalabilmenin önemli unsurları olan, iktisadi, siyasi ve kültürel yapıyı ele geçirerek, ülkenin sosyal meselelerine müdahale etmektedirler. O Ülkeye sömürü ağlarını kurmaktadırlar. Hissettirmeden kafa ve gönülleri zincire vurmakta ve ipotek altına almaktadırlar. Bunun için, bir şekilde teknolojik imkânlar kullanılmaktadır. Sahip oldukları teknolojiyle İnsanların alışkanlıklarını, kültürlerini, düşünce ve hayallerini ve hatta inançlarını tedrici metotlar kullanarak değiştirmek veya yönlendirmek için ellerindeki tüm imkânları zorlamaktadırlar.
İyiye, doğruya, güzele milli ve manevi duygulara, filhakika insanın bilgi, beceri ve maharetlerinin gelişmesine, dünyadan haberler aktarmaya vesile olması gereken teknoloji harikaları, şer güçlerin elinde insanlığa zararlı hale gelebilmektedir. Henüz kalkınamamış Türkiye gibi ülkelerde ise, medya patronları, ya tekelleşerek ya da birilerinin güdümünde hareket ederek, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel noktalarda etkin ve yetkin olabilmek için genele şamil tehdit unsuru taşımaktadırlar.
Ülkemizin bütünlüğünü bölmek ve parçalamak isteyen art niyetli kimseler, dün var oldukları gibi bu günde, yarında var olacaklardır. Ortaya koydukları kitaplar, makaleler, film ve televizyon dizileri ile, arzu ve hayal ettikleri “yığınlar topluluğu”nun ikamesi için gereğini yapmaktan çekinmeyeceklerdir.
Hafızalarımızda canlılığını muhafaza eden yakın tarihimizle ilgili hadiselerin bile nasıl tersine çevrildiğini “Hatırla Sevgili” dizisinde de hep birlikte görmekteyiz. Olaylar anlatılırken ve sahneye konulurken cazibe noktaları oluşturulmaktadır. Hatta ihanet içinde bulunan vatan hainlerini, oluk oluk kan akıtan örgüt militanlarını bile masumiyet zırhına büründürecek kompozisyonlar meydana getirilmektedir. “Hatırla Sevgili”Filmine “devrim naraları” ve “aşk serüvenleri” fonlamasıyla “sütten çıkmış ak kaşık” forması giydirilmektedir.
Özellikle genç neslimizi etkilemek, yönlendirmek, belli düşüncelere sevk etmek için kullanılan araçlar, kan kokan ellerde, çarpık düşünceli beyinlerin kontrolünde, gerçekler saptırılmaktadır; hainler kahramanlaştırılmakta, kahramanlar hainleştirilmektedir. Güzel şeyleri kötüleştirme, kötü şeyleri de güzelleştirme sanatının ustaları, bazen nostaljileri uğruna, bazen siyasi hedefleri, bazen de bol para karşılığında, çiçekleri unutturup böcek ve dikenleri sevdirme temayülünde ısrar etmektedirler.
Ekonomik hiçbir kaygıları olmayan, kafa ve gönlünü Türk düşmanlarına satan hainler, genç neslimizin de içinde bulunduğu zafiyetten, aşktan ve kahramanlık ruhundan faydalanarak bütün güçleri ile istismar sanatını icra ettikleri bir gerçektir
yalancının mumu yatsıya kadar yanar
Yalanlarla her ne kadar bir noktaya varılamasa da “çamur at izi kalsın” sözünün gerçek payını tarihimiz de tescillemektedir. Yalanlar, “yapay doğrulaştırmalarla” gerçeklere uygun hale getirilmektedir. İnsanların şahsiyetleri, onur ve gururları hiçe sayılmakta, tarihimizin kromozom ve genleri ile oynanmaktadır. Meselenin özünde, verilmek istenilen mesajın model olarak sunulanlara söyletilmesidir. Modele göre elbise biçilmemiştir, elbiseye göre model, makyaj ustalarının elinde uygun model haline getirilmiştir. Elbise zaten hazırdı…
Bir zamanlar bu ülkede kendilerini “özgürlük savaşçıları” olarak görenler, kendilerinin dışında bütün insanların hak ve özgürlüklerine müdahale etmişlerdir. İnsanlarımızın manevi değerlerini, milli duygularını, ahlaki yapılarını bozmanın hesabını yapmışlardır. Gençliğimizi Parayla, uyuşturucularla, kadınla kızla ve çeşitli vaatlerle kandırarak daha da olmasa korkutarak, kirli emellerine hizmet edebilecek militan kadrolar oluşturmuşlardır. 12 Eylül 1980 ihtilali ile yargılandıkları Mahkemelerdeki itiraflarında da bunu teyit etmişlerdir. Bu gün kendilerini “vatan kahramanı” “emperyalizme” ve “faşist düzene” başkaldıran kahramanlar olarak yorumlamaları, Tarihin kayıt defteri ile çelişmektedir.
Son zamanların gözde filmlerinden birisi “Hatırla Sevgili”… Türkiye’nin yakın tarihindeki önemli hadiseleri, muhtıra ve ihtilal dönemlerini konu alan atv ‘ de seyrettiğimiz yarı belgesel ve yarı drama olan dizi, yalan yanlış da olsa milletimizin dikkatini çeken bir filmdir. Yukarda da bahsettiğimiz gibi, bu tür filmlerde asıl mesajlar, milletimizin dikkatini çekebilecek konularla harmanlaştırılarak sunulmaktadır.
Filmin taraflı olduğunu proje sahibi itiraf ediyor.
“Hatırla Sevgili” dizisinin proje sahibi Tomris Giritoğlu,. bir gazetecinin sorusu üzerine “…ben bir tarafım. Amcam da dayım da İşçi Partisi üyesiydi. Onlarla aynı fikirde bir babanın çocuğu olarak benim çocukluğumdan beri bir görüşüm vardı. Diziye de bunu yansıttım tabii…” Diyerek tarafsız olmadığını beyan etmektedir. Ülkücüleri genelde katil ve kavgacı, devletin piyonu, işbirlikçisi ve cahil insanlar olarak nitelendirip, solcuları masum ve mazlum, sömürücü ve baskıcı düzene başkaldırıcı, kahraman, bilgili ve kültürlü olarak göstermesi tarihi hakikatleri ne kadar saptırdığını göstermektedir.
Filmde model olarak, kahraman olarak gösterilmeye çalışılan isimlerin fikir ve eylem şecerelerine baktığımızda, tamamen ihanet içerisinde olduklarını görürüz. Filmdeki sözde kahramanlar Türkiye’de bu zamana kadar vücut bulan, en kanlı örgütün kurucuları, liderleri ve militanlarıdır. Türkiye de silahlı mücadele veren ilk siyasi örgüt olan THKO, (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) Deniz gezmiş ve arkadaşları tarafından kurulmuştur. Örgütün militanlarından bazıları Filistin’de gerilla kamplarında silahlı eğitim almışlardır. Bu Örgüt genel gayesini: Marksist-Leninist silâhlı ihtilal hareketinin politik ve önder gücü, silâhlı eylemler yapan vurucu kuvveti olarak belirtmiştir. (Politik mücadele yöntemlerinin en üst düzeyine şiddet politikası ve şiddet politikasının temel yöntem olduğu politik mücadeleye de silahlı mücadele diyoruz.) İşte bu örgütün militanları yapmış oldukları soygunlar, cinayetler ve adam kaçırmaları neticesinde Güvenlik Güçleri ile girmiş oldukları çatışma (Kızıldere) neticesinde ölü olarak ele geçirilmişlerdir. Deniz Gezmiş ve diğerleri ise asılarak idam edilmişlerdir. Bu insanların asılıp asılmamaları gerektiği hususu ayrı bir konudur ve fakat Deniz gezmiş ve arkadaşlarının kurmuş olduğu silahlı örgütten sonra ortaya çıkan devrimci komünist örgütler, silahlı eylemlerini daha çok artırarak ülke sathına yayılmış, milli, manevi değerlerine sahip gençlere karşı şiddet eylemlerinde bulunmuşlardır.
Bütün bunlardan sonra “hatırla “Sevgili” filminde bu şahısları nasıl kahraman olarak sunabilirsiniz? Türkiye’de kurulan ilk silahlı örgütün militanlarını nasıl olurda gençlere model olarak gösterebilirsiniz. Bu düşünceleri nasıl olurda haklı sebeplere dayandırabilirsiniz?
“Hatırla Sevgili” isimli dizi film, Yayına başladığı günden bu yana taraflı tutumlar sergilemiştir. Hadiseler, gerçeklerden uzaklaştırılmış, suçlu ve suçsuzu birbirine karıştırmışlardır. Böyle bir tezgâhın üzerinde dokunmakta olan kilimin nakışları bizim olsa da ilmikleri bizim değildir.
“hatırla Sevgili”de hatırlanmayan şeylerde çoktur. Hatırlanan şeylerin çoğu ise yanlış hatırlanmaktadır. O dönemi yaşamayan gençlere gerçekmiş gibi sunulmaya çalışılan ve özendirilen denizler bile bu filmi görse ne kadar pasifize edildiğine yanar, duruşunun filimde olduğu ve anlatıldığı gibi “masum” bir devrimci olmadığını haykırırdı.
“devrimci liderlerin karşı karşıya kaldıkları zulmü, yok edimi karşı cepheden ele alıp karşı saldırıya geçmek yerine, aynen liberaller gibi “masumiyet” edebiyatına başvurmak onların hatıralarına ve değerlerine en kirli biçimde saldırmaktır. Oysa onlar hiç te masum gençler değildiler. Ne yaptıklarını ve ne yapması gerektiğini bilen gerçek insanlardı. Her şeyleriyle örnek insandılar. Bu sistemi yıkmak için yemin etmiş devrimcilerdi onlar. Bizler de masum değiliz ve de hiç olmayacağız.”
Ramazan ÇAĞLAR